İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 29. kitap oldu. Hugo Kısa Roman Ödülünü de kazanmış bu kitap, önsözü saymazsak toplamda 55 sayfalık bir eser. Ancak hacmine kıyasla sarsıcı bir içeriğe sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Kitap, Huckster Yasası denen bir kanunun kabulü ile ortaya çıkan reklamsız bir gelecek toplumunu
YouTube kitap kanalımda Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim : ytbe.one/Rclj5apawe4
Cringe = Başkası adına utanmak
Ölmeden önce okunması gereken değil, okumadan önce ölünmesi gereken bir kitaptı benim için.
Şimdi, bir kitap düşünün. O kitabın içinde küçük bir kız çocuğu için "Orospuyu çok
(Spoiler)
Dorian Gray
Okuduğum en iyi kurgu!
Bir kitabı tekrar okumakta zorlanan biri olarak bu kitabı 3 defa bitirdim. Oscar Wilde’ın tek romanı ve bence çoğu klasik romandan kurgu ve anlatım bakımından üstün.
Kitabın bu kadar akıcı olmasının en büyük sebebi içerisindeki Lord Henry karakteridir, çünkü kitap çok fazla aforizma barındırıyor ve
Kitabı bitirdiğim zaman kendime şu soruyu sordum: Cioran, beni karanlık bir tünele mi itti, yoksa karanlık bir tünelde olduğumu mu gösterdi? Burukluk benim için cevaplardan ziyade ardından bolca sorular sorduran bir kitap oldu.
Burukluk, E.M.Cioran'ın aforizmalarından derlenen bir kitap. Aforizma, basit bir tanım olarak, az söz ile çok anlam
Peyami Safa denilince birçoğumuzun aklına ortaokul ve lise yıllarında okuduğumuz “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gelir. Bir de dizi filmi çevrilen “Fatih Harbiye” adlı romanı. Onun “Matmazel Noraliya'nın Koltuğu" ve “
Yalnızız” gibi dünya klasikleri arasında yer alabilecek eserleri ise maalesef daha az tanınıyor. Ben onun adının, bu eserlerindeki
Konu ve başlığa bakarsanız öykülerin içeriğini hemen verir. Öykülerdeki olaylar can alıcı, sarsıcı, resmen okuyucuya şiddet uyguluyor. Betimlemelerden çok “OLAYLAR” örgüsü ile yazdığı için tüm hikayeler sarıyor, sarmalıyor, tanıdıklar geliyor gözünüzün önüne kala kalıyorsunuz “OLAYLAR” karşısında. Seni, beni anlatıyor, bizi ve bizleri anlatıyor ama nasıl anlatıyor! Bireyden topluma, toplumdan bireye iniyor. Sihirli öyküler sunuyor.
Şermin Yaşar etkisinden çıkamıyorum. Belkide psikoloji sevdiğim içindir ( bu arada okurken psikoloji ile ilgili kavramlar düşünülmesin ben alt yapısından bahsediyorum). Bizim coğrafyamızı bu kadar iyi analiz edebilen, insanları tahlil edebilen kaç yazarımız var ki?(
Şermin Yaşar okumuş olanlar yorumlara yazar etiketleyebilir.) Bu kitabıda muhteşemdi. Şermin ve kitaplarla kalın Adieu sevgili okurlar.
Deli TarlaŞermin Yaşar · Doğan Kitap Yayınları · 20205,3bin okunma
“Birey her zaman sürü tarafından yutulmamak için mücadele etmelidir.” -
Friedrich Nietzsche
Jack London’ın başyapıtı olduğu söylenir genelde Martin Eden için. Hayatından büyük izler taşıdığı için de “yarı otobiyografik bir roman” olarak değerlendirilir. Ve büyük bir aşk ve mücadele romanı olduğu da dile getirilir birçok yerde. Bunlara ek olarak daha birçok
YouTube kitap kanalımda Kardeşimin Hikayesi kitabını yorumladım: ytbe.one/NcpFIw6rQ9k
"Öyle bir kitap yazayım ki, okurlarım bu kitabı okuduktan sonra sadece akıcılık, sürükleyicilik ve sonunun aşırı şaşırtıcılığından bahsetsin." Zülfü Livaneli
Az sonra bütün gerçekleri öğreneceksiniz, yolda bütün gerçekleri anlatırım, felaket
Ama Fareler Uyurlar Geceleyin, Kapıların Dışında ve Hayır De kitabından sonra okuduğum 3. Wolfgang Borchert kitabı. Yordam Kitap'tan çıkan Hayır De, savaş karşıtı bir manifesto ve çok etkileyici. Fakat aynı metin, Ama Fareler Uyurlar Geceleyin'in içinde de var. Hatta kitapta Hayır De'den hemen önce Bu Bizim Manifestomuzdur isimli
Defalarca okunabilen, her okunuşta yeni dokunuşlar bulunabilen, Türk edebiyat tarihinin en güzide, en naif ve en sarsıcı eseridir.
Çoğunlukla ülkemizde, bir Sabahattin Ali hayranının ısrarlı ve bıktırıcı tavsiyesi üzerine okunmaktadır. Tavsiye üzerine okunan kitaplardan hoşlanmayan biri olarak, bu harika eserle tanışmam, kitabevinin ''en çok satılanlar bölümü''nde gerçekleşmişti. Kitabın yalnızca arka kapağını okuduğumda aldığım o anki edebi hazzı ve yazarın samimiyetini unutmam asla mümkün değil.
Eseri okumaya başladıktan sonra peş peşe 5 kere daha ara vermeksizin okuyup hemen çevremdeki insanlara da okutma gayretine giriştim. Zira kitap benim için Türk edebiyat tarihinin adeta Kuranı haline gelmişti. Tavsiye üzerine kitap okumaktan hoşlanmayan biri olan beni, kısa sürede tavsiye ederek kitabı okutmaya çalışan birine çevirmişti. Bu kişisel değişimim üzerine, samimiyetime ve kitap zevkime güvenen onlarca kişiye kitabı tavsiye ederek okuttum ve o okuyan kişilerden bazıları şimdinin hakimi ve savcısı oldular. Birçoğu da kitabı onlarca kişiye okuttu, Tıpkı benim onlara okuttuğum gibi. Böylece tanımadığım birçok kişinin hayatına dokunmamı sağladı, Kürk Mantolu Madonna...
Şimdilerde ise sosyal medyada, kitap okuduğunu göstermenin ve entelektüel kişiliğini ön plana çıkarmanın en önemli ögesi haline gelmiş durumda. Bilinçsiz okurlar tarafından içi boşaltılmış halde ve birçok hadsiz fenomen tarafından espri konusu olmakta. Varsın, o cahiller basit esprilerine konu ededursunlar, biz edebiyat severler için Kürk Mantolu Madonna'nın yeri tartışılmayacak bir şekilde zirvededir.
Duygularının her birini hareket ve mimiklerle görünür kılma özelliğinin bu insana büyülü bir şekilde bahşedildiğini size daha önce de söyledim; ama hiçbir şey, yeryüzünde hiçbir şey çaresizliği, kendinden ümidi kesmişliği, daha hayattayken ölmüş olmayı bu hareketsizlik, şakır şakır yağan yağmurun altında bu durgun ve duygusuz duruş, ayağa kalkamayacak kadar, korunacak bir dam altı bulmak için birkaç adım atamayacak kadar yorgun olmak, kendi varlığına karşı bu olağandışı ilgisizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi. Hiçbir heykeltıraş hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatamayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı.