Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Onsoz
Çileli ve çetin şartlar içinde geçen hayatının şuuraltı tesirlerini ise Cahit Sıtkı Tarancı'ya şöyle anlatmıştı: "Benim şuurum bir facia atmosferi İçinde doğdu. Ben iki yaşımda iken babam ve kardeşim on ay içinde öldü. Kısa bir fasıla ile hem kocasını hem çocuğunu kaybeden bir kadının hıçkırıkları arasında kendimi bulmaya başladım. Belki bütün eserlerimi dolduran bir facia beklemek vehmi(evham) ve yaklaşan her ayak sesinde bir tehlike sezmek korkusu böyle bir başlangıcın neticesidir."
Normal şartlar altında insan, her bir problemi birbirinden bağımsız olarak düşünebilecek yeteneğe sahiptir.
Reklam
Bir insanı diğerinden ayıran hususiyet nedir? Dış şartlar mı? Olamaz. Nedir o halde? Kazanç ve kayıp hakkındaki telâkkisidir.
İnsan sevdiği adamdan sevilmek... Kendisini seven adamı sevmek! Ne büyük şey!... Ne güzel şey!... Fakat heyhat!... Biz de bu şartlar bulunduğu halde dünyanın en kara bahtlarıyız!...
Yüzyıllar boyunca bütün kıtalardaki iklimlerdeki ve kültürlerdeki insanlar içgüdüsel olarak bir yerlerde insani vücut fonksiyonlarını ve yeteneklerini yenileyecek şifa verici bir güç olduğunu biliyorlardı. Bu tuhaf gücün belirli şartlar altında ortaya çıkabileceğine ve doğru bir şekilde ortaya çıkarıldığında da insanoğlunun acılarının dineceğine inanıyorlardı. Tüm milletlerin tarihi bu inancı destekleyen kanıtlar sunmaktadır
"Gördüğüm an ne tatlı kızmış deyip de belli edemediğim Eylül, Eğer şartlar farklı olsaydı senin de dediğin gibi sen, ben ve Esin çok iyi arkadaş olabilirdik. Ama ben umutsuz vakayım. Sakın kendini suçlama denediğin şeyden ötürü, ya da bilirsin şu konuşmalarımızdan ötürü. Bu benim her zaman yapmayı düşündüğüm bir şeydi. Aslında biraz da o yüzden senin burada kalmanı hiç istemeyip babama karşı çıkmıştım. Sana öyle soğuk davrandım, beni tanıma istedim. Beni bilme. Bir gün dışarıdan geldiğinde beni ölü bulacağını düşünüp senin adına üzüldüm. Ama şartlar öyle olmadı. Biz tanıştık. Malesef arkadaş olduk. Şimdi giderken senden ve annemden başka kimseyi düşünmüyorum. Gitme zamanım çoktan gelmişti. Sen benim için kalbindeki boşluğu kapat. Kapattığın gün beni hatırla ve gülümse. Ama o boşluk kapanıp gülümseyene kadar beni unut. Tıpkı en başta yapmaya çalıştığım gibi, beni tanımamış ol. Tanıdığın biri ölmemiş olsun. Hoşça kal."
Sayfa 49 - Armoni YayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
ben ayakları kırılmış ayaklarını ilgilendiren her şeye kırılmış bir yaban atıyım akıbetim muamma, hallarım yaman suretinin içinde bir yüz daha var iki kat bakıyorum sana baktığım zaman sürrealist bir şey görüyorum o anlık hülyada toprakta bulutlar bitiyor, sümbüller açıyor semada bu şartlar altında ben defalarca ve yineleyin cennetin zirvesinde, cehennemin dibindeyim tarihe karşı bir kez daha tarıyorum saçlarımı zamana ant olsun ki ziyan içindeyim öleyim hem de şuracıkta
Emirle Gelen İdam Kararı
Belirttiğimiz nedenlerle,Yassıada’da verilmiş olan kararlarla,sıkıyönetim dönemlerinde verilmiş olan mahkumiyet kararlarının tümünün kalem yok addedilmesi doğrultusun da TBMM tarafından bir karar veril mesinden başka yol yoktur. Yargıla malların yenilenmesi yerine böyle bir karar ülkedeki huzursuzlukların sona ermesinde etkin olacaktır.
Sayfa 46 - AykKitabı okuyor
Tarihte uzun süren saltanat devirleri daima faydalıdır. Meselâ Elizabet devri, Viktorya devri gibi. Tabiî, şartlar müsait olursa! Fatih yirmi sene yaşasaydı biz şimdi belki de rönesansı vaktinde idrak etmiş bir millet olurduk.
Sayfa 257 - DergâhKitabı okuyor
Necmettin Erbakan
"Bugün bizim, içinde bulunduğumuz şartlar itibarıyla yapmamız icap eden hareket, tıpkı Sultan Fatih'in İstanbul'u fethindeki azim ve iradeyle meselelerin üzerine yürümesine benzemelidir. Asıl bu ruh ve meşaleye ihtiyacımız var. Bu ruhu canlandırmazsak, kağıtlar üzerindeki planlarda özlediğimiz ve beklediğimiz neticeyi alamayız."
Sayfa 172 - MGV YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ruhun ölümsüzlüğüne ve; iyi ve kötü eylemleri yapma yetkisine sahip olduğuna siz de benim gibi inanırsanız, hep birlikte bizi göklere taşıyacak yolu yürürüz, şartlar nasıl olursa olsun adalet ve bilgelik yolundan ayrılmayız. Böylelikle kendi aramızda da tanrılarla da barış hâlinde yaşamakla kalmaz; tıpkı müsabakaları kazanan kişilere dostlarından birçok armağanlar gelmesi gibi, biz de adaletli olmanın mükâfatını önünde sonunda kazanırız. İşte o zaman hem bu dünyada yaşarken mutlu oluruz, hem de anlattığımız o bin yıl sürecek olan yolculuğu yaparken. ~
Sayfa 591
Liderlik
Lider, yoktan bir hareket meydana getiremez. Bir hareket ve bir lider ortaya çıkmadan önce, bir itaat etme ve takip etme hevesi ve mevcut düzene karşı şiddetli bir hoşnutsuzluk bulunması gereklidir. Şartlar olgunlaşmadığı sürece, potansiyel bir lider ne kadar yetenekli olursa olsun ve kutsal davası ne kadar kuvvetli olursa olsun, peşinden kimseyi sürükleyemez.
23 Nisan
Gelelim 23 Nisan'in milli egemenligin kutlanmasi yaninda cocuklar için de bir bayram halini almasina... Harbin sonunda bir sürü çocuk yetim kalmisti. Onlara daha iyi sartlar saglamak için pek fazla imkân da yoktu. Halbuki onlar ülkenin gelecegiydi. Yeni ülke onlarin omuzlarinda yükselecekti. Bu yuzden Milli Egemenlik Bayramini Atatürk cocuklara armagan etti. 23 Nisan 1927’de ise ilk kez çocuk bayramı olarak kutlamaya başlandı
Sayfa 346Kitabı okudu
Tarih boyunca yinelenen inatçı bir aptallık vardır ve bu güce ulaşmada ciddi bir engeldir: eğer sizden önceki kişi A, B ve C'yi yaparak başarılı olduysa siz de aynı şeyi yaparak onların başarılarını tekrarlayabilirsiniz şeklindeki batıl inanç. Bu yaklaşım yaratıcı olmayanları ayartır, çünkü kolaydır, çekingenlik ve tembelliklerine hitap eder. Ama şartlar kendilerini asla aynı biçimde tekrar etmez.
"...çocuk bu şekilde başkalarının, örneğin anne babasının isteklerine boyun eğerse, öfkesini kendi özerklik güdüsünü uyandırabilecek her şeye karşı çevirmekten başka çaresi kalmaz. Bu olay, gelişimi ne kadar derinden etkilerse, çocuk kendi içinde ve benliğinin dışında, yaşam uyandırabilecek her şeye o kadar şiddetle saldıracaktır. Yani önce diğer çocukları, büyüdüğünde ise genel olarak bütün gençliği karşısına alacaktır. Böyle bir süreç, çocuğun kendi algısını ve gerçeğini arka plana iterek, kendi kendiliğinin sınırlarını kaldırır. Bu duruma gelindikten sonra, hayatı sözde çekilmez yapanın, insanı insan yapan kendi duygu ve gereksinimlerine yönelişi ise bir çelişkidir. Kendi insanlığı, kendisinin veya bir başkasnın acısını hissetme yeteneği bu tür şartlar altında bir tehdit oluşturur. Bu şekilde büyümüş olan insanlar, Erik Erikson'un bir zamanlar vasıf olarak nitelediği gibi (1964) acıyla baş etmeyi, acıyı anlamayı ve dindirmeyi bilemez; bunları insan olmanın ortak ve esas unsuru olarak göremezler."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.