Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dünya İslâm'a geliyor, hem de en kaliteli şahsiyetlerin önderliğinde! Çağın fikir liderliğini yapan Batı'da, akıl ve vicdan sahibi mütefekkirler, kiliseye ve kurulu iktisadî ve içtimaî düzene baş kaldırmış; kapitalizmden kaçıp sosyalizme, hatta komünizme; batıl dinden kaçıp inkâra ve dinsizliğe düşmüş ama yine tatmin olmamış, köklü bir ahlâk ve mâneviyat olmadan, yani Cenâb-ı Hakk'ın pak dini İslâm olmadan, insanlığın dertlerine deva bulunamayacağını yavaş yavaş kavramaya başlamıştır. Bize gelince; kültür politikamız hâlâ köhne ve çöken Batı'nın tek yanı, hilekâr, göz boyayıcı, sömürücü sağ veya sol ideolojilerine bağlı. Hâlâ kendi özümüze dönemedik, aslımızı inkârdan vazgeçemedik. Eğitim ve öğretimimizde aziz dinimize, şanlı mâzîmize ve olgun kültürümüze ters tatbikatlar cari.
Sayfa 32 - Server YayınlarıKitabı okuyor
Lerna teyze dışarıda olan bitene dair, "Sizin sağcılarla solcular çarpışıyor yine..." demişti bir keresinde. "Sağcı ne demek Adalet annem?" "..." "Solcu ne demek?" "..." Biliyordum, ellerimden biliyordum. Sağ elim dedem, sol elim babam. Sağ ayağım babaannem, sol ayağım annem. "Sağ ve sol elimin avuç içleri birbiriyle hızla ve sürekli çarpışınca ne olur Adalet annem?" "Alkış." Yukarıdakiler, yani bu savaşı çıkaranlar alkışlıyorlardı; zevkle, şehvetle, ağızlarından tükürükler saça saça, , daha hızlı daha hızlı... Yetmiyordu alkışlamaları. O kadar hızlı alkışlıyorlardı ki kan akıyordu birbiriyle çarpışan ellerinden. Sonra o kanlı sokaklarda ayaklarıyla da rap rap, rap rap yürüyorlardı.
Reklam
Hıristiyanlık sınırları dışında gördüğü külderin belirgin özelliklerinden birisi, Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'den başka bir kutsal kitaba veya metine başvurmaları, yani farklı bir otorite kaynağını kabul etmeleridir. Kurt Hutten buna 'sol eldeki İncil' der; ki bu, Hıristiyanlıktaki asıl İncil'in yerine kullanılır ve aynı zamanda 'sonradan gelmiş vahiy'i ifade eder. Bu gruplar varlık­larını meşrulaştırmak için bir ikilemle karşı karşıyadır; ya Kutsal Kitap'ı yeniden yorumlamak ya da daha başka bir kutsal metnin varlığını iddia etmek durumundadırlar. Bu nedenle Kutsal Kitap' a karşı tutumları bir kararsızlık gösterir. Bir taraftan Kutsal Kitap'ın otoritesini kabul ederler, diğer taraftan öğretilerini manipüle et­meye çalışırlar.
Önce burjuvazinin bayrağıdır sol, sonra dördüncü sınıfın... Hürriyettir, terakkidir, musavattır. Sağa türbedarlık düşer, türbedarlık, yani ebedî değerlerin bekçiliği.
Sayfa 80
YAKUTLARDA İL DİNÎ
Yakut Türklerinde il, iki kol'dan mürekkeptir. Sağ Kol, Dokuz Ağa Uza, Sol Kol, Sekiz Ağa Uza namını alır. Ağa Uza, Yakutçada «baba soyu» manasındadır, İye Uza da, «ana soyu» manasındadır. Yakutlara göre, yeryüzündeki batınlar, sağda dokuz ve solda sekiz batna münkasim olduğu gibi, semadaki ilâhlar da tamamiyle bunlara mütenazır olmak üzere semanın dokuz tabakasını, yeryüzünün sekiz mıntıkasını işgal etmişlerdir. O halde sema sağ kola, yer sol kola tekabül ediyor. Semadaki ilâhlara Yakutlar Tanger yani Tanrılar derler. Yerdeki ilâhların ise, bildiğimiz Yer - Sular olduğu aşikârdır. O halde, Oğuz dini gibi, Yakut dini de il sistemine tabidir. Bunda da, ilin sağ koluna mukabil olmak üzere, semada Dokuz Tanrılar ve sol koluna mukabil olmak üzere, yeryüzünde Sekiz Yer - Sular vardır.
tiksinti
"oradaki ufak bir kapta, içinde küçük ekmek parçalarının yüzdüğü şekerli süt bulunuyordu. nerdeyse sevinç çığlığı atacaktı, çünkü sabahkinden daha büyük bir açlık duyuyordu ve başını neredeyse gözlerine kadar kabın içine soktu. fakat hayal kırıklığına uğrayarak hemen geri çekti; sadece yaralı olan sol yanı nedeniyle yemesi güçleştiği için değil -çünkü ancak bütün bedeni soluk soluğa hareket ederse yiyebiliyordu- ayrıca her zaman en sevdiği içecek olan ve kız kardeşinin kuşkusuz bu nedenle hazırlamış olduğu sütü de bu şekilde hiç beğenmemişti, evet neredeyse tiksintiyle başını kaptan çıkarıp sürüne sürüne odasının ortasına çekildi."
Sayfa 26
Reklam
Yer - Sular, orta dünya semasının yani kürre - i havaiyyenin oğullarıdır. Yer - Suların babasına, Altay Türkleri Ugan derler. Oğuzlar ise buna Gök Han namını veriyorlar. İşte bu suretle, Sol Kol’un ilâhlarını Gök Han, Dağ Han, Deniz Han namındaki üç Yer - Su’dan ibaret görüyoruz.
Altımdaki beyaz at, iyi bir attı. İstediğim yere götürebiliyordum. Demek, seyis atı değil!.. Yanımı yönümü şaşırmışım, dağ bayır gidiyorum. Ama perişanım. Sağ ayağımdaki tozluk yok, düşmüş. Bir birliğin içine daldım. Bir Yüzbaşı: - Buraya gel! dedi. Attan indim. Selam verdim. Ama başımda şapka yok. Sağ ayağımda tozluk yok. Kayış da düşmüş, pantalon belimden sarkmış. Pantalonun sol dizi boydan boya yırtık, kan içinde... Yüzümün çiziklerinden kan akıyor. Yüzbaşı: - Bu ne? dedi, ne oldu sana? Ne diyeyim? Yüzbaşı'nın arkasında bütün arkadaşlar... Üzüntümü anlayabilmeniz için, benim o zamanki niyetimi bilmelisiniz. Ben general olacağım, general... - Efendim, dedim, düşman içine düştüm. Esir edeceklerdi. Kaçarken böyle oldum işte... - Senin işin ne? - Haberciyim. Size Binbaşı'nın emrini getirdim. Binbaşı'nın verdiği emri söyledim. Ama kime biliyor musunuz? Mavi kuvvetlere. Çünkü ben kırmızı kuvvetlerdendim. Kırmızı kuvvet komutanının emrini, şaşkınlıktan Mavi kuvvetlere söylemiştim. Bu yanlışlıktan sonra, bütün işler, birlikler, emirler birbirine karıştı. Ama sonunda her zamanki gibi Kırmızı kuvvet, yani biz galip geldik.şimdi, neden bi takım politikacıları seyis atına benzettiğimi anlamışsınızdır. Çünkü bunlar, kendi kendilerine yürüyemezler, koşamazlar; ille önlerinde, gölgelerinden gidecekleri başka bir politikacı bulunacak...  
Nesin yayınlarıKitabı okudu
70'li yıllarda Türkiye'de de Avrupa'da olduğu gibi coşkulu bir atmosfer vardı. Sol fikirler destek bulmaya, yandaş kazanmaya başlamıştı. Bir tür 68 Mayıs'ı yani... Ama orada, gelenek her zaman daha güçlüydü. Bir tepki hareketi ortaya çıktı. Aşırı sağcılar, Alpaslan Türkeş adında birinin etrafında örgütlendiler. Önce üniversitelerde küçük gruplar oluşturdular, sonra Anadolu'da gençleri örgütlemeye başladılar. Bunlar kendilerine "Bozkurtlar" diyordu. Ya da "Ülkücü Gençler"; dernekleri de "Ülkü Ocakları"ydı.
Sayfa 204Kitabı okudu
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
Reklam
Kadın Korsanlar
Lâtif cinsten korsanlardan söz edilmeyegörsün, korsan kılı­ğına girmiş olmalarına karşın ev kadını oldukları bir bakışta anlaşılan hanımların kartondan tuzlu deryalarda tepindik­leri küflenmiş bir müzikal komedinin mahalle tiyatroların­dan birindeki içler acısı sahnelenişi akla gelir hemen. Ama bakmayın siz, gerçek kadın korsanlar da geçmiştir bu
Kararmasın
Yani içerde on yıl on beş yıl Daha da fazlası hatta Geçirilmez değil Geçirilir Kararmasın yeter ki Sol memenin altındaki Cevahir.
Sayfa 393 - Destek yay.Kitabı okudu
Sosyal adalet, emeğin sömürülmesine karşı çıkılması, hakkının verilmesi yani her şeyin yerli yerine konması açısından baktığımızda sol, Anadolu İslam tecrübesiyle çatışmak zorunda değil. Tam tersine oradan beslenip belki dünya sol literatürüne çok önemli katkılar sunabilirdi. Bu özgüvenle bakabilseydi Avrupa solunun eksik bıraktığı, okuyamadığı, yanlış gördüğü yerleri düzeltebilirdi. Bu fırsatı kaçırdılar. Bizdeki sol gelenek İdris Küçükömer, Kemal Tahir çizgisinde ilerleseydi çok farklı bir tasavvur ortaya koyabilirdi.
Hun hükümdan Shan-yü/Chan-yü unvanını taşır ve gerek iktisadi, gerekse nüfus ve diğer yönlerden devlet içindeki diğer boylara göre daha kuvvetli T'u-ke boyundan gelirdi. Hun hükümdarlarının mensup olduğu T'u-ke boyu ve ona akraba olan boyların devlet içinde üstün bir yerleri vardı. Devletin kademeleri, bu kudretli boyların mensuplarının ellerinde bulunmaktaydı. Bütün memuriyeder sadece hükümdar ailesinin elinde değildi. Bu boy ile evlilik yoluyla akrabalık kurmuş yabancılar da yüksek memuriyedere çıkabiliyorlardı. Devletin idari kademelerinde hükümdar yani Ch'an-yü (Şanyü) 'den sonra gelen en büyük memuriyet unvaniarı şu şekilde idi: Sol Hsien (Bilge) prensi, Sağ Hsien (Bilge) prensi, Sol Ku-li prensi, Sağ Ku-li prensi bunlara dört köşe (bucak/taraf) denir. Bundan sonraki memuriyet unvanları da sol ve sağ büyük generaller, sol ve sağ büyük Tu-wei'ler, sol ve sağ büyük T'anghu'lar şeklinde sıralanırdı.
MÖ 60'tan sonra ölen Hsü-lü-ch'üan-ch'ü'nün eşinin yardımıyla Sağ Bilge kralı Tu-ch'i-tang, Wu-yen-chü-ti adını alarak şanyü oldu. Kraliçe daha kocası ölmeden Tu-ch'i-tang'a aşıktı. Çünkü, geleneğe göre yeni bir şanyü, ölmüş bir şanyü'nün karısını şanyü eşi yapabilirdi. Leviratüs denilen bu evlilik sistemi yani üvey anne veya ölen kardeşin eşi ile evlenme bozkırda yaşayan Türkler arasında yaygın uygulanan bir gelenektir. Kraliçe de bu gelenekten faydalanmış olmalıdır. Yeni şanyü daha önceki hükümdar döneminde güçlü olan herkesi yok etti. Ancak, Sol Kanat ona düşman oldu ve kendilerine Ch'ihou-shan'ı Hu-han-ye unvanıyla şanyü yaptılar. Savaşta Hu-han-ye'ye yenilen Wu-yen-ch'ü-ti intihar etti. Bundan sonra Hunlar MÖ 57'de beşe bölündüler. MÖ 54'te sadece Hu-han-ye ve kardeşi Chih-ch'i ayakta kalabildiler. Bu yılda kardeşine yenilen Hu-han-ye, Hun başkentini terk etti ve güneye doğru iledeyip o tarafta hüküm sürmeye başladı. Burada Hu-han-ye Çin'e bağlan­mayı kabul etti; bundan sonra onlara bağlı bir idare sistemi sürdürecekti.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.