“İçinde bulunduğumuz bin yılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah.”
Hasan Sabbah. Kurucusu ve mensubu olduğu tarikatı, suikaste dayanan farklı askeri taktiklerle yaşatan ve genişleten, tarihin
İnançlı ve dindar olan bu insanlar, bütün ruhlarıyla Tanrı'ya seslenirken, aynı zamanda insanlık tarihinin en utanç verici suçlarını yine Tanrı adına işliyorlar.
İnançlı ve dindar olan bu insanlar, bütün ruhlarıyla Tanrı'ya seslenirken, aynı zamanda insanlık tarihinin en utanç verici suçlarını yine Tanrı adına işliyorlar.
Üç vahiyde de kutsal kitaplar bunları izleyen halkların bilmedikleri dillerde yazılmıştır. Yahudiler artık İbraniceyi anlamıyorlar, Hristiyanlar ne İbraniceyi ne Yunancayı anlıyorlar, Türklerle İranlılar Arapçayı bilmiyorlar, modern Araplar da artık Muhammed'in dilini konuşmuyorlar . İnsanlara bir şeyler öğretmek için onlara hiç anlamadıkları bir dille seslenmek pek basit bir yol deği mi? Bu kitaplar çevriliyor denecektir. Ne güzel bir yanıt ya! Bunların doğru olarak çevrildiklerini, hatta çevrilebileceklerini kim garanti edebilir? Hem Tanrı insanlara seslenirken neden çevirmenlere gerek duysun?
Kasım ayının son günleriydi, kar erkenden Domremy köyüne çökmüş, yüzyılın en derin kışlarından birine şahitlik eden köy sakinleri – bahar gelene deyin o kış yüz yirmi yedi kişi hayatını kaybetmişti- kara kışın bu sene sonuna kadar bitmeyeceğini dile getiriyorlardı. Bazı köylüler aralarında buğday ve çavdar ile iddiaya dahi girmişlerti. Kış
Türklerle İranlılar Arapçayı bilmiyorlar, modern Araplar da artık Muhammet 'ın dilini konuşmuyorlar. İnsanlara bir şey öğretmek için onlara hiç anlamadıkları bir dille seslenmek pek basit bir yol değil mi? Bu kitaplar çevriliyor denecektir. Ne güzel bir yanıt ya! Bunların doğru olarak çevrildiklerini, hatta çevrilebileceklerini kim garanti edebilir? Hem Tanrı insanlara seslenirken neden çevirmenlere gereksinim duysun?
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.
Göklerdeki Tanrı
Seslenirken sana
Ne demeliyiz adına
İsa sana Baba dedi
Bizlere de Babamız demeyi öğretti
Babamız
Bir adın var senin
Bu kişisel bir isim
Ceplerini tersyüz ederken ve duruma şahit olması için Tanrı'ya seslenirken bu Yahudi'yi bir daha asla sokağa salmayacağını ve düzensizliğin dünyadaki her şeyden daha kötü olduğunu söyler.
Kahramanın ''insani'' yanı, totaliter düzenin işine yaramaz. Bizim de ''insani'' olana fazla saygımız yoktur. Saygıyı kahramana gösteririz. Kahraman insan değildir. Kahramanlık eylemi ve onun halesinden yansıyan şeyler dışında, kahraman hakkında ne denli az şey bilinirse o kadar iyi olur. Totaliter düzen,
Şairlerle hiç düşüp kalkmamış biri, sorumsuzluğun ve zihnin başıboşluğunun ne olduğunu bilmez. Şairlerle takılan biri, her şey serbest olduğunu düşünür. Kimseye (kendinden başka) hesap vermek zorunda olmadıklarından hiçbir yere gitmezler ve gitmek istemezler. Onları anlamak büyük bir felakettir; çünkü artık kaybedecek bir şeyiniz olmadığını öğretirler size. Azizler birine, -bizim örneğimizde Tanrı'ya - seslenirken şiirin belirsizliği olan şiirsel dehalarını kaçınılmaz bir biçimde sınırlarlar. Tanrısız kutsal titremelerdir bunlar kesinlikle. Azizler tanrısallığın münasebetsiz bir biçimde ortaya çıkışıyla lirizmlerinin neler kaybettiğini bilselerdi azizlikten vazgeçip şair olurlardı. Azizlik sadece Tanrı'da özgürlüğü tanır. Ama ölümlüler sadece şiirsel ahlaksızlığa teslim olmak isterler.
“İnançlı ve dindar olan bu insanlar, bütün ruhlarıyla Tanrı'ya seslenirken, aynı zamanda insanlık tarihinin en utanç verici suçlarını yine Tanrı adına işliyorlar.”
Yeni kitaplar keşfetme yolculuğumda karşıma çıkan kitaplardan biri Tanrı Görmesin Harflerimi. Kitabın ilk başta ismi dikkatimi çekti. "Bu isimde bir yaşanmışlık kokusu var. Bu yüzden bu kitabı okusam iyi olacak." dedim. Başladım şiirleri okumaya.
Ben her zaman şairin içindeki duyguları şiirlerine yansıttığına inanırım. Bu kitaptaki
Castellio, içinden taşan derin merhametiyle bu hayvani kasaplıklara nihayet bir son vermesi için Tanrı'ya seslenirken Cenevreli papaz De Béze aynı Tanrı'ya benzer derinlikte bir nefretle, katliama dur dememesi, "Hıristiyan prenslere bu suçluların kökünü tümden kurutmak üzere ruh yüceliği ve dayanma gücü bağışlaması için yalvarır.