Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uzun yazı ama İLGİNÇ bir olay
“Eski ve kapanmış bir çocuk kaçırma dosyası yeniden açılmış ve önüme gelmişti” diye devam ediyor hâkim bey. “O davadan yaklaşık dokuz yıl önce, İzmir’de ticaretle uğraşan, otuzlu yaşlarında Serdar Yolaçan’la eşi yirmi dokuz yaşındaki Sibel Yolaçan’m iki çocuğundan biri olan Ebru kaçırılmıştı. Kaçırılma olayı da şöyle olmuş: Bir haziran günü Sibel,
Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Guermantes tarafına gittiğimiz ve akşam yemeğini daha geç yediğimiz günlerde uygulanan kural uyarınca, çorbamı içer içmez beni yatmaya göndereceklerini, dolayısıyla annemin akşam yemeğine misafirimiz olduğu gecelerde ki gibi sofradan kalkamayacağını ve ben yattıktan sonra bana iyi geceler dilemeye, odama gelmeyeceğini bilirdim. O anda içine girdiğim hüzün kuşağıyla daha bir dakika önce içinde neşeyle sıçradığım kuşak arasındaki sınır, kimi zaman gökyüzünde pembe bir şeridi yeşil veya siyah bir şeritden ayıran çizgi kadar belirgin olurdu. Pembe şeritte uçarken gördüğümüz bir kuş şeridin sonuna varır, siyahlığa değer ve içinde kaybolur. Az önce beni çepeçevre kuşatan arzuların, Guermantes’a gitme, seyahat etme, mutlu olma arzularının o kadar dışında kalırdım ki, gerçekleşecek olsalar, hiçbir haz duymazdım...Bütün gece annemin kolları arasında ağlayabilmek için bunların hepsinden seve seve vazgeçerdim! Tir tir titrer, kaygılı bakışlarımı o gece benim şimdiden kendimi içinde hayal ettiğim odamda görünmeyecek olan annemden ayıramaz, ölmek isterdim...
Sayfa 171 - YKY , çevirmen;Roza HakmenKitabı okudu
15 öykülük kitabım olan Münzevi'nin ilk öyküsü.
Kalamış Münir Nurettin Selçuk’un aziz hatırasına… Kalbim ömrünü nihayete vardıracak kadar huzursuz bir halde atarken ve ay göz alıcı parlaklığıyla karanlık ruhları aydınlatırken taşlı sokakta yürüdüm. Topuklardan gelen tıkırtılar, cırcır böceklerinin sesleriyle raks ediyordu. Perdesi örtük evlerden yayılan sarı sıcak renkler, kurumaya yüz
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
Temuçin’in büyükbabası Kabul Han ve babası Yesukai, zamanında, Moğol Yakkaları, Güney Gobi’de bir çeşit üstünlüğe sahip bulunuyorlardı. Moğol ırkından olmaktan faydalanarak Baykal Gölü’nün doğusuyla bugünkü Mançuri sınırı üzerinde Khingan diye anılan dağ sıralan arasındaki en iyi otlakları kendilerine mülk edinmişlerdi. Bu otlaklar Gobi’nin
Reklam
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
Guermantes tarafına gittiğimiz ve akşam yemeğini daha geç yediğimiz günlerde uygulanan kural uyarınca, çorbamı içer içmez beni yatmaya göndereceklerini, dolayısıyla annemin akşam yemeğine misafirimiz olduğu gecelerdeki gibi sofradan kalkamayacağını ve ben yattıktan sonra bana iyi geceler dilemeye, odama gelmeyeceğini bilirdim. O anda içine girdiğim hüzün kuşağıyla daha bir dakika önce içinde neşeyle sıçradığım kuşak arasındaki sınır, kimi zaman gökyüzünde pembe bir şeridi yeşil veya siyah bir şeritten ayıran çizgi kadar belirgin olurdu. Pembe şeritte uçarken gördüğümüz bir kuş şeridin sonuna varır, siyahlığa değer ve içinde kaybolur. Az önce beni çepeçevre kuşatan arzuların, Guermantes'a gitme, seyahat etme, mutlu olma arzularının o kadar dışında kalırdım ki, gerçekleşecek olsalar, hiçbir haz duymazdım. Bütün gece annemin kolları arasında ağlayabilmek için bunların hepsinden seve seve vazgeçerdim! Tir tir titrer, kaygılı bakışlarımı o gece benim şimdiden kendimi içinde hayal ettiğim odamda görünmeyecek olan annemden ayıramaz, ölmek isterdim.
Sayfa 183Kitabı okudu
_Tanrı, ilk ateisttir. E. Hubbard _Din, gönüllü köleliktir. Herzen _Burada bir ateist yatıyor. Giyinip kuşanmış hazır, ama gidecek bir yeri yok; ne cennet ne de cehennem. Mezar taşı _Çürümüş bedenimden çiçekler çıkacak ve ben de onların içinde olacağım. E. Mumch _Bir zamanlar ateist olmak istemiştim. Artık vazgeçiyorum. Adamların tatili yok! H.
Acı Hikaye
Kaçırılan bir çocuğa dair ... Genç kadınların ısrarı üzerine hâkim bey kibarca öksürüp sandalyesinde biraz doğruluyor. Herkes ağzına bakarken, “Sizleri meşgul etmekten çekiniyorum gerçekten” diyerek yan çizme eğilimini belli edince karısının, “Hadi ama uzatma, herkes dinlemek istiyor” demesi üzerine tane tane, güzel bir Türkçeyle
Sayfa 163 - Kaçırılan bir çocuğa dairKitabı okudu
Reklam
_Işık bekliyor, fakat karanlığa sığınıyoruz. İncil _Karanlığa lanet etmektense, bir mum yakmalıyız. _Neyin doğru olduğu umurumuzda mı? Fark ediyor mu? _Gerçek bilgelik, sınırlarımızı bilmekte yatar _Can sıkıcı ve sevimsiz görünse de bilimsel yöntemin önemi, bilimsel bulgulardan çok daha büyüktür. _Edilgen taraf, baskın tarafın yanılsamalarına
HAYAT İÇİN MÜCADELE Temuçin'in büyükbabası Kabul Han ve babası Yesukai, za­manında, Moğol Yakkaları, Güney Gobi'de bir çeşit üstünlüğe sahip bulunuyorlardı. Moğol ırkından olmaktan faydalanarak Baykal Gölü'nün doğusuyla bugünkü Mançuri sınırı üzerinde Khingan diye anılan dağ sıralan arasındaki en iyi otlakları ken­dilerine mülk edinmişlerdi. Bu
Julia özlem dolu bir nefes aldı ve gözlerini kapata- rak onun yanında olduğunu ve omuzlarına masaj ya- parak bütün ağrısını aldığını hayal etti. "Eğer orada olsaydım omuzlarına masaj yapardım. Bana yaslanır- dın ve ben de seni iyileştirirdim." "Hımm... Eminim yapardın." "Ben sana masaj yaparken, sen de başını bacakla-
Sayfa 72
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
II Benerci, Somadeva'nın odasından sokağa çıkınca, Roy Dranat'ın «akşamüstü serinlikte bir teferrüçten dönerken» soğuk alıp zatürreeden öldüğünü duydu. Ve Roy Dranat'ın oteline gitti. Gördüklerini şöyle anlatıyor: Girdim ki içeriye,
28 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.