Yeğenim henüz iki yaşında, adı Muhammed. Parka doğru yol alıyoruz. Ailenin ilk torunudur kendisi. Bir dediği iki edilmiyor haliyle. Parkta oynayan çocuklar görüyoruz. Hallerine bakınca Suriyeli ya da Afgan olduklarını anlıyorum. 3 çocuk kendi aralarında top oynuyorlar. Topları bizim tarafa doğru geliyor. Tam yanımıza gelince Afgan oldukları belli
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Can verirken çekilen tarifsiz acı insanda bir sarhoşluk hali meydana getirir. Buna Arapça'da ''Sekerat'ül mevt'' denir. (Ölüm sarhoşluğu)
İnsan bu merhalede sağlıklı düşünemez, doğru muhakeme yapamaz. Bildiklerini unutur. Acıya giriftar olan bedenin her bir hücresi aklı zaafa uğratır. İşte bunu fırsat bilen şeytan-ı
Bir yazar 1861 yılında, sürgünde hapis olarak geçirdiği senelerin ardından bir kitap yazıyor; bense yazıldıktan 160 sene sonra bu eseri okuyup diyorum ki ''sen nasıl bir psikoloji içindesin, sen gerçek bir hastasın Dostoyevski''
Değerli arkadaşlar, kitabı gece 02.30'da bitirdim ve uyumak için yattığımda yarım saat kitabı düşündüğümü fark ettim ,
Kasvetli bir Ankara sabahına uyanıyorum. Hava, gerçekten soğuğu sevebilen benim gibi insanlar için huzur verici görünüyor. Bu güzel pazar gününe onlarca aktivite sığdırabilirdim, bir sürü plan yapabilirdim ama haftalardır tek düşündüğüm şey ‘’pazar günü Hakan Günday okuyacağım’’ düşüncesi koca bir günümü ayırmak için aslında güzel bir sebep.
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun ?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
"Seni seviyorum" sözcüğünü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan suda söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı
...gerçek hep daha basit.Gerçek, seni güldürmek için kaş göz hareketi yapan bir arkadaş.Garip olan şu ki , bunu fark ettiğinde içini tarifsiz bir hüzün kaplıyor.
Babam sürekli kütüphanemden kitap okuyor. Kütüphanemden ne zaman kitap alsa tarifsiz bir mutluluk yaşıyorum. Üstelik hemen okuyup özenle geri veriyor.😁
Küçükken de ben onun kütüphanesinden okurdum. Zaman ne hızlı geçiyor.💕 Evladınızda böyle güzel izler bırakınız lütfen sayın anneler ve babalar.☺️
"Bazı yollar yıllar alır.."
Bu Ef' in imkansızı olan Efla 'sına yolculuğunun hikayesi..
Her şey Kasım ayında bir gün izne gelen Ef'in O'nu görmesi ve bir gülümsemeye kanmasıyla başlıyor. Öyle ki Ef;
" Kasım ayının yaprakları dalından ayıran ayazı beni onun gülüşündeki sıcaklıktan ayırmaya yetmiyordu. Kilitli
O evden sağ salim çıkabildik. Sonra o şehirden kazasız belasız başka bir şehre ulaştık.
Ölüm şakağımızı sıyıran kurşun gibiydi.
Ve Maraş depreminde imtihanı en kolay olan bizdik.
Orada yaşanan vahşet. İnsanların çaresizliği. Ve kimsesizliği..
Dua etmek, ağlamak dışında elimizden bir şey gelmiyor.
Maraş Dulkadiroğlu'nda yaşanılacak bina kalmadı daha ilk depremde. Kaldığımız bina 4 katlıydı. O cadde komple 4 katlıydı. Belki hiç birisi yıkılmadı ilk depremde ama hiçbirisi kullanılacak halde değil. Sonrasında Maraşı arkamızda bırakınca ikinci büyük deprem oldu.
Tarifsiz bir şey.. Bu saatten sonra Maraşta, Hatay'da, Adıyaman'da... o yaralar ne kadar sarılır bilmem ama saracak tek güç. Somununu ortadan bölmek..
Biz çocukken kar yağdığında, dinsin de hemen dik aşağı bir yokuş bulalım, buz tutturalım diye beklerdik. Sonra herkes canla başla uğraşır, orda buzdan yol yapıp elimize ne geçirdiysek (demir tepsi, plastik leğen, kalın branda) o buzdan dikten kendimizi aşağı salardık ve bu heyecan bizim yüreğimizi ağzımıza getirirdi. O dikten kaymak bir şey değil,