EsselâmuAleykûm
1.yorumda "Şeriatcılar burda barınamıcaklar artik:))" diye yorum yapan sözde okur vatandaşımızın(şaibeli) sözlerini kâle alıp bir açıklama yapacağım.
Şöyle ki; şeriatçılar bu ülkeye başka ülkeden gelmediler! Onların atası, soyu sopu şeriatçıydı.
Sen kalkıp ta ne had bilmezlikle burda barınamazlar diye konuşursun be
“Zaten biz acı çeken ölümlüler ayaklarımızı
mutluluğun üzerine hiç tamamen basamadık.
Her seferinde acı bir keder neşemizi kaçırır.”
-Rodoslu Apollonios
1. Giriş:
Bu yazı direkt olarak bir inceleme yazısı değildir. Antik Çağ’ın önemli yapıtlarından Argonautika hakkında bir akademik makale çalışmasıdır. Ve elbette yalnızca kitap hakkında
Magda Szabo, Magda Szabo, Magda Szabo... ! Öyle bir yazar ki herşeyi o kadar basitçe yazmasına rağmen nasıl bu kadar çok şey veriyor okuyucuya inanılır gibi değil.
Yazar, okuduğum bu üçüncü kitabında da beni yanıltmadı ve tıpkı öncekiler gibi duygu seliyle, dramlarla ve acı gerçeklerle dolu ama çok basit ve sade anlatımıyla harika bir kitap
Kitap üzerine konuşmaya başlamadan evvel kitapla ilgili birkaç küçük tesadüfü sizinle paylaşmak isterim...
1000Kitap'a üye olduğum ilk günlerde çeşitli vesilelerle birkaç defa bu kitapla karşılaştım. Allah nasip ederse, yaklaşık 2 ay sonra dünyaya gelecek olan oğlum Tuna'nın adını taşıdığı için ilgimi çekti. Bir çeşit algıda seçicilik
*Gaza kim ettiler Allahu ekber
Dediler her nefes Allahu ekber*
Aşıkpaşazâde'nin, dillerinden bir nefes dahi Allahu Teâla'yı düşürmeyen ve onun uğrunda gazâdan başka bir iş düşünmeyen yiğit dilâverler diyerek övdüğü Osmanlı akıncıları, hafif süvari birliklerindendir. Temelinin Osman Gazi zamanında Köse Mihal tarafından atıldığı rivayet olunur. Uç
Saksonya’dan İskenderiye’ye – Bir Faytoncunun Serüvenleri
Kalp Yurdundan
Tarih boylu boyuna uzanan bir yol misali. İnsan bu yolun seyyahı, arayanı... Gözler başka başka farklılıklar zenginlik bahçesi. Gözler, arar, ayaklar gider böylece bir seyyah yol alır. Bir günün doğuşunda, ıssız yağmur havasında gâh ıssızlık, gâh kalabalık bütün
Namık Kemal'in ömr-ü hayatını sürgünde geçirmesine neden olan tiyatro eseri. Olay tam olarak şöyle vuku bukuyor:
1872 senesinde yazar eseri icra edip, sahnelemeye karar veriyor (ki sahnelenen ilk tiyatro eseridir). Sahnelenen eser, izleyenleri çok etkileyip, gaza getiriyor. Millet tiyatro çıkışında gösteriler, yürüyüşler yapıyor. Sloganlarsa
“Daisy’ sözcüğü İngilizcede ‘papatya’ anlamına gelir. En az çiçek kadar bu kelimenin kökeni de güzeldir. ‘Gün’ anlamındaki ‘day’ sözüyle, ‘göz’ anlamındaki ‘eye’ kelimesi birleşiyor ve ortaya ‘day’s eye’ kelimesi çıkıyor (zamanla da ‘daisy’ hâline bürünmüş), yani ‘günün gözü’.
Şafakta kapanıp, gece açıldığı için ‘papatya’ya bu adı vermişler.
Küçük mavi bir çiçek olan ve dilimizde ‘unutma beni çiçeği’ şekliyle anılan çiçeğin, diğer birçok dilde de adlandırılışı aynıdır. (‘Forget-me-not’ (İng.), ‘vergiss-mein-nicht’ (Alm.).
Bu güzelim çiçeğin bu adı alışıyla ilgili birden çok efsane de vardır. Bu efsanelerin içerisinde en acıklısı bir Alman efsanesidir. Bu efsaneye göre; Tuna Nehri kıyısında yürüyüşe çıkmış bir şövalye ve sevgilisi, nehir kenarında sulara kapılıp gitmek üzere olan bir mavi çiçek görürler. Sevgilisinin çiçeği arzu etmesi üzerine, çiçeği almaya çalışan fakat bu sırada nehrin sularına kapılan şövalye, son bir hamleyle çiçeği sevgilisine doğru atar ve ‘vergiss-mein-nicht!’ yani ‘unutma beni!’ diye haykırır.”
YouTube kitap kanalımda Mehmet Yılmaz'ın Tuna'nın Türküsü kitabını önerdim: ytbe.one/o73ZS-Wrw04
Şimdiye kadar hakkında inceleme yazmayı en çok arzuladığım kitaplardan biri oldu Tuna’nın Türküsü. İnsanlar kendinden bir şeyler bulduğu kitapları daha çok özümsüyor sanırım. Nereden başlasam bilemiyorum.
Kurgusu beni özellikle çok
Marcus Auvrelius kimdir?
“Stoacı İmparator”, “Filozof İmparator” gibi sıfatlarla anılan Marcus Aurelius‘un 169 sonları 170 başlarında kuzeye, özellikle Tuna Nehri boylarındaki Germen ve Marcomanni kavimleri üzerine çıktığı seferde yazmaya başladığı ve içselleştirdiği, kendisine yön veren düşünceleri dışa vurduğu bir eser olan Kendime Düşünceler,
"Görüyorsun ya, yaşam hep keyifli şeylerden oluşmuyor. Ayrıca acılar da var."
Romanya doğumlu olan ve eserlerini Fransızca yazan
Panait Istrati, 1884 yılında dünyaya geldi. Tuna nehri kıyısında kozmopolit bir şehir olan Breila’de (İbrail) doğan Istrati, Fransızcaya ek olarak Rumence, Yunanca ve Türkçe de konuşabiliyordu. Rumen bir işçi olan
Distopya tarzı olan romanda trafik kazasında anne ve babasını kaybeden Tuna'nın mezarlıkta fenalaşmasıyla başlayan macerasını okuyoruz.
Kitapta hepimizi ilgilendiren konulara değinilmiş.Güçlü ve ilginç bir kurguyla birlikte, teknolojik gerilemenin topluma kazandırdıkları, topraktan çıkarılma, ölüm karşısındaki acizlik, insanın kaçamadığı ve yenemediği kendi doğası ve aşk konuları çok iyi harmanlanmış.
Kitap akıcı, yormayan bir dille yazılmış. Sonunu merak ederek sıkılmadan okuyabiliyorsunuz.
Yazarımız Mustafa Kızılkurt'u gayet başarılı bu ilk kitabı için tebrik eder, yeni kitaplarını da okumak ister, başarılar dilerim. Distopya tarzı kitapları seviyorsanız bu kitaba kesinlikle şans vermelisiniz.
Tersine DünyaMustafa Kızılkurt · Sapiens Yayınları · 0282 okunma