Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zeynep

Zeynep
@zeynepbirsan
Bu yaşamdan götüreceğim biricik hayal kırıklığı şu: Birçok cenazede şarkı söylediğim halde, kendi cenazemde söyleyemeyeceğim.
Reklam
Ömrümün sonuna kadar hayatı temsil etmelisin benim için
Halkın ezilmediğini görecek miyim bir gün Ve köleliğin düştüğünü çarın işaretiyle Ve sonunda doğacak mı yurdumun üzerinde Güzel şafağı bilginin ve özgürlüğün?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir iç savaşın getireceği onursuzluk ve kardeş kavgasındansa dışa karşı düşmanı kovalayarak bir cumhuriyet ilan etmek çok daha onurlu bir sayfadır ve milletin geleceği için sağlam bir inşaattır.
Doktor olsaydım, ona şu teşhisi koyardım: "Hasta nostalji yetersizliğinden rahatsız."
Reklam
Laik eğitimin yaptığı, çocuklara hakikatle inancı ayırmayı, acı çeken tüm varlıklara karşı merhamet duymayı, tüm dünya sakinlerinin bilgeliğine ve deneyimlerine değer vermeyi, bilinmezden korkmadan özgürce düşünebilmeyi ve kendi eylemlerinin yanı sıra dünyanın sorumluluğunu da üstlenmeyi öğretmektir.
Haksızlıktan başka bir şey yapmamak için yeryüzüne inen bir Tanrı, cezayı değil de suçu üstlense bu bile başlı başına kutsaldır.
Günün birinde ya çıldıracağız, ya dünyaya hâkim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulmaya çalışalım ve parlak istikbalimizin şerefine birkaç kadeh içelim.
İnsanlar, erdem veya kusur denilen şeylerin ne demek olduğunu hiçbir suretle bilmiyorlardı. Oysa en ıslah edilmez kusur, her şeyi bildiğini sanmaktan doğan ve insanları öldürmeyi kendine hak gören bir bilgisizlikten gelendir. Katilin ruhu kördür, yeteri kadar basirete sahip olmadan ne gerçek bir iyilik, ne de güzel bir aşk mümkündür.
Beraber geçirilen zamanları iyi kullanmakta gösterdikleri ihmale acıyorlar, seven bir insan için sevilen bir varlığın sahip olduğu zamanı iyi kullanmanın her türlü mutluluğun baş sebebi olduğunu bilmedikleri için ve bunun farkına varabilmekte gösterdikleri acemilik yüzünden kendilerini suçluyorlardı.
Reklam
Gerçeği büyütmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz ama bu bilenleri üzer; oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için. Ah, ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil Hristiyan, değil Müslüman, insan bile değillerdi. Öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.
Neden bir şeylerin olmasını bekledik ki sanki? Neden o zevki önümüze çıktığı anda sonuna kadar yaşamadık? Ne de çok mutluluk, aptalca hazırlıklar yüzünden mahvediliyor!
Gençlik bilgeliği öğrenme, yaşlılık da uygulama zamanıdır. İtiraf ederim ki, tecrübe daima bir şey öğretir; fakat sadece bundan sonra yaşayacağımız zamana faydası vardır. Ölme zamanı gelince, nasıl yaşamak gerektiğini anlamanın ne değeri var?
Gerçek dertler beni az etkiler; karşılaştığım sorunlarla baş edebilirim, ama korktuklarımla asla. Ürkmüş hayal gücüm onları türlü şekillere sokar, genişletir, büyütür.
İnsan neden hayvanda görünenlerden daha üstün duygularım var, diye böbürlenir? Bu hayvanları yalnızca daha gerekli varlıklar haline getiriyor. Dürtülerimiz yalnızca açlık,susuzluk ve istekten ibaret olsaydı, neredeyse özgür olurduk; ama şimdi esen her rüzgarla,tesadüf eseri bir sözcükle ya da kelimenin bize iletebileceği bir manzarayla etkileniyoruz.
Kendimizden daha akıllı, iyi ve değerli birisi - ki böyle biri olmalı - zayıf ve hatalı doğamızı mükemmelleştirmek için bize yardım elini uzatmadığı sürece, bizler benzersiz ama yarım yaratılmış yaratıklarız.
Reklam
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü; akıl çağıydı, akılsızlık çağıydı; inanç devriydi, inançsızlık devriydi; aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi; ümidin baharıydı, ümitsizliğin kışıydı; önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz ya dosdoğru cennete gidecektik ya da başka yollara...
Ona cennetinin yarı ölü bir yer olacağını söyledim, o ise benimkinin bir sarhoşluktan farksız olacağını söyledi. Ben onun cennetinde uyuyakalacağımı söyledim, o da benimkinde nefes alamayacağını. 
O kadar zor bir durumdayız ki, sanki bütün dünya ile kavgalıyız.
Sonunda duygularımın yıldönümlerini, eskiden bana hoş gelen, ama aslında hiç var olmamış şeylerin yıldönümlerini kutlamaya mecbur oldum. Bunu da o saçma hayaller artık var olmadığından, onları yaşatacak bir şey de kalmadığından yapıyordum: Malum, hayallerin de yaşatılması gerekir!
Gelmemenin bir vakti voktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır. Bir yıl mı geçmiş? Ne yapalım, dersiniz, hazırlanması en az bir yıl sürerdi zaten. İki yıl mı geçmiş?Gelmesinin eli kulağındadır...
Bu vatanın çocuklarının sonsuza kadar hep haksızlığa ve cehalete karşı, cesaretle bayrak kaldırmalarını diledim. Tıpkı bir ömür benim yapmış olduğum gibi!
Reklam
Ama biz gençliğimizi asla geri alamayız. Yirmi yaşında içimizde parlayan neşe, yıllar geçtikçe hareketsizleşecektir. Uzuvlarımız bizi yarı yolda bırakırken hislerimiz güçsüzleşecek. Bizi zamanında çok korkutmuş olan ihtiraslar, anıların ve kendilerine teslim olmaya bir türlü cesaret edemediğimiz tatlı cezbedişlerin peşimizi bırakmadığı çirkin kuklalar haline geliriz. Gençlik! Gençlik! Dünyada gençlikten daha önemli başka bir şey yoktur!
Gitmek isteseydi gidebilirdi. Varlığıyla bana verdiği sıkıntı, kendisine eziyet etmekle duyduğum zevke ağır basıyor!