Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Birgül Boyacı

"Dehşete düşürme metodu, moral bozmaya yönelik temel tekniklerden biridir. Doğruca taktiğin kendisinden kaynaklanır. Gerçekte işleyiş çok basittir: Kişiyi dayanabileceği noktaya kadar belirsizlik içinde tut ve beklentilerini yok et... Önce sert disiplin kuralları uygulanır. Bu kuralları da kendileri koyarlar. Çelişkili, daha doğrusu birbirine zıt haberler yayınlar veya yayarlar. Toplumu gerebildikleri ölçüde gererler. Moral değerler ve geleceğe ait umutların çöktüğü sırada birden strateji değişir. Bu kez de, geleceğe yönelik iyilik ve güzelliklerle dolu mesajlarla insanların beynini yıkarlar. Bir çelişkiler yumağı oluşur böylelikle. İnsanların gizli amaçlarını kavramaları bir yana, bilinçleri tamamen bulanıklaşır. Bireyler bir sonraki evrede önlerine sürülen asıl plan kabullenmeye hazır duruma gelmişlerdir. Öyle bir ortam oluşur ki, kesin hedef ve amaçlara sahip olan kişiler bile doğru karar verme iradesini yitirip, ruhsal çatışmalar içinde paralize olurlar. Bu son aşamadır zaten, geriye planların tümüyle hayata geçirilmesi kalır.
Reklam
Niemans arabasından inip kiliseye doğru yürüdü. Tuhaf bir şekilde kendini güçlenmiş ve canlanmış hissediyordu. Burada Tanrısını buluyordu, çocukluğu boyunca ona telkin edilmiş ve onun gözündeki güven verici etkisi hala devam eden Tanrı’yı. Onun bu duygusunu pekiştirmek ister gibi çanlar çalmaya başladı... Bir anda manevi bir duygu çatıların üzerinden, duvarlardan, eşiklerin altından dökülüyormuş gibi geldi ona. Dünya birden yeniden uyuma, evrensel tutarlılığa kavuşuyordu. Resimlerle, heykellerle, altın rengi ve kırmızı kıyafetler giymiş din adamlarıyla dolu çocukluğunun uyumu... Aslında, Tebliğcilerin mütevazı ve katı Tanrı yönelimi onu korkutuyordu: Bu görünmez, ne yüzü ne de sınırları olan Tanrı oldukça eziciydi ve bu Hrıstiyanların katılığında insanlık dışı bir şey vardı. Çocukluğunda ona öğretilmiş inançla bu bağnaz uzlaşmazlığın hiçbir ilgisi yoktu. Bu da, her pazar günahlarını bağışlatmak için kudas ayinine katılan ve yardım kutusuna para atan yaşlı burjuvaların inancıydı...
Olduğum yerde olmak istemiyorum ama olduğum yerden çıkıp gidemiyorum da. Şu an yasadığım her şey o günlerin aynısı. Evde olmak istemiyorum, ama her akşam eve dönüyorum. İşte olmak istemiyorum ama her gün işe gidiyorum. Bir şey beni hep dışarıya çekiyor. Hiçbir yere ait hissedemiyorum kendimi. Hiçbir eve, hiçbir aileye, hiçbir topluluğa. Hiç arkadaş grubum olmadı benim mesela. Bir futbol takımı tutmadım. Bir siyasi partiyi desteklemedim. Bir derneğin, bir hayır kurumunun üyesi değilim. Bir memleketim yok, oralı hissetmiyorum. Apartman toplantılarına bile gitmedim, o apartman beni ilgilendirmiyor, oraya ait değilim. Sadece orada oturuyorum. Ve ben bu hali armut ağacının tepesinden beri üstümde taşıyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Onların ağırlıklarını hiç unutmayacağını sanıyorsun ama unutuyorsun sonra ve baska birinin yeni doğmuş bebeği korkutucu derecede zayıf, kırılgan geliyor, aklından bile geçirmemeye çalışsan da, sanki henüz dünyaya tutunamamışlar gibi.
Sayfa 133Kitabı okudu
Şimdi düşünüyorsun da bir tür büyü bu, sevilen birine giysi örmek onu güvende tutmak için atılan her bir ilmik.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Bebekleriniz oldu mu bir daha asla gerçekten uyuyamazsınız, derler, bebekler nihayet uyumaya başladıktan sonra bile.
Gidip oğluna bakman lazım. Bu akşam senin yatağında, bebek gelene dek alıştığı şekilde uyumak için yalvardı durdu. Olur diyecektin az kalsın. Sen de bunu biraz istedin aslında, onun yumuşacık bedeninin sıcaklığı , ten hiçbir sınır oluşturmuyormuş gibi seni ta içinden kucaklaması. Ama tamam deseydin hiçbirinizin iyi uyuyamayacağını biliyordun: Bebek onu uyandırır, o da bebeği uyandırırdı; kız onu görüp sabah olduğunu, oyun vaktinin geldiğini sanırdı, bu yüzden kararına bağlı kaldın.
buradasin işte, dört kişilik bir ailede çocuklu bir annesin. Olduğun veya olmayı hayal ettiğin bütün o insanlar. Tanıdığın, sevdiğin ve sevmekte olduğun bütün o insanlar. Hayatında bu haline hayretle bakabilecek dönemlerin oldu; hayran olup Evet, kabul ediyorum, evet, diyebileceğin başka dönemlerin de.
Sayfa 132Kitabı okudu
Sessizliğin uğultusu sanki kulaklarımı rehin almıştı. Sisten hiçbir şey seçilmez durumdayken hemen önümde viran taşlarla örülmüş bir cephe görüyordum. Bu cephe kerpiç evimin duvarlarını andırıyordu. Başta eğreti bulduğum, yaşamaya utandığım, her yeni güne buradan taşınacağım umuduyla yeniden uyandığım kerpiç evim... Tüm kötülüklere ve zorlu hayat koşullarına karşı direndiğim, kolay yıkılır görünen ama dirençli bir cephe. Dünyanın bir kapısından girip diğer kapısından çıktığımda öğrenmiştim; hırslarımız yenik düştüğümüz en büyük düşmanımızdı. Yahut güzel günlerin hayali ile yanıp tutuşurken, kötü günler ömrümüzün başka evrelerine nüksetmesin diye çabalayıp durmakla kaçırıyorduk en güzel anlarımızı. Çocukluk çağlarımızda gelen talihsiz yaşam, ara sıra güzelliklerini sunsa da beni ölüm döşeğime kadar takip etmişti. Bu yüzden ben ömrümü bir savaşın içinde sürdürmüştüm.
Bu hayatta algıladığım ilk anlamlı cümle buydu. "İki çocuk büyütüyorsun, hiç kolay değil? Öznesi annemdi, nesnelerinden biri ben. Ek açıklama, nesneyi işaret ediyordu. Kolay değildim. Zordum. Haydaaa? Nereden çıkmıştı bu? Hiç de zorluk çıkarmıyordum oysa. Bu cümleyi anladıktan sonra, yani beş yaşımdan bu yana, bir yük oluşumun gerçeğiyle barışmak yerine, bunu reddetmeye çalıştım. Herkesin hayatındaki yükü yüklenirsem, kimse beni bir yük olarak görmez tekerlemesini bir çırpıda ezberledim ve hiç unutmadım. Günlük rutinlerimin bir parçası haline geldi kısa zamanda. Bir kez olsun ağlamadım mesela. Zaten kolay olmayan bir şeyi zorlaştırmamın alemi voktu. Şu anda da yok. Dua bitti. Dua bittiği gibi,Allahına karşı borçlarını ödeyen kalabalık dağıldı. Kimsenin bana borcu yok zaten. Terapi borcu yok, şefkat borcu yok, ilgi borcu yok, destek borcu yok, sıcaklık, yakınlık, anlayış borcu yok. Baska evlerde ışıklar yanmaya başlarken, cenaze evi için söylenen şey başıma geldi. Kalabalk gittiğinde anladım.
Reklam
Ve çok seven, kendi sevgisini daima az buluyordu…
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi.
“O ana kadar neler yapacağını söylemekle kendi geleceğini çizmişti. Tasarlamak gerçek bir şeydir; açığa vurulmuş düşler, denenmiş demektir. Bir hayal bir kere düşünülmeye görsün, öbür gerçeklerin arasında yerini alır ve bir daha asla yıkılmaz ama kolaylıkla saldırıya uğrayabilir.”
“Gezinmektedir evin içinde, kitap okumakta, düşünmektedir, yaradanı anmaktadır, yalnız onunladır, onunla başbaşadır, onu tesbihle uğraşmaktadır. İşte, kendine ilke bellediği söz: Bir kimse zalim bir padişaha adildir dese kafir olur demişler. Ve susuyordu adil dememek için zalime.”
“… bu durgunluk, çoğu kere, gizli bir gücün belirtisidir; duygularla düşüncelerin çoşkunluğu ve derinliği çılgınlıklara izin vermez; ruh, ister acı çekerken, ister sevinç duyarken olsun, kendisiyle kesin bir hesaplaşmaya gider ve her şeyin böyle çözümlenmesi gerektiğine inanır; bilir ki fırtınalar olmasaydı, güneşin sürekli sıcaklığı gücünü kuruturdu; böylece hayatın temellerine iner ve kendini bir çocuk gibi okşar ya da azarlar. Kendini tanımanın yüceliğine erişmiş bir kişi tanrısal adaleti değerlendirebilir yalnız.”
Sayfa 124Kitabı okudu
Kimse insanın karnındakini görmez ve dedikodusunu etmez, ama kalın bir saat zinciri, yeni bir ceket, parlak kunduralar herkesin diline düşer.”
Sayfa 476Kitabı okudu
Reklam
Uzanmak İlya İliç için ne hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret, ne yorgun bir kimsedeki gibi bir ihtiyaç, ne de uyuşuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun tabii hali idi.
Bir taşın, bir kil kadar kolay bükülmesini bekleyemezsin.
Kendimizden başka bir canın iyiliği için hayata yalvardığımızda doğuyordu insanlığımız. Belki de bu yüzden habire doğuruyorduk, kendimizden başkasını seçebilme kabiliyeti geliştirebilelim diye...
Sayfa 235Kitabı okudu
Memed’i de ipe çeksinler, öyle mi? Sonra da ağalar padişah olsun Memed ölünce, köyler de sürgün olsun, köyler de batsın.
Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım... Toprak, toprak, toprak oldum da dayandım.
Sayfa 155Kitabı okudu
Kitabı, ilk kitabı yayımlanmış, ama nabzı biraz olsun hızlanmamıştı bile, kederliydi sadece. Bunun pek bir değeri kalmamıştı. En fazla biraz para getirirdi, ama artık parayı da umursadığı yoktu.
Sayfa 427Kitabı okudu
Reklam
İnsan denilen yaratığın zihninde yer etmiş olan; kendi renginin, inancının ve siyasetinin en doğrusu, en iyisi olduğuna ve dünyanın dört bir yanına dağılmış diğer tüm insanların kendisinden daha talihsiz konumlara sahip olduğuna inanmasını sağlayan o yaygın dar görüşlülük, Ruth’da da vardı.
Eşkiyayı korkuyla sevgi yaşatır. Yalnız sevgi tek başına zayıftır. Yalnız korkuysa kindir.
Diğer bir deyişle, gözetmenler zihnimize geleceğimizle ilgili temel gerçekleri gizlice sokmayı başarmışlardı.
Bir akşam birazcık düşündüm ve “ Hayatta yalnızca bir kez yaşanabilecek durumlar var.” dedim, “Gelişime işaret eden olaylara ihtiyacımız var. Geleceği için sevindiğimiz, geldiğinde yaşadığımız ve sonradan hatırladığımız olaylar. Bu türden olaylar zamanın mevcudiyetini gösteriyor.”
Sayfa 127Kitabı okudu