Türklerin takvimi ?
Miladi sekizinci asır başlarında Türklerin bir orta dönemleri var idi. Kül Tigin abidesinde Moğol tarihinde görülen köpek yılı dokuzuncu ay, algazım yılı üçüncü ay tabirleri ve benzer ifadeler bulunmuştur.
Sayfa 80 - Kül Tigin yazıtıKitabı okuyor
Anneler
Peter Handke annesinin Avusturya'da 1920'li yllardaki günlük rutinini şu cümlelerle özetliyor: "Sofrayı kur, sofrayı kaldır; Herkes aldı mı? Perdeleri aç, perdeleri kapat; ışığı aç, ışığı kapat; 'Banyonun ışığını açık bırakmayın'; aç, katla; doldur, boşalt; prize tak, prizden çıkar. 'Bugün de bitti." Avusturya'dan binlerce kilometre uzakta yaşıyordu, aralarında yarım asır vardı, fiziksel şartları farklıydı ama hayatı tıpatıp aynıydı, ağızlarından çıkan cümlelere varıncaya kadar.
Sayfa 28 - Can Yayınları, 1.Basım, Nisan 2024.
Reklam
Eski bir geleneğe göre Kürtlerin birine seni seviyorum demesi toplum tarafından hoş karşılanmazdı. Bu yüzden karanfil bezeli elma verirlermiş sevdiklerine, bu aşk adına bir geleneğin en güzel sembolü olmuş ve bu sembol öyle güzel kokar ki ve üstelik yüzyıl yaşarmış, düşünsene bir asır Amelya.
Yavaş yavaş aşir şeylere kendinizi alistirirsiniz . Buna da, fiziksel tedaviye baktığınız gibi bakın.
Kur'an -ı Kerim
Kur’an, bu dünyada öyle nurani ve saadetli ve hakikatli bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde hem kalplerinde hem ruhlarında hem akıllarında hem hayat-ı şahsiyelerinde hem hayat-ı içtimaiyelerinde hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki on dört asır müddetinde, her dakikada, altı bin altı yüz altmış altı âyetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalplerini tasfiye ediyor. Ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, hârikadır, fevkalâdedir, mu’cizedir.
Sayfa 126 - Rnk Neşriyat İstanbul - 2023
Lisede, Sartre ve Camus'yü okuduğumuz yıllarda, dönemin Fransa'sından bizim tarafa esen entelektüel rüzgârın etkisiyle Sartre, onun egzistansiyalist felsefesini benimserdim. Sartre, Batı emperyalizmine karşı çıkan Sovyet rejimine de o dönem Fransasının çoğu fikir önderi gibi toz kondurmazdı. Paris kafelerinde moda buydu. Tabii bizim takımda da! Camus'nün ise ideolojilere bağlanmayan, zorbalığın Batıdan, Doğu'dan, nereden geldiğine bakmaksızın her türlüsüne başkaldıran, özgür bir havası vardı. Aradan yarım asır geçti. Bu süre içinde her iki düşünürün söylemiş olduklarının yaşamdaki izdüşümlerini izleme olanağı buldum. Yılların getirdiklerinin Camus'yü haklı çıkardığını gördüm. Pusulam, Camus'den yana döndü. Sartre, Café de Flore'daki masasında şarabını içip, en yakın destekçilerinin bile çözmekte zorlandıkları özlük-varlık bilmeceleriyle uğraşır, laf üstünde laf kaydırmacılığı yaparken, Camus sahaya inmiş, Nazi işgaline karşı direnenlerin arasına katılarak en tehlikeli işlerde gözünü budaktan sakınmadan yer almıştı.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.