Arayı fırsat bilip, Ekber'in defterini açtım, "Bir gün de orta okuldaydım, çok çalışkandım, öğretmenlerin gözüne girmek istiyordum, içim titriyordu iyi bir şey söyledikleri vakit, pek de söylemiyorlardı nedense, bir coğrafyacı vardı, yaz kış terlerdi, gözlükleri kalındı, Müjde'ye mektup verirken görmüştü, müdürün odasına götürmüştü beni, kulaklarımdan tutup dolaba dayamışlardı kafamı, tokat da atmışlardı, yüzüm yanmıştı, sen kim oluyorsun demişlerdi, Müjde, demişlerdi, o çocuk, demişlerdi, tüccar çocuğu demişlerdi, burnum da kanamıştı, yürü git yüzünü yıka demişlerdi, bir daha sakın ha demişlerdi, Müjde on dört yaşındaydı ve ben de on üç yaşındaydım, pantolonumun dizleri biraz çıkıktı, ama dişlerimi her gün fırçalıyordum, annem diyordu ki gülünce yakışıklı oluyorsun, belki bu yüzden, Müjde bana iyi bakardı, gülümserdi, parmakları uzundu, ela gözlüydü, dudağının sol yanında munis bir ben dururdu ki, başka kimsede yoktu, arka sırada oturuyordum sınıfta, daha arkaya gitmek istiyordum ama daha arka yoktu, sınıfa dönmedim, o gün kar yağmıştı, her yerim dona dona dolaştım epey, sonra eve geldim, evimiz soğuktu, durmadan soğuk olurdu zaten, sac sobada cansız odunlar, yanarlar, biterler, ders ezberlerken omuzlarımdaki tozlu battaniyenin altında uykum gelirdi, annem bitkin olurdu hep ama beni uyandırırdı, üzgün gözleriyle, hadi kuzum, bitir de yat derdi, annem sadece salı günleri biraz düzelirdi," diye okudum, yüzüm biraz soldu zannettim, sıcak beni üşüttü gibi oldu, Kasım çayları getirdi.