Dürüst olmak gerekirse, yaşadığım birtakım olumsuz tecrübenin ardından kendime bir söz verdim; ikinci bir emre kadar özellikle yeni kuşak (2000 sonrası diyelim) muhafazakar / dinci / İslamcı / yeni tip milliyetçi vs. (sıfatlar arasında kaybolmak) yazarların ‘edebi’ eserlerine sakın bulaşma... Karşılaştığın zaman yolunu değiştir veya görmezden
Kitabın adı " Güneşi Uyandıralım " ama
" Büyükler güneşi uyandırmayı bilmez." demişti Zeze kitabın sonunda. Haklı da aslında; biz büyükler çocukların güneşini çaldık, karanlıklara çağ açıp onları fenersiz bıraktık. Şimdi güneş nasıl uyandırılır nerden bilelim?...
Şeker Portakalı kitabının devamı olan kitabımız Zeze ' nin
Hamdım, piştim, yandım
Bu üç cümleden ibarettir Hayat. İnsan hamdır, nefis ile mücadelesi ile başlar pişmesi, taki Allah'dan gayri herşeye Lâ diyerek başlar sanırım yanması.
Bizim haddimiz değildir ki, Derya' yı incelemek naçizane elimizden gelenleri paylaşmak istedim...
Maalesef kanım bu yazara hiç ısınmıyor. Gördüğüm ilk anda bir soğukluk hissettim, nedenini inanın ben de bilmiyorum.
Düşünceleri sürekli eleştirilen Emine Şenlikoğlu'ya karşı olmadım çünkü henüz düşüncelerini bilmiyor ve kitaplarını okumamıştım. Dini içerikler yazdığını sadece biliyordum. Tabi ülkemizde 'İslam'a karşı kişiler de az değil. :)
"Migirdiç Margosyan, Ermenilerin kavaragan kraganutyun dedikleri ve Türkçe'ye 'köy edebiyatı" veya 'taşra edebiyatı' olarak çevrilebilecek bir ekolün yaşayan son temsilcisi olarak adlandırılagelmiştir."
Ermeni taşra edebiyatı olarak adlandırılan bu türü çok severim ama sadece yazarların ulusal kimlik farkından dolayı böyle bir
Kitap yorumlarından etkilenerek okuduğum romandan hiç pişmanlık duymadım. Öyle yumuşak ve akıcı bir anlatımı var ki; hiç atraksiyon yapmadan sakin sakin okuyup bitiriveriyorsunuz. Araya sıkıştırılan öğretiler okurken ayrı bir zevk veriyor insana. Konusu; beyaz insan suçlu da olsa siyah insana göre avantajlı olmasına sadece çocuklar ağlıyor. Ve o çocuklarda zamanla duyarsızlaşıp büyükler gibi hissizleştiriliyor. Dünyanın çarkı bu şekilde dönmeyecekti elbette. Atticus Finch gibi nice idealist, özgürlükçü ve eşitlikçi insanların yetiştirdikleri çocuklar düzene kafa tutacaklardı. Bu romanda beni olaylardan daha çok bir çocuk gözüyle günlük hayatın ve insan karakterlerinin tasvir edilişi etkiledi. Kendimi o zamanda, o kasabada ve o ailede gibi hissettim. Renkleri, dilleri, dinleri, cinsiyetleri, ırkları ne olursa olsun bir insanı diğer bir insandan üstün kılacak hiçbir neden yoktur. Bülbülü öldürmenin hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
Velhasıl, sıcacık bir roman okudum.
Bülbülü ÖldürmekHarper Lee · Epsilon Yayınevi · 202071,8bin okunma
Sağlık uyarısı!! Uzun bir yazı, ben uyarımı yapayım da sonra “gözüm senin yüzünden bozuldu” deyip tedavi masraflarını ödetmeye kalkarsanız karışmam! Hiç okumamak seçeneğine de sahipsiniz, sağlık söz konusu, doktor tavsiyesi ile okumayacak olanlara hak veririm. Herkes kendince ölçsün: Kitabı yeniden yazmaya niyetlenip yarı yolda vazgeçmişim gibimsi
Aziz Nesin'in bende yeri ayrı. Ne zaman işten güçten bunalsam, canım sıkılsa, şöyle başımı alıp gitmek istesem Aziz Nesin'in, büyük üstadın, kitaplarından birinin kapağını kaldırıyorum; daha ilk sayfaları ile birlikte keyfim yerine geliyor. Çocukluğumdan beri böyle bu...
Yazımında beni en çok etkileyen tarafı dürüstlüğü. Değil sadece dışarıya
Şeker Portakalı geldi. Zeze ve Barış çok benziyor.
Biz büyükler ne kadar da benciliz. Sırf birileri arkamızdan konuşmasın, kafamız rahat olsun diye yok sayıyoruz minik kahramanları. Sonra da onların başarılı olmasını bekliyoruz. Oysaki başarıyı besleyen sevgidir. Çocukluk da göremediği sevgiyi aramakla ömür geçirenleri kim nasıl mutlu edebilir ki?
#217593388 diyor Barış. Ne kadar da haklı değil mi? Anne, baba, abi, abla... Büyük olan herkes öfkesini sevincini açıkça yaşarken küçüklere hep baskılaması gerektiği öğretilir. Yalanın ne kadar kötü olduğu her zaman anlatılır. Ama çocuğa yalan söylemekten de vaz geçmez kimse. Zannederiz ki o çocuk yalanı ayırt edemez. Çok yanlış! Onlar her şeyin farkındadır ama masumiyetleri bizim gibi yüze vurmaz.
#217596091
Hadi çekilelim köşemize, okuyalım. Ama okuduklarımızı da hayatımıza yansıtalım.
En önemlisi çocukları ihmal etmeyelim.
Uçurtmayı vurmasınlar, çocuklar uçurtma da uçurabilsinler. Bir pencereden izleyerek değil de kahkahalarla yaşasınlar.
Gençlerimizi ne de güzel yetiştiriyoruz!
Sonra da -Niçin böyleler? diye yakınıyoruz. İçimizi, davranışlarımızı, çarpıklığımızı gösteren bu tür aynalara bir baksak ya! Baksak görür müyüz acaba? özdenlikten nice uzak
olduğumuzu. Sözlerimizle davranışlarımızın, yaptıklarımızın tutarsızlığını? Benciliğimizi, çıkarcılığımızı, cüceyken devce
Ah Zeze vah Zeze diye klasik Şeker Portakalı incelemesi giriş cümlesi eşliğinde incelememe başlamam gerekirse eğer, kitap çocuklardan ziyade Küçük Prens'in de dediği gibi bir garip bir tuhaf olan büyüklere daha çok hitap eden bir roman. Zeze belki birçok konuda azarlanmayı belki de küçüklüğümüzden beri gördüğümüz şekilde dayağı hak etmiş dediğimiz
Kitaba baktığımda aklımda ilk canlanan şey Adolf Hitler oluyor. Köprülü'nün, Hitler'e hayranlığı olup olmadığı zihnimi bir süre meşgul ediyor. Sonrasında Nureddin Topçu'nun evinde asılı olan üç fotoğraftan birisinde 2. Dünya Savaşı'nın günah keçisi ilan edilen Adolf Hitler oluşu geliyor aklıma. Almanya hüsrana uğradıktan sonra Milli Şef'in