Dolayısıyla bitkilerde görme duyusu, algılama düzeyinde, insanlardakine göre daha karmaşıktır. Bitkiler için ışık bir sinyal olmanın çok ötesindedir elbette; ışık onlar için besin demektir. Bitkiler ışıktan yararlanarak su ve karbondioksidi çeşitli şekerlere dönüştürür, bu şekerler de bütün hayvanlar için gerekli besini sağlar. Ama bitkiler durağan, hareketsiz organizmalardır aynı zamanda. Kelimenin tam anlamıyla tek bir yere kök salmışlardır, yiyecek aramak için bir yerden bir yere göç edemezler. Dolayısıyla bu duraganlıklarını telafi etmek için yiyecek bulma -ışığı arayıp yakalama- yeteneklerinin olması gerekir. Yani ışığın nerede olduğunu bilmek durumundadırlar ve hayvanların yaptığı gibi yiyeceğe doğru hareket etmekten ziyade, yiyeceğe doğru büyürler.
Bir bitki başka bir bitkinin büyüyüp üstünü kapatıp kapatmadığını, fotosentez için gerekli olan ışığın önünü kesip kesmediğini bilmek durumundadır. Bitki gölgede kaldığını fark edince, gölgeden kurtulmak için daha hızlı büyümeye başlar. Bitkiler hayatta kalma mücadelesi de vermek zorundadır, yani tohumlarından ne zaman çıkacaklarını, ne zaman çoğalacaklarını bilmeleri gerekir. Birçok bitki türü baharda büyümeye başlar, birçok memeli hayvan da bu dönemde doğum yapar. Bitkiler baharın geldiğini nasıl anlar? Günlerin uzamaya başladığını pitokromdan öğrenirler. Bitkiler ayrıca sonbaharda, kar yağmadan önce de çiçek açar ve tohumlarını toprağa bırakırlar. Sonbaharın geldiğini nasıl anlarlar? Gecelerin uzamaya başladığını pitokromdan öğrenirler.