Şairler acıdan beslenir derler, ya da acı çeken şairler kendini daha iyi ifade eder.
Genelde çoğu şairin kitaplarındaki teması; ayrılık, hasret, gurbet, aşk acısı, ölüm, vatan sevdası olmuştur. Şükrü Erbaş'ın bu kitaptaki ana teması ise kendisine çok düşkün olduğu ve çok sevdiği anlaşılan, ama bu dünyadan terk-i diyar etmiş olduğunu
Kadını eve tıkmış, kadın sanatına karşı, kadına bilindik basit yetenekler yüklemiş toplumun gözüyle bakan bir erkeğin çirkin bakışlarına denk gelmiş, Meryemxan 'ın içindeki manzara. Ama o elleri bataklığa çekenlere rağmen çiçekler dizmiş sesine; ne kadar yalnız kalmışsa da, o hastene odasında yalnız ölmüş olsa da..
.
Aşkıyla sanatı arasında seçim
Dedemin Bakkalı kitabıyla, gülerek başladım. Şimdi ise bu kitapla özellikle kitabın son öyküsünü okuyarak hüzünle bitirdim. Çünkü son hikaye ölen eşine ithafen yazdığı yürek sızlatan bir öyküydü.
19 öyküden oluşan kitap, ismini aldığı öykü ile başlıyor ve az önce bahsettiğim öykü ile son buluyor. Samimi, içimizden biriymiş gibi ve akıcı anlatımıyla bu zamana kadar okuduğum öykü kitaplarının açık ara en iyisiydi. Çünkü diğerlerinde çoğu tat vermeyen bir iki sayfadan oluşan kesitler gibiydi ama bu kitapta tamamına yakınını beğendim. Öykülerde eski zamanlardan, Anadolu insanı ve onların kendine has davranışlarından, yalnızlıktan, bazı konulara isyanlardan içten diliyle bahsetmiş. Bazen bir arabanın dilinden konuşmuş bazen başka bir eşyanın dilinden. Göçüp Gidenler Koleksiyonu'nun son parçasını vefat eden eşine ayırmış..
"Morg neden tek heceli bir kelime, o gün anladım, iki heceli olsa çıkmaz insanın ağzından." kitaptaki bu alıntıyı görmüştüm sosyal medyada ve harika demiştim. Bir acıyı bu şekilde ifade edebilen bir yazar kötü olamaz. Ve şimdi haklı olmamın gururunu yaşattığı için ona teşekkür ediyorum. Yüreğim buruk şekilde incelememi noktalıyorum. Teşekkür ederim
1976 yılında bir Paris metrosunda, lisede tarih ders kitabında gördüğü bir adamı takip ediyor kitabı bize anlatan kişi. O güne kadar ne ona rastlamış, ne de adını duymuş olmasına rağmen ardı sıra peşinden yürüyor. Bir şey aradığını fakat bulamadığını anlayıp yanına yanaşıyor ve 'belki size yardım edebilirim' ile başlıyor hikayemiz.
Bir 19 hikayeden oluşan; yeri geldi mi gülümseten yeri geldi mi ağlatan bir kitap. Naif duygular barındıran bir kitap. Okumak çok sürenizi almıyor, ben bir kaç saat içerisinde rahatca okumuştum, gayet akıcı bir şekilde yazılmış. Beni en çok etkileyen kısım ki bu okuyanların en çok etkilendiği kısım sanırım, son bölüm yani eşine ithafen yazdığı bölümdü. Kesinlikle zevkle okunacağını düşünüyorum.
°
°
°
Çok hoşuma giden bir kısmı da paylaşmak isterim:
"Bu hissizliği uzun süre korudum. 'Sen de yap'diyenler çok oldu. 'Sen de onun canını yak.'İntikam; taş atana taş atmak değil, taş atanı unutmak, atılan taşı saklamaktı benim dünyamda. öyle yaptım. Göğsümün ortasına, kalbimin durgun sularına atılmış o taşı, hayali bir yakut gibi boynuma taktım. Üzerine tırnağımla iki çift laf kazıdım. Güneşe doğru tutunca daha net okunuyor: 'Güvendiğiniz dağlara kar yağdığında, üzülmeyin. Kıç üstü oturun ve sessizce aşağı doğru kayın. Baharı görene kadar...' "
Yine yine yine mest oldum...
Ahh be Mustafa Amca naaappttıııın diye bağırmak avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum. Bana göre Türk Edebiyatımızın hiç şüphesiz en mükemmel öykü yazarıdır Mustafa Kutlu...Bir çırpıda bitirilebilecek bir kitap, siz bakmayın üst kısımda "6 günde" bölümüne :) bugün ağırlık verip 150 sayfasını tek çırpıda
11 kitaplık bu külliyatın ilk kitabı ile başlıyoruz. Bütün Oyunlar serisi hem Agora Kitaplığı hem de Mitos Boyut tarafından basıldı. Ben Mitos Boyut serisinin PDF halini edindim onu okuyorum. 11 tane oyun yer alıyor bu kitapta Brecht'in bu külliyatı üzerine pek az konuşulmuş o yüzden epik tiyatronun öncü ismi için okuduğum ciltlere inceleme yazmak
Saint Bernardlar, oldukça nazik, arkadaş canlısı ve çocuklara karşı toleranslıdır. Saint Bernard yavaş hareket eden, sabırlı ve itaatkar bir köpektir.Ayrıca arama kurtarma köpekleridir.Tabi kuduz olmayan Saint Bernardlar için geçerli bu söylediklerim.
1980 yılında Castlerock’a dönen iki kabus vardı.Çöl derecesinde bir sıcaklık ve kuduz
John Berger'in ölen eşine ithafen, oğlu Yves Berger'le birlikte yazıp, eskizlerle desteklediği kısa ama bir o kadar içe dokunan bir ağıttır.
" Bir kâşifin iz süren ayaklarına ve parmak uçlarına sahipsin" dediği Beverly Berger için yazılmıştır.. Sevgili eşini gerçekten sıradışı cümleler ile onu öven ve tasvir eden bir metindi. Edebi açısından beni bir doygunluğa getirip hemen diğer kitaplarına göz gezdirmek istedim. Bir liste oluşturdum bile :) İmge ve metafor arasında geçen bir ömre birçok eser sığdıran bir yazarmış kendileri.
"Sanki sen ilerlerken rüzgâr onları geriye savuruyormuş gibi fırçalardın saçlarını.." diyerek kitabın ismini de eşinin saçlarına ithafen Uçuşan Etekler koymuştur..
Bir ağıt yakmak ölenin arkasından ne kadar dindirir ki içimizdeki acıyı.. Ama acı dinsin diye değildir ki ağıt.. Bir vefa borcu mudur?
Bir ağıt isterim arkamdan.. Duyurulur yetkili kişilere :))
İyi okumalar dilerim..
Merhaba değerli okuyucu ,
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu kitap, yazara ait okuduğum ilk kitap oldu ve güzel izler bıraktı bende.
Yazarın naif cümlelerle kurmuş olduğu mısraların hemen hemen hepsi derin manaları yüklenmiş içimize akmaya hazır ve nâzır bir şekilde duruyor sayfalarda.
Bunun yanında eşine ne kadar kıymet verdiğini ,ona ne kadar güçlü ve derin bağlarla bağlı olduğunu gözönüne getiriyor.
Yazarın eşine ithâfen yazdığı bir kitap anlaşıldığı üzere.Şiirlerinde eşiyle geçirdiği vakitlerden ,yaşadığı günlerden ,eşinin ölümü üzerine çektiği acılardan dem vurması bunu belli ediyor zaten.
Bir taraftan mana yüklü satırları okurken bir taraftan da yazarımızın hayatı hakkında az çok bilgi sahibi oluyoruz.
Herkese tavsiye edebilirim.
Keyifli okumalar..
Yaşıyoruz SessizceŞükrü Erbaş · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201612,8bin okunma
Adına yaraşır masal gibi büyüleyici bir anlatımla, güzelliği yüze tebessüm ve ruha huzur veren #izmirmasalı 'nı #okudumbutti
Bir iş yerinde hiyerarşide ilk sıralarda yer alma hırsı, yakın çevredeki insanların samimiyetinden şüpheye düşme, akabinde empati yapabilmenin ulvi bir davranış olduğunu, deneyim kazanırken zorluklarla baş edebilme,
Şükrü Erbaş'ın, eşi Hatice Hanım'a (Ömür Hanım diye seslenir) ithafen yazmış olduğu şiirler. Şiirler diyorum ama ne şiirler, hepsinin ayrı ayrı derin ve yaşanmış duyguları var. İliklerime kadar yaşadım Şükrü Erbaş'ın aşkını, sevgisini, sevdasını, yalnızlığını, unutmayışını...
Şükrü Erbaş harflerden bir anıt yapmış sevdiğine. Giden sevgilinin ardından yazılan, geride kalanın yüreğinin ateşini harflere döktüğü bir ağıt kitabı bu. Her sayfada gözleriyle beraber kalbi de doluyor insanın.
Acısını kaleme döküşüyle, sevgisiyle ne kadar ince ve nahif bir insan Şükrü Erbaş. Onları tanımadan ayrılıklarına üzülüyor insan.
Şükrü Erbaş'ın eşine sevgisini, özlemini dile getiren sözüyle bitirelim.
Ömür Hanım, iyi ki ben de seninle yaşadım dünyayı.
Teşekkürler güzel insan
İlk öncelikle incelemeye mizojininin tanımını yapmakla başlamak daha iyi olur. Sevgili okurlar mizojini tek ifadeyle kadın düşmanlığı demektir. Kitabın ana teması kadınlardan nefret etmenin tarihidir. Bu mizojini tarihine bakıldığında, okunduğunda bazı durumlardan ötürü insanın kanının donması hiçten bile değildir. İnsanlık tarihi boyunca kadın