Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İslâmiyette felsefe diye bir şey yoktur. Hikmet vardır, fikir vardır, tefekkür vardır; felsefe yok... Vâkıa, felsefe <<Hik- met dostluğu>> demek ama, onunki bağımsız bir arayıcılık, İslâmınki de tam bağımlı tefekkür olduğu için, felsefeyle hiçbir alâka kabûl edemez. Onun içindir ki «Kur'ân felsefesi>>> denemez. «Kur'ân hikmetleri» denir. İslâm felsefesi değil, İslâm hikmetleri... ile ilgili Felsefe, hakikati başıboş bir merkezden yola çıkarak, sayılar boyunca «bir çok da aramanın; din ise, onu, tam bağlı olarak «Tek>>i de bulduktan sonra «birçok>da tefekkür etme- nin müessesesi... Bu bakımdan, din ve felsefe, biri şimâle ve öbürü cenuba doğru iki zıd hareket... Ve elbette ki, İslâmiyet- çe kıymet hükmü, bu... Felsefe, hakikati bulmanın değil, ancak birbirinin yanlışını bulup çıkarmanın ve ebediyen hakikatten mahrum kalmanın âleti... Birgün bu bahisteki bir mektupları, bir sual üzerine yazıl- mış cevapları okunurken, kendilerine, felsefeyi mahkûm edişi- mizdeki hikmetin, merkezsiz, başıboş tefekkür müessesesi olmasından ileri geldiğini, istifsar kılıklı söyledim: - Öyle mi efendim? Riyazî bir kat'iyetle noktaladılar: -Evet, öyle!..
Evet dünya yaşanacak bir yer, doğru. Ama aynı zamanda ölünecek de bir yer. Ölüm size korkutucu geliyor, hayat da bana öyle. Bilmediğimiz her şey korkutucu gelir zaten.
Reklam
Aslında bunun küçük bir çocuğun eline dinamit tutuşturup ateşe doğru yürümesini söylemekten bir farkı yok. Bu yüzden evet, endişeliyim. Ona bir şey olacak diye gerçekten endişeleniyorum. Dolayısıyla bize de bir şey olacak diye
Gerçekten de hasta değilim, gencim, sağlıklı ve güçlüyüm. Kan damarlarımda özgürce akıyor; bütün uzuvlarım benim bütün kaprislerime boyun eğiyor; bedenen ve ruhen sağlamım, uzun bir ömür sürmeye uygun bünyem; evet, bütün bunlar doğru; bununla birlikte, bir hastalığım var, ölümcül bir hastalık, insanların eliyle yaratılmış bir hastalık.
Sayfa 102Kitabı okudu
“Selefiniz Leopold Leopoldoviç hakkında bir şeyler dinlemek ister misiniz?” diye sordu sağlık memuru ve Anna Nikolayevna’ya kibarca bir sigara uzattı, sonra kendisi de bir tane yaktı. “Harikulade bir doktordu!” dedi Pelageya İvanovna heyecanla parlayan gözleriyle tatlı tatlı yanan ateşe bakarken. Sahte taşlarla süslü bayramlık tarağı siyah
Reklam
Seven sevdiğine ejderham desin
“ … sen benim ejderhamsın... Evet, ben seni bir ejderha olarak görüyorum... … se­ninle birleşiyor ve uçuyor, uçuyoruz... Sen hep düşümdesin… Daha önce de söyledim bunu sa­na Erdene, biliyorsun, sen benim pek yaman, pek güçlü ejderhamsın. Hiç şaka etmiyorum, doğru söylüyorum. ”
"Senden öndeyim bayım, bana istediğini yapa- cağını söyledikten sonra pantolonumu çıkardım. Şu anda otel yatağında yatıyorum, bacaklarım açık ve parmaklarım ıslaklığımda kayıyor," dedi Julia. Clay, bu görüntünün hayali sanki çok fazla gel- miş gibi kapattı gözlerini. "Senin o güzel, çıplak be-denin becerilmek için hazırken orada
Sayfa 78
Erzincan'a kadar yollar, dağlar ıssızdır. Hele yeni biten dünya savaşı, buralarını boşaltmış, insansız bırakmıştır. Yollarda tek tük, berbat, sefil, yorgun-argın bazı göçmen kalıntılarına rastlanır. Bunlar Birinci Dünya Savaşının Ağrı'dan, Erzurum taraflarından söküp, İç Anadolu'ya, Çukurova'ya attığı muhacirlerin artakalan döküntüleridir. Hepsi de aç, çıplak, vasıtasız ve ümitsizdirler. Mustafa Kemal bunları dikkatle süzer. Her rastladığı kafile, onu derin derin düşündürür. Dağlarına, ovalarına daldığı bu uçsuz bucaksız diyarlarda bir avuç tükenmiş insan! Halbuki tasarladığı savaşı, işte bunlarla yapmak zorundadır. Bir defasında, bir su başında bunlardan biriyle konuşur: - Nerelisin ağa? +Eleşkirt tarafından. Çukurova'dan gelirik... -Hepiniz bu kadar mı? +Çohtuk paşa can, çohtuk. Gidende dağlar, dereler göçü almazdı. Bal, lor, davar istediğin kimi. Ama şimdi at da bu, külfet de bu. İster al, ister sat paşa can... Evet, ister al, ister sat! En doğru söz buydu.
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Yirminci asırdan ortaçağa doğru gidiş,gittikçe hızlanıyor.Evet,korkunç bir geriye dönüş var.Diyarbakırda yirmi tane eski harflerle okuma ve yazma öğreten mektep göstereceğim Git ilkokul çağındaki sabi çocuklarla konuş.Sabahdan akşama kadar kafalarına hurafe doldurup bilmedikleri dilden ezberle körletiliyor lar.İlkokulla mahalle mektepleri arasında büyük savaş başlamıştır. Kırk beş dakikada mahalle mektebe. giren on altı çocuk saydım.Yedisi oğlan,dokuzu kız çocuğu.Sekiz on yaş arasında.Evlerde mahalle mektebi var.Mahalle mektebinden birine gittik Çocuklar bize görünce korktular.Aklıma ilkokullarımız geldi. Orada çocuklar ne kadar canlı,cıvıl cıvıldı. Biz Mustafa Kemal devrinde bile talebe okuttuk.Din yoluna,Allah yoluna…Şimdi çok şükür biraz aydınlığa çıktık.Bir de dinsiz öğretmenler olmasa.Hükümet birşey demiyor,ille de dinsizler ihbar ediyor. Dinini öğrenmesinler diye.Allah belalarını versin.Biz olmasak şimdi din ortadan kalkacaktı.
Sayfa 19 - YkyKitabı okuyor
Reklam
"İnsanları anlamakla ilgili dediğin doğru. Ben annemden niçin gittiğini bildiğim için nefret ediyorum. Biliyorum, çünkü o benim içimde." Cal'in başı eğik, sesi kırıktı. Li ayağa fırladı. "Sakın." Dedi sertçe. "Duydun mu? Sakın bir daha görmeyeyim. Elbette içinde taşıyor olabilirsin. Herkes taşır. Ama ötekini de taşıyorsun. Bak! Kaldır başını. Bana bak dedim!" Cal başını kaldırıp bitkin bir tonda "Ne istiyorsun?" dedi. "Ötekini de taşıyorsun içinde, dinle beni, öyle olmasan taşıyor muyum diye merak bile etmezdin. İşin kolayına kaçma sakın. Kendine atalarını mazeret göstermek çok kolaydır. Sakın ha. Senin böyle bir şey yaptığını görmeyeyim. Şimdi bana dikkatle bak ki unutmayasın. Her ne yaparsan yap sen yapmış olacaksın. Annen değil." "Buna inanıyor musun Li?" "Evet. İnanıyorum. Sen de inansan iyi edersin. Yoksa kemiklerini kırarım."
Evet bu dünyanın yuvarlaklıgma akhm yattı. Yuvarlak. .. Yuvarlak oldugundan dönek... Dönek oldugundan CIVlk. .. Yürekli babayigitlerin işi çetin Kamil Bey, işi çok çetin ... Sag olsun, bizim Ari f Bey'e bakarsan, dünyada herkesten kuşku­ lanacaksm, babandan bile ... Peki, o zaman arkadaşlık nerde ka­lır, dostluk ... Ittihatçıhk? Niyazi'ye kızıyor. Söylediklerini duy­ dunuz. Bakarsan, azıcık dogru gibi ... Ama, nice dogru görünen­ ler yanlış çıkmadı mı? Bence insan en çok görünüşe aldanıyor. Dogru sandıgınız yerde yanılıyorsunuz. Sabahtan beri düşünü­ yorum. Bence, ya bu sizin Niyazi, bir başka Zeybek Niyazi'dir ya da bu işin içinde, bir büyük mesele vardır. Mesele dedimse, va­tan millet meselesi... Sabahtan beri düşünüyorum. Kafam kaza­ na döndü. Hayır, olamaz! .. Benim Niyazi kötü oglan degildir, muhterem ... Kötülük, bu çamur dünyada ... Eskiler "Dünyanın ucu uzun .. " demişler. Neden demişler? Işlerin iç yüzü geç anla­ şılıyor da, ondan ... Bugünlere geldimi, ucu büsbütün uzadı, ce­ nabetin ... Uzadı ki yetişmeye ömürler yetmez oldu. Biz işe "Ha düzeldi, ha düzelecek" diye başladıydık.
Mrs. Behn espri anlayışı, yaşam gücü ve cesaret gibi halktan kişilere özgü erdemlerin tümünü kendisinde toplamış orta sınıftan bir kadındı. Kocasının ölümü ve kendisinin yaşadığı birtakım talihsiz maceralar yüzünden hayatını aklını kullanarak yaşamak zorunda kalmıştı. Erkeklerle eşit koşullar altında çalışması gerekiyor ve çok çalıştığı için de geçimini sağlayacak kadar kazanabiliyordu. Bu olgu aslında, A Thousand Martyrs I have Made ya da Love in Fantastic Triumph Sat gibi şiirler de dâhil olmak üzere, onun yazmış olduğu her şeyi gölgede bırakacak kadar önemlidir, çünkü zihnin özgürlüğü, daha doğrusu zihnin zaman içinde dilediğini yazacak özgürlüğe kavuşabilme olasılığı işte tam da bu noktada başlamaktadır. Aphra Behn bir kez başı çekmişti ya, kızlar artık onu örnek alabilecekler ve annelerine babalarına gidip "Bana artık harçlık filan vermenize gerek yok, ben kalemimle para kazanabilirim," diyebileceklerdi. Elbette ki, daha uzun yıllar boyunca alacakları yanıt "Evet, Aphra Behn'inki gibi bir hayat yaşayarak, öyle mi? Ölsen daha iyi!" olacak ve kapı her zamankinden daha hızlı bir şekilde üzerlerine kapanacaktı. Bu çok ilginç konu, yani erkeklerin kadınların iffetine verdiği değer ve bu olgunun onların eğitimi üzerindeki etkisinin de bu noktada tartışılması doğru olur.
“Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. … Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok.”
İletişim yayınlarıKitabı okuyor
Elzem Akay...
"Sevdim, böyle korka korka sevdim. Aceleciydi yazdıklarım, sanki iki saniye geç cevap versem onu kaybedecektim. Siz hiç iki saniyede dünyanın sonuna ayak bastınız mı? Büyük bir yıkım, her şey ölü, üzerinde durduğum toprak ölü, nefesim ölü...ben ölüyüm. Ben iki saniyede ölümü gördüm. Çok garip değil mi? Hadi yadırgayın beni hala yaşıyorsun diye, ben iki saniyede ölümü öldürdüm tenimde. Evet doğru hala yaşıyorum..."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.