Yalnız sana sokulur, seni sahiplenirdi, ama dedenle büyükannene biraz uzak dururdu. Onlara kafa tuttuğu, boynuz vurduğu olurdu kimi zaman, sana asla. Sonra, bayram gelip çattığında ağlamana, bağırıp çağırmana aldırmadan bahçenin dibinde keserlerdi. Kahrolurdun! Koçun kanı toprağa akar, derisini yüzen kasap sanki sana çalardı bıçağı, senin canın yanar, senin kanın akar, senin derin yüzülürdü. Küserdin herkese. Herkes orada olurdu bayramda, annenle baban, teyzelerin. Eve yılda bir uğrayan hayırsız amcan bile. Onların varlığı avunman için yeterli değildi. İlle deden gelecek, başını okşayıp teselli edecek seni, ille aynı şeyi, her kurban bayramında anlattığı öyküyü anlatacak. İbrahim'e gökten bir koç inmeseydi onun yerine senin kurban edileceğini söyleyecek. Sen de gözyaşlarını silip kara kara düşünecek, derin bir iç çekişten sonra dedene hak verecek, Allah'a koçu gönderdiği için şükredeceksin. Yoksa sen yatacaktın bıçağın altına, senin kelleni kesecekler, ciğerinden kebap bağırsaklarından mumbar yapacaklardı. Hep böyle olur, her bayramda dedenin alıp getirdiği, kendi ellerinle besleyip okşadığın, alıştığın, erkek kardeşinmiş gibi bağlandığın koç senin yerine kurban edilir, ciğerin kebap etinden surra işkembesinden çorba bağırsaklarından mumbar yapılır, bir kısmı evde yendikten sonra artanı fakir fukaraya dağıtılırdı. Koçtan geriye, büyükannenle üzerine uzanıp açık pencereden yıldızlara baktığın sedirdeki pösteki kalırdı yadigâr.