"Demişti ki şifacı kadın: Bir gün hayatının içine işleyen desenleri karardığında ve renkleri solduğunda, içindeki her şey dışarı çıkmak ister gibi seni sıktığında; bir bahar mevsimi toprağa hafifçe düşen yağmuru seyret, ölümü değil, dünyanın bir yerinde yeniden ve yeniden doğan yaşamı hatırla . Ve bir de bu sözlerimi."
Merhaba
Yazar bir psikiyatri doktoru,
Ve bu olay gerçek bir öyküden esinlenmiş... İsimler ve mekan değiştirilmiş ama kurgu,
Bir gerçeğe dayanıyor...
Kadın bir doktorun bir erkek etrafında ki tüm, Parametreleri inceleyip ortaya döktüğü bir Roman. Yazım dili sade anlaşılır.
Tıp terimlerinden olabildiğince uzak durulmuş Ve daha çok işin psikoterapi yönü,
Yalnızlığımla ne kadar da mutluyum kaç zamandır. Allah uzun soluklu kılsın hiç sırtını dönmez bana, bırakmaz beni. O da olmasa düşünmek bile istemiyorum :) amanın Allah muhafaza. Hele gün bitip de gecenin karanlığı ve çaresiz sessizliği bastırınca hemencecik gelir sokulur yanıma. Bir kere bile tek başına gelmez; heybesinde hüznü, karamsarlığı
"Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek” demesi gibi şairin, bitmek tükenmek bilmeyen bir koşuşturma içinde yaşıyoruz, ya da yaşadığımızı sanıyoruz. Bu telaş içinde kitaplar çok zaman sığınağımız oluyor. Ruhu ruhumuza eş bir yazar bulduk mu sahipleniveriyoruz. “O da benim gibi yaşamış, o da benim gibi savrulmuş, onun da kırgınlıkları,
Değerli sanatçı Kayahan’ın şu meşhur şarkısını bilirsiniz: “Bizimkisi bir aşk hikayesi / Siyah beyaz film gibi biraz / Gözyaşı umut ve ihtiras / Bizimkisi alev gibi biraz.”
Ne de güzel anlatır kırık-dökük, harap olmuş, darbe almış aşkları değil mi? Öylesine hisli, öylesine bitik ve öylesine incinmiş bir aşk… Tıpkı Derya ve Ekmel Bey de olduğu
Aşk İşaretleri, kelime yığınlarının altında kalmış bir olay örgüsüne sahip. Bu nedenle dikkatle okunmalı. Sözcükleri elinizle araladıktan sonra can çekişmekte olan bir masumiyete rastlayacaksınız. Şiirsel bir çırpınışa...
Eser o kadar özel ki sadece alıntılarla bir baş dönmesi yaratmak mümkün. Ama bir kere sözcükleri kaldırıp altına
Ağırlık, hafiflik, var olmak... Sadakatizlik, hayvan sevgisi, hesaplaşmalar, yaralara tuz basmalar, kalabalıklar içinde yalnızlaşmalar... Dokunmak, kendine, hayata, dünyaya dokunmak... İçini dökmek hatta dökememek ve kırık dökük o yola devam etmek..
aslında varolmanın dayanılmaz hafifliğini arınmışlığa bağlamak, herkes ve her şeyden bir arınmışlık işte.
Her şeyiyle düşündüren ve yazarın hayatına bakınca aslında hayatıyla özdeşleştirip bizi bunlarla yüzleştiren aslında içimize yönelten bir kitap.
Didaktizm meyilli aynı zamanda hüzün içinde doğruyu, yanlışı biricik olan hayatımızda bu seçimlerin etkilerini gösteriyor.
Yer yer üzülsem yer yer gülsem de en çok içimi burkan Tereza’nın aslında güçsüz görünmüşken bunca şeye rağmen kalması onu benim gözümde en güçlü karakter yaptı. Canım Tereza..
(Konuya çok değinmeden spoiler vermeden yazıyorum) İsmine nazır dayanılmaz hafifliği arar kişi aslında en büyük ağırlıkları taşıyarak
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin Çekoslovakya’yı işgali üzerinde dört ana karakterin yaşamına sunan bir kitap.
Kitaba kabaca bakıldığında: dört karakter, cinsellik, savaş, aşk görebilirsiniz ama bunun çok daha ötesi aslında harika betimlemeler harika akıcılık harika üslup.. böylesine bir kitabın incelemesini nasıl yaptım bilmiyorum ama ne desem de az kalır ki bunu okumadan bilemezsiniz. Son olarak sinemaya uyarlanmış ama filmiyle pek bağdaştıramadım film kesik kesik ve kitaba göre daha basit kalmış gibi her neyse kesinlikle ufkunuzu açacak ve sizi geliştirecek bir kitap olacaktır. İyi okumalar :)
Amerika' da dünyaya gelen ve orada ikamet eden yazarımız ABD Eyalet Üniversitesi'nde Psikoloji ve Danışmanlık alanında doktorasını yapmıştır. Bosna Hersek Savaşı sırasında savaşta zarar gören çocuklara psikolojik destek amaçlı bir araya gelen grubun liderliğini üstlenen Şekur, tasavvufla sonradan tanışmıştır. Gölgeler Koridoru ve Su
Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman
Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine..
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
Avunmak... Kırık dökük anılarla artık
Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de...
Ya Rabbi!Bizleri sev!
Bizleri sevenlerden eyle!
Bizleri sevdir!
Bizleri sevindir!
Ya Rabbi!Ne Ebu Bekir gibi sadakatli bir duruşumuz
Ne Ömer gibi celaletli bir halimiz
Ne Ali gibi ilim ve cesaretimiz
Ne Hatice gibi vefa ve fedakarlığımız
Ne Sümeyra gibi aşk ve sevdamız
Ne Nesibe gibi mücadele ve gayretimiz var.
Ama ya Rabbi!Eğer senin katında bir değeri varsa kırık dökük bir kalbin,bu kalpte başta Efendimiz (sas)olmak üzere tüm büyüklere karşı bir muhabbeti ve sevgisi var;bu sevginin hatırına kurtuluşu ümit ediyoruz.Hani büyük sahabi Enes bin malik demişti ya:”Allah Resûlünden duyduğumuz;”Kişi sevdiğiyle beraberdir.”sözüne sevindiğimiz kadar başka hiçbir şeye sevinmiyorduk.Çünkü bu söz bizim için adeta bir düğün bayramdı.Bu sözü her ikrar edişimizde diyorduk ki:Bizler Hz.Peygamber’i,Hz.Ebubekir’i(ra) ve Ömer’i(ra) çok seviyoruz.
Ya Rabbi!Umduklarımıza nail et,korktuklarımızdan
emin kıl.
Ya Rabbi!Mahcup etme,ettirme,sevgi iddiaları yüzlerine çarpılanlardan eyleme!
En çok sözcükler ağırlığıyla yüreğini ezmeye başladığında, konuşamadığında, anlatamadığında, anlaşılacağını düşünmediğinde , ama bir nefes ya, vermezsem ölürüm sandığında yazmak istersin. Adı paylaşmak olsun, bir kalemle bir kağıt da olsa hafifletmeye yeter o ağırlığı...
Suzan defterde iki ayrı kişinin günlüğünden iki ayrı hayatı, hayatındakileri, düşüncelerini okuyoruz. Günlüklerden biri annesi ve babası arasındaki rekabet ortamında büyümüş, başarısız bir evlilik yapmış, bıkkın, yalnız bir avukatın (Ekmel Bey), diğeri annesini küçük yaşta kaybetmiş, aileden oldukça kopuk bir babaya sahip, hayatının en önemli yerine abisini koymuş Deryaya ait.
Bir şekilde yolları kesiştiğinde kendini Ekmel Bey e Suzan diye tanıtır Derya. Suzan...Abisinin sevdiği, aslında en çok seven. Kırık dökük bir aşk hikayesi... Bu hikâyenin en çok iz bırakanı belki, aynı zamanda en sessizi...
Kitabın sağ ve sol sayfalarında ayrı günlükler bulunuyor. Ben önce bir tarafı, ardından diğerini okuyarak bütünlüğü sağlamak istedim...
Ihtiyacimiz olan belki de hayatımıza biraz dışarıdan bakmak. Başka birinin gözüyle bakar gibi... Bazı öfkelerimizin haksız olduğunu ya da her şeyi bırakıp gidiyorum derken aslında hiçbir şeyi yerine kırmadan bırakmadığımızı görmek gibi...
Keyifli okumalar...
Suzan DefterAyfer Tunç · Can Yayınları · 202212,8bin okunma
Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi?
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman