***
Yıkılışım da sevgim kadar büyüktür benim.
Bırak kalbimden ses veren bütün teller ben yaşadıkça sana inanmayı söylesin.
Sana kayıtsız şartsız inanmak olsun; bütün kazancım yaşamaktan.
O zaman her şeye katlanırım. korkulardan, endişelerden uzakta her saniye yaşadığımı bilirim.
Çaresizlikler beni korkutmaz.
Şu aşağılık dünyanın hiçbir acısı seni sevmeyi unutturamaz bana artık...
Duyarlarsa'' diyorsun. Duysunlar ne çıkar? Seven insanın bir suçlu gibi ezik olması neden? Sevmek ve sevilmek hakkımızı kullanıyorsak bundan kime ne? İnsan olarak aşktan başka övünecek neyimiz kaldı?
Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzun dağlara. Rüzgarların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere. Gemilerin en güzeli,en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni,dilediğin yerde demir atmalı. Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.
"Elinde, tam nabzımın üzerinde bir saat işliyordu her şeyden habersiz. Çıkardım, duvara çarptım, parçalandı ve durdu. Fakat sadece saatin sesiydi kaybolan. Yoksa zaman ilerliyordu."
Bana, "Çok yazıyorsun," diyorlar. Bir insana, "Sen çok yaşıyorsun, artık öl," denir mi? Benim yaşamam ve şiirim birbirinden ayrı şeyler değil ki! Yaşarken şairliğimi yaşıyorum ben. Yürürken, konuşurken, sevişirken hep şairliğimin içindeyim, o da benim içimde. Birbirimizi tamamlıyoruz durmadan.
...seni unutabilmek için bu şehirden çok uzaklara gitmek istiyorum.
Sokaklar, evler, caddeler, vitrinler seni hatırlatmasın diye.
Gün oluyor; anlıyorum senden ve bu şehirden kaçmanın faydasızlığını.
Çünkü; biliyorum nereye gitsem benimle geleceksin, ya da gittiğim her yerde senden bir şey olacak...
"Kalabalığın arasında bir Robenson gibiyim. Oysa çevrem her çeşit insanla dolu. Kimi gösterişli, alabildiğine mağrur, kimi ezik ve yılgın. Kimi de boş vermiş her şeye, gününü gün etmekten başka düşündüğü şey yok. Şu adamı geçen yıl tanıdım; söylediğine bakılırsa beni hiç kimse ondan çok sevemezmiş. Oysaki istediği fiyat verilirse dostluğunu derhal satmaya hazır olduğunu biliyorum. Fakat bile bile aldanmak da güzel. En feci şey insanın artık aldanmayacağı yere gelmesi. İşte ilk ölümümüz, orada başlıyor..."