Ayna, zaman, ölüm, varoluş, hiçlik, giz, yüzleşme, intihar...
Sorular, sorular, sorular...
Kitaptaki bütün öyküler yukarıdaki kavramları sorgulatan bir felsefeyle yazılmış.
Son günlerde okuduğum kitaplardan zihnen yorulunca arada kısa öykü kitapları tercih ediyorum. Kitabın verdiği yorgunluğu kitapla atmaya çalışıyorum. Bu kitap kısa ama ağır, insanın kafasına vuran kitaplardan. Papini, sanki yargıç gibi kürsüye oturmuş sorularıyla sizi başbaşa bırakıyor. Olasılıklar sunup ''Sen olsaydın ne yapardın?'' diyor. Öykülerin çoğunda insanın kendisi, geçmişi ve geleceğiyle bir yüzleşme ve sorgulama var. Yazar bunu yaparken özellikle ''ayna'' imgesini kullanmış.
Ölüm üzerine ne çok kafa yorarız. Ne bilirsek bilelim sanki hiçbir şey bilmediğimiz, sırlarını en çok öğrenmek istediğimiz kavram. Papini'nin ölümle ilgili düşündürdükleri; insanların ölüme bakışının benzerliği okurken şaşırttı beni. Öldükten sonra geride kalanların tavrı, hayatın ölenin eksikliğinde nasıl sürdüğü, çok kısa bir süre sonra öleceğiniz bildirilse ne yapardınız gibi merak uyandıran konular ilginç bir kurguyla öykülenmiş.
Varoluş ve hiçlik üzerine zaten karışık olan kafam bu kitapla daha da karıştı.
Borges'in önsözüyle yayımlanan kitapta önsözü okumasaydım da Kum Kitabı'nı anımsardım. Öyküler benzer tatta. Kaçan Ayna'yı çok sevdim. Yazarın diğer kitaplarını da bir an önce okumak isterim.
İyi okumalar tüm kitapseverlere. :)