Eflatun değişen, bozulan ve saadetten uzak "dünya alemi"ni düzene koyabilmek için, onu, mümkün mertebe, sabit ve mükemmel olan "İdealar alemi"ne benzetmek ve yeryüzünde de değişmez sosyal müesseseler, inanç ve değerler meydana getirmek lâzım geldiğini ileri sürer; bu sebeple de beşeri duygulara, arzulara değil, "akıl"a uyulmasını ister.