Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Zaten eskisi gibi muamelât ilimlerine sahip adam da yani o nefs aldatması ile şeytan kaydırmasını anında sezen adamlar da kalmamış. Şeytan da gerçi kendine rıza göstermeye bu kadar razı, bu kadar kandırmanın kandırma sayılamayacağı insanlara artık belki de pek yanaşmazmış. Nerde ırz ehli pâkdâmen bir kadını kandırıp tığlatmak, nerde bu zaten iki bacalı haspanın vekili olmak, nerde öyle gaybî bir adamı sektirip tõkezletmek, nerde zaten kendisine yol yordam arayanı emlakçı gibi koluna takıp gezdirmek, nerde bir hüdâperverde adamı burnu üstü sürümek ve onun gayri ömrünün yana yakıla edilen tövbelerini sefa ile dinlemek, nerde "Ben nasıl, kimden dünya işi öğreneceğim?" diye dört dönen, şeytanlık için bile fazla kirli adamı meslek sahibi etmek. Dünyanın tadı ve meşgalesi şeytan için dahi kalmamış. Şeytan boşlukta, mesleksiz, meşgalesiz kalmış. İlmini fazla yaymanın, incelikleri hesapsızca öğretmenin pişmanlığında şimdi sanatının hem de uydurukça yapıldığını seyreden eski bir çini ustası gibi el el üstünde oturmada, hâlâ arada yoklayanlarla eski saf zamanları anmadaymış.
Sayfa 126
Reklam
Bekri Mustafa'ya "ayyaşların piri" derler, yalan değil, yanlıştır. O, "içki içmesini bilenlerin piridir". Hayatının sonları Sultan IV. Murad zamanına rastlamıştır. En amansız bir içki yasağı devri, içki, tütün ve hatta kahve içenlerin idam edildikleri bir devir. Yeşilaycılar ve som sofular "Nerde şimdi öylebir adam!" diye Sultan Murad'ı aramasınlar, "içki, tütün, kahve" yüzünden adamlar astırır, kelleler uçurtur, öbür yanda da kendisi gece ve gündüz içerdi, "şåribülleyli vennehar" idi. Devlet kapısında küçük bir memur, bir "çavuş" olan Mustafa öyle bir devirde ölüme meydan okuyarak içmesini bildiği içindir ki, ölmez şöhretine kavuşmuştur. Zannediyorum ki koruyucu melekleri vardı, tatlı dili ve zarafeti ile sevimli yüzü.
En amansız bir içki yasağı devri, içki, tütün ve hatta kahve içenlerin idam edildikleri bir devir. Yeşilaycılar ve som sofular “Nerde şimdi öyle bir adam” diye Sultan Murad’ı aramasınlar, “içki, tütün, kahve” yüzünden adamlar astırır, kelleler uçurtur, öbür yanda da kendisi gece ve gündüz içerdi, “şaribülleyli vennehar” idi.
Yok bir şey
I yok bir şey, yani bir ölüm sonrası bu, bitecek gibi değil yıllardır sezilen bir çocuk ağlamasında anısız, başıboş, dağılgan bir tabanca sesinde belki belki de bir orman mı bu, tanımsız çiçekler açan orada ve sanki tuhaftır da sayısız kuşları beklettiği diyelim bir süre kendini dinlemek, diyelim bir süre boşluk yani upuzun kumlar, kumlarda
Sayfa 597Kitabı okudu
Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
O milleti güzel adamlar gelip götürdü :)
“Canım Ağali, olmazına olmazına konuşma arkadaş! Nerde buldun öyle milleti? Karganın alayı olur mu? Bizim insanımız tıpkı karga! Kaymakam'ın önünde herkes 'Hayhay' diye bağırdı; dışarıya çıkınca bir de ne görelim? Hep homurdanmağa başlamazlar mı? Ben de buna kızarım işte! Ee, ulan eşşek oğlu eşek, sözüm yabana, hayvan oğlu hayvan, homurdanma dediğin, içerde, Kaymakam'ın yamacında olacak.Yani, senin dediğin gibi! Ama benim de dediğim gibi, nerde o millet?"
#omerhayyam
bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: bir şey daha var bütün yaptıklarından başka niceleri geldi , neler istediler, sonunda dunyayi bırakip gittiler. sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi? o gidenler de hep senin gibiydiler.. geçmis günü beyhude yere yâd etme, bir
nerde şimdi öyle adamlar yaww
Tıpkı, sırf yemek yaparken eşinin yanında olabilmek için mutfakta sandalye ya da gevşemiş dolap kapağı tamir ederken yaptığı gibi.
Muasir Medeniyet Seviyesi
Sevgili vatandaşlarım!.. (“Efendim” sesleri.) Size bişey daha söyleyeceğim. (“Buyur” sesleri.) Dilimizi, yani lisanımızı da bozdular. “Muasir medeniyet seviyesi” gibi konuşulan dilimizi "Çağdaş uygarlık düzeyi” yaptılar. Siz bundan bişey anlıyor musunuz? (“Anlamıyoruz" sesleri.) Anlamazsınız elbet, çünkü ben de anlamıyorum. Size bişey
Reklam
SAĞCI MISIN, SOLCU MUSUN ?
Hastanenin o odasında üç karyola vardı. Karyolanın biri boştu, birinde kafası, yüzü gözü, eli kolu sargılar içinde bir delikanlı yatıyordu. Delikanlı olduğu, sesinin körpe dinçliğinden anlaşılıyordu. Yoksa, mumya gibi sarıp sarmalanmış bu insanın yaşını belirtecek hiçbir görünür yanı yoktu. Yalnız tek gözüyle ağız boşluğu sargisızdı. Kapı
Sayfa 353Kitabı okudu
Yılkı Adamlar
“Kendi istekleriyle dağlara çıktıklarını kim söyledi sana?” dedi. “Bunlar yılkı adamları! Yılkı adamları sözünü duymadın mı hiç? Ya yılkı atlarını? Bir zamanlar atlar, eşekler, katırlar insanların yaşamının ayrılmaz bir parçasıyken, gün gelip iyice yaşlanıp da işe yaramaz olunca, kentlerden, köylerden uzaklara, dağlara, tepelere, ıssız bozkırlara sürülürmüş, onlar da birbirlerini bulup sürülerle dolaşırlarmış oradan oraya. Bugün atların ve eşeklerin kökü nerdeyse tümden kurudu. Sıra insanlara geldi, bunların işe yaramayanları, yani iş bulamayan ve bulamayacak olanları da doğaya bırakılıyor artık, daha doğrusu kendileri gidiyorlar, yalnız yaşlıları da değil, gençleri ve çocukları da. Doğa da bir zamanlar atların salındığı doğa olsa bari! Ama nerde! Öyle görünüyor ki şu koca dünyada türlerin en dayanaklısı insan, en zor koşullarda bile yaşıyor, üstelik, ürüyor da…”
Gökanlam I. Hani nerde o yalancı kadınlar Söyleşen kapı önlerinde – kalın erik kokusu Bembeyaz örtülerde çürümüş karanlıklar Sızıp da köşelerden ve yağmur sularından Dökülen taşlıklara esmer, selçukî
37 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.