Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ama senin rahiplerin, sözde guruların sana kendine işkence etmeyi öğretiyorlar. Din adına öğrettikleri mazoşizmden başka bir şey değil: "Kendine eziyet et. Ne kadar işkence çekersen Tanrı'nın gözünde değerin o kadar artar. Ne kadar mutsuz olursan o kadar erdemli olursun. Mutlu olarak günah işliyorsun. Mutluluk günahtır; mutsuzluk ise erdem." Bana günah nedir diye soracak olursan, bana göre tek bir günah var;mutsuz olmak! Mutlu olmak, gerçekten mutlu olmak ise aziz mertebesine erişmektir. Bırak dinin sana şarkı söyleyip dans etmeyi, yaşamdan keyif almayı öğretsin. Dinin onaylayıcı, tasvip edici bir din olsun, mutluluk, neşe coşku dini olsun. Yüzyıllardır taşıdığın, bütün insanlığı sakatlayan tüm o saçmalıkları bir kenara at. Bu saçmalık insanları çirkinleştirdi, mutsuzlaştırdı ve sefilleştirdi. Bu sadece patolojik insanların hoşuna gider – kendilerine eziyet etmeyi sevenlerin, çünkü o zaman bir bahaneleri olur. Kendine veya başkalarına işkence uygulamak, bunların ikisi de hastalık – işkencenin fikri bile hastalıklı. Eğer Adolf Hitler'sen başkalarına işkence edersin; eğer Mahatma Gandi isen kendine. İkisi de aynı yolun yolcusu – sırt sırta duruyor olabilirler, ama aynı yere gidiyorlar. Adolf Hitler başkalarına eziyet etmekten zevk alıyordu, Mahatma Gandi de kendine, ama ikisi de şiddet uyguluyordu. Mantıkları aynı – ikisi de işkenceden zevk alıyor. Yönleri farklı, ama burada önemli olan yön değil,tavırları aynı; işkence.
Kendi hükmünü mutlak olarak elinde bulundurmak ve bunu kul­lanmamak, bundan daha esrarengiz bir yetenek var mıdır? İntiharın mümkün olduğu tesellisi, soluksuz kaldığımız o mekânı sonsuz bir alana çevirir. Kendimizi yok etme fikri, buna ulaşma yollarının çoklu­ğu, kolaylığı ve yakınlığı sevindirir ve ürkütür bizi; zira kendimiz hakkında geri dönüşsüz bir şekilde karar verdiğimiz o hareketten da­ha basit ve daha korkunç bir şey yoktur. Tek bir anda bütün anıları or­tadan kaldırırız; bunu Tanrı bile yapamazdı. Fakat palavracı iblisler olduğumuzdan sonumuzu erteleriz: Özgürlük gösterişinden, kibrimi­zin oyunundan nasıl vazgeçebilirdik ki?
Reklam
Kitaptaki bazı bilgiler : *Hristiyanlık ve İslamiyeten önce tarih sahnesinde boy gösteren bir din *kutsal kitap "Avesta", Gata denen dörtlüklerden oluşur. Avesta, Zerdüşt'ün öğretisini dillendiren ve ona iman edenlerin kutsal saydıkları ve tamamının tanrı Ahura Mazda 'dan Zerdüşt' e vahiy yoluyla geldiğine inandıkları
Tüm değerlerin, özellikle de iyilik ve kötülüğün (“iyi” ve “kötü” yararına) değersizleştirilmesi: İmmoralist [ahlâk karşıtı] Spinoza. “Meyveyi yemeyeceksin…”: Tedirgin ve bilgisiz Âdem bu sözcükleri bir yasaklamanın ifâdesi olarak anlar. Peki, söz konusu olan nedir? Söz konusu olan, onu yediği takdirde, bu hâliyle, Âdem’i zehirleyecek bir meyvedir. Karakteristik ilişkileri bileşmeyen iki beden arasındaki karşılaşmanın bir örneğidir bu: Meyve, bir zehir olarak etki edecek, yâni Âdem’in bedeninin parçalarını artık kendi özüne uymayan yeni ilişkilere girmeye belirleyecektir (buna paralel olarak da meyve fikri Âdem’in ruhunun parçalarını belirleyecektir.) Ama Âdem nedenler konusunda bilgisiz olduğu için, Tanrının kendisine bir şeyi ahlâken yasakladığını zanneder, oysaki Tanrı ona sâdece meyveyi yemenin doğal sonuçlarını bildirmektedir. Spinoza inatla şunu hatırlatır: Kötülük, hastalık ve ölüm başlıkları altında topladığımız tüm olgular bu türdendir: kötü karşılaşmalar, hazımsızlık, intoksikasyob, zehirlenme, ilişkinin çözülüp dağılması.
Tanrı Fikri'nin içerdiği en büyük paradokslardan birisi bazen en büyük acımasızlıklara izin vermesi, hatta onları teşvik etme­sidir. Bu paradoks en belirgin şekilde Hıristiyanlık içerisinde kendini gösterir. Eskiden kendileri zulüm gören Hıristiyanlar gün gelmiş, seven, bağışlayan Tanrı inancını insanların yüre­ğine işkence, dağlama, kol bacak kesme ve yakarak öldürme yoluyla sokmaya çalışmıştır.
Sayfa 316Kitabı okudu
İnsanların kontrol edemedikleri imgeleri...
Dünyaca tanınmış bir ateist ve anarşist olan Mihail Baku­ nin, büyük eseri Tanrı ve Devlet'te çok zekice bir saptamay­la şöyle diyordu: "Tanrılarıyla ve yarı-tanrıları, peygamber­leri ve azizleriyle bütün dinler, algılama yetenekleri henüz tam gelişmemiş ve kendileri dışındaki olayları tam anlamıyla kontrol edemeyen insanların önyargılı imgelerinden doğ­muştur. Dolayısıyla, dinsel cennet, insanın cehalet ve itikatla yücelttiği, büyütülmüş ve tersine çevrilmiş -yani, kutsal­laştırılmış- olarak kendi yarattığı hayalden başka şey olma­yan bir seraptır. Dinler tarihi, insan inancında birbiri ardına ortaya çıkan tanrıların doğuşu, ihtişamı ve düşüşünün tari­hi, insanoğlunun kolektif aklı ve bilincinin gelişmesinden başka bir şey değildir. İnsan, kendisindeki veya dışsal doğa­daki bir niteliği, hatta büyük bir kusuru, tarihsel gelişmesi sırasında bir çocuk edasıyla hızla keşfettikçe, bunları önce tasavvurunun ötesinde abartıp büyütmüş, sonra da tanrılara atfetmiştir... şu Halde, metafizikçilere ve DİN İdealistlerine, Felsefeciler , Siyasetçilere ve Şairlere karşı bütün saygımla Söylemek İsterim ki : TANRI FİKRİ , İNSAN AKLI ve ADALETİNDEN VAZGEÇMEK DEMEKTİR ; Tanrı fikri, İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN EN KESİN BİÇİMDE YADSINMASIDIR ve hem teoride hem de pratik­te ister istemez insanoğlunun köleleş tirilmesine varır."
Sayfa 116 - Agora Kitaplığı
Reklam
“Tanrı fikri olmaksızın mutlak bir anlam, hakikat ya da ahlak yoktur; etik sadece bir zevk meselesi, bir ruh hali ya da heves olarak kalır.”
Sayfa 240 - Karen Armstrong / Tanrı’nın TarihiKitabı okudu
Kuyrukluyıldızları Anlama Çabalarımız
Kuyrukluyıldızlar hep korku, huşu ve batıl inanç nedeni olmuşlardır. Bunların arada sırada belirmesi, değişmez ve tanrısal düzenli Kozmos kavramını gölgelemiştir. Süt beyazlığında muhteşem bir alev kuşağının, birkaç gece üst üste, yıldızlarla birlikte gözüküp yıldızlarla birlikte kayboluşunun nedensiz olması ya da insan hayatını etkileyemeyeceği düşünülemezdi. Böylece kuyrukluyıldızların felaket habercisi, tanrısal gazap belirtisi olduğu düşüncesi gelişti. Kralların tahttan devrilişini, hatta vârislerin ölümünü haber verdiği fikri yerleşti. Babilliler kuyrukluyıldızların cennet kuşları olduğunu sanırlardı. Yunanlılar uçan saçlar, Araplar alev çıkaran kılıçlar olarak görürlerdi. Ptolemaios zamanında kuyrukluyıldızlar biçimlerine göre ayrıntılı olarak sınıflandırılmışlardı. Ptolemaios kuyrukluyıldızların savaş, sıcak hava ve "tatsız olaylar" getirdiği kanısındaydı. Ortaçağda kuyrukluyıldızları gösteren tablolarda kuyrukluyıldızlar çarmıh biçimindedir. Luther'ci bir rahip olan Andreas Celichius adındaki Magdeburg piskoposu, 1578 yılında yayımladığı Yeni Kuyrukluyıldız'ın Dinsel Açıdan Hatırlanılışı adlı kitapta kuyrukluyıldızın, "İnsan günahlarının yoğun duman haline gelişi olduğunu, her gün, her saat, her an Tanrı'nın önünde kokuşmuşluk ifadesi olarak yükseldiğini, yavaş yavaş yoğunlaşıp bir kuyrukluyıldıza dönüştüğünü ve sonunda Yaradan'ın kızgınlığıyla yakılıp alev olduğunu" söylüyordu. Fakat bu düşünceye, eğer kuyrukluyıldızlar günahların dumanlaşmış haliyse göklerde sürekli bunların dolaşması gerekirdi, görüşüyle karşılık verildi.
Sayfa 102Kitabı okudu
Sadece geçmişte yaşama fikri nasıl da cazip... sirenlerin çağrısı kadar baştan çıkarıcı...
Sayfa 226Kitabı okudu
Düşünce­ler’de Diderot’nun eleştiri nesnesi din ve tanrı düşüncesi­dir. Bugün radikal bir din anlayışının kolaylıkla kabul ede­bileceği bu eleştiri, Aydınlanma için önemli bir olaydı. Ku­rulu din, bu dine bağlı olarak geliştirilen Tanrı fikri, olabil­diğince rasyonel ve çekincesiz bir şekilde eleştirilirken, Diderot’nun dinin ya da kendi onaylayabildiği kalıptaki bir tabiî dinin karşısında olduğunu söylemek güçtür.
Reklam
Eğer ihtilal olursa ...
"Tanrı'm, niçin herkesin ağzında bu söz." Sözünü kesi­yor Ceren: - Olur mu ki? -Olacak. Ve tabii yalnız masonların ekmeğine yağ sürü­lecek! "Ooo tabii yine Yahudi parmağı doktorcuğum, başka sebe­bin, başka saplantın yok." - Canım efendim, Bayar için de Menderes için de mason diyorlar ... - Orasını bilmem. Doktor
Filozofların Tanrı'sı bana yeter, ben de bir kişiyim ve kendi dışımda kimse aramıyorum, müebbet ölüme razıyım, kurtuluş fikri bana bir taşkınlık gibi geliyor, kurtulmak metafizik bir tecavüz yalnızca..
Sayfa 47 - VersusKitabı okudu
Biyoloji bilimine göre insanlar “yaratılmamış”, evrimleşmiştir. Ve evrim kesinlikle eşitlikçi değildir. Eşitlik fikri yaradılış inancıyla iç içe geçmiş­ tir. Amerikalılar eşitlik fikrini Hıristiyanlıktan almışlardır, buna göre de her insanın ilahi şekilde yaratılmış bir ruhu vardır ve tüm ruhlar Tanrı önünde eşittir. Ancak eğer Hıristiyanların tanrı, yaradılış ve ruhlar hak- kındaki mitlerine inanmıyorsak, tüm insanların “eşit” olması ne anlama gelmektedir? Evrim eşitlik değil farklılık üzerine kuruludur. Her insan diğerlerinden az da olsa farklı bir genetik kod taşır ve doğumundan iti­ baren farklı çevresel etkilere maruz kalır. Bu durum, insanların hayatta kalmaya farklı şekilde etki eden farklı özellikler geliştirmelerini sağlar. “Eşit yaratılmıştır” ifadesi bu yüzden aslında “farklı yönde evrilmiştir” olarak tercüme edilmelidir.
376 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Toplum Sözleşmesi fikri ortaya ilk atıldığında yönetim ve siyâset acısından devrimci bir düşünceydi.Çünkü toplum sözleşmesinden önce yönetenler, kendilerine kutsiyet atfederek yönetimi kutsal buyruklara ve yönetim erkinin tanrı tarafından aldiklarini söyleyerek yonetiyorlardi. Ama toplum sözleşmesi fikri erkin kutsiyetini kırarak yönetim gücünün
Esmer Yakalılar
Esmer YakalılarPolat S. Alpman · İletişim Yayıncılık · 201610 okunma
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.