Bu görüş, yazarın görevini “devrimci gelişimi içerisinde gerçekliğin tarihsel-somut, hakiki bir çözümlemesini yapmak”, “sosyalizm ruhu içerisindeki işçilerin eğitimi ve ideolojik dönüşümleri sorununa” çözüm bulmak olarak belirliyordu. Edebiyat; taraflı, “parti-yönelimli”, iyimser ve kahramanca olmak zorundaydı; Sovyet kahramanlarını betimleyip gelecek hakkında önceden tahminlerde bulunarak “devrimci romantizm’i aşılamak durumundaydı. Bir zamanlar sanatsal özgürlüğün sadık bir savunucusu olan Maksim Gorki’nin sesi, aynı kongrede artık Stalinist bir uşak olarak çıkıyordu ve dünya edebiyatında burjuvazinin rolünün çok abartıldığını, çünkü dünya kültürünün aslında Rönesans’tan bu yana çöküş içinde olduğunu ilan etmişti. Aynı tavır, Joyce’un eserini bir avuç pislik olarak betimleyen ve (1904’te geçen) Ulyssesi İrlanda’nın Paskalyadaki ayaklanmalarına (1916) hiçbir gönderme yapmadığı için tarihsel açıdan güvenilmezlikle suçlayan Radek’in “James Joyce or Socialist Realism?” yazısında da görülür.