Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Korkunç bir anı
Sabahleyin uyandım, sanırım saat sekizdi, oda tamamen aydınlıktı. Ansızın uyanmıştım, bilincim yerindeydi ve birden gözlerimi açtım. O, masanın yanında duruyordu ve elinde de tabanca vardı. Uyandığımı ve ona baktığımı fark etmedi. Birden elinde silah bana yaklaştığını gördüm. Hemen gözlerimi kapattım. Uyur numarası yapmaya başladım. Yatağıma
Hayır. Sana Sadece Hayranlık Duyuyoruz.
“Annemi kaybettim” diye girdi söze. “Tek çocuktum. Ba­bamla baş başa kalmıştım. Babam beni çok seviyordu, hele an­nem öldükten sonra daha da bağlandık. Ta ki o güne kadar. Akşam eve geldi babam, bana sarılarak kucağına aldı ve öptü, ilk defa bu kadar fazla sarılıp öpüyordu. Babamın beni sevme­si hoşuma gidiyordu ancak altımda bir sertlik
Bu kısmı kesemezdim. Biraz uzun belki, okuyanlar atlayabilir. Ancak kitabı okumayanlarım bu alıntıyı okumasını şiddetle tavsiye ederim. Uykumu kaçırdı. -Sigma İnsan
Reklam
Okuyun Lütfen...
SEDEF ÇİÇEĞİ Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin du­rumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine’nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve kes­kin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını... Ve hâkimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hâkim... “Anlat teyze neden boşanmak
zindanın zemininde bir kum tanesi gördüm düşümde. Önemsemedim, yine uyudum, düşümde uyandığımda, zeminde iki kum tanesi vardı. Yine uyudum, kum tanelerinin sayısının üçe yükseldiğini gördüm. Böyle çoğalıyor, sonunda zindanı dolduruyorlardı, ben de o kum yarıküresinin altında ölü yatıyordum. Düş gördüğümü kavradım; büyük bir çabayla silkindim ve uyandım. Uyanmanın yararı yoktu; sayısız kum taneleri boğuyordu beni. Biri dedi ki: Sen uyanıklığa değil, önceki bir düşe uyanmışsın. O düş, bir başka düşle sarmallıdır, o da bir başkasıyla ve bu böyle sonsuza kadar gider, sonsuz da kum tanelerinin sayısıdır. Geriye dönerken izlemen gereken yolun sonu yoktur ve sen bir daha gerçekten uyanmadan öleceksin.
Tam 40 gün oldu sen gideli.
Kırk günün ilk gününden başlayayım. Bir sabah uyandım ve sen öldün. Haber bana kuş olup ulaştı. Ecel kuşu diye bir kuş varmış, bilmiyordum. Haberi boynunda kara bir zarfla, o getirdi. Katladığın yerden açıp baktım, “Sevgilim ben öldüm hoşça kal” yazıyordu. Yaşasaydın sana derdim ki; “Yalnız hemşerim, bu haber sevdiğine böyle mi verilir?” O saatten
Yine böyle sersem sepet bir sabahın köründe uyandım.
Sayfa 219
Reklam
Bu sabah gemimizin kalkması gerekirken ikinci bir emirle bekliyoruz. Şimdilik ortalık sessiz, ama bu sessizlik daha zor geliyor insana. Ne yapacağımız belli değil. Dün televizyondaki son haberlerde ve bu sabahki 9.00 haberlerinde baş bakanın konuşmasını dinledikten sonra beklemeye başladık. Her şey Yunanistan'ın tutumuna kalmış durumda. Bakalım olaylar nasıl gelişme gösterecek? Bu gece oldukça rahat uyudum; fakat o kötü rüyalar yok mu? "Her gün köylü güze lim nerede? Zeynep'ime ne oldu?' 'diye uyanıyorum. Daha önce gördüğün rüyalarının devamını gördüğün oldu mu bilemiyorum. Sonra sen geliyorsun yine aklıma. (Aklımdan hiç çıkmıyorsun ki) seni göremiyor; Zeynep'im, köylü güzelin nerede diye haykınıyorum. Dışarıdan duyuldu mu bilemiyorum; ama böyle uyandım bugün. Bu, bir rüya alt tarafı; ama istemediğim halde etkiledi beni. Seni hiç kaybetmek istemiyorum, herhalde onun etkisinden olacak. Şüphesiz olan tek şey var o da seni tanıdığım günlerin bana teselli olması. Bu zor görev biter inşallah, o günleri görürüz birlikte.
Uyandım, çünkü topraklanmamış bütün uykular biter. Yine hatırladım, çünkü acı veren her şey hatırlanmayı seçer. Ve yine aynı dehşetli sancı yükseldi kalbimden. Belki de hiç uyumamalı insan. Her uyanışımda böyle acıyla hatırlıyorum.
Uyandım, çünkü topraklanmamış bütün uykular biter. Yine hatırladım, çünkü acı veren her şey hatırlanmayı seçer. Ve yine aynı dehşetli sancı yükseldi kalbimden. Belki de hiç uyumamalı insan. Her uyanışımda böyle acıyla hatırlıyorum.
Mevlana Mesnevi'sini ve divanını Farsça yazmıştır. Çünkü Selçuklu sarayının beğendiği, saydığı, şiir için tek araç bildiği dil Farsça idi. Yine o yıllarda Anadolu'nun bir başka köşesinde Türkçe yazan bir büyük ozanın bulunması ne şaşırtıcıdır. Bu büyük ozan, Yunus Emre'dir. Mevlânâ aruzla Farsça söylüyordu. Bir örnek: Hemişe men çünin mecnun nebudem Zi akl-o afiyet birun nebudem Size bu beytin anlamını, kendi vezninde yaptığım çevirisi ile sunayım: Bütün ömrümce ben mecnun değildim Akıldan böyle tüm yoksun değildim Başka bir şiirin ilk beyti: Biya kez gayri-i tu bizâr geştem Ve ger hofte budem bidâr geştem Bunun da yine kendi vezninde yaptığım çevirisini okuyayım: Gel artık başkasından bezmişim ben Uyandım uykudan artık benim ben * Ama bunu böyle Türkçe söylemeyi ne Mevlânâ seviyordu demek, ne de ondan şiir bekleyen Selçuklu sarayı. Fakat Yunus Emre kendi halkına Türkçe söylüyordu: Geldi geçti ömrüm benim Şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle gelür Şol göz açıp yummuş gibi İş bu söze Hak tanıktır Bu can gövdeye konuktur Bir gün ola çıka gide Kafesten kuş uçmuş gibi
Sayfa 118 - YAPI KREDİ YAYINLARI
Reklam
Sevgili İrem, Bugün Akademi'deki altmış ikinci günüm ve ben sana bu satırları, diğer mektuplarımda da olduğu gibi odamdaki penceremin kenarından yazıyorum. Soyhan'daki evimde odamın penceresinden dışarı baktığımda, uzaktan da olsa evinizin bahçesindeki ışıklandırmalarını görür ve ne yaptığını merak eder ama yine de seni aramaz ya da
Dedim: — Mukaddemesi, üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmâlimizdir: Salât, Savm, Zekât. Zîra, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Taalâ bizden istedi. Tenbellik ettik. Beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrik ile bir nevi namaz kıldırdı. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Keffareten beş sene oruç tutturdu. On’dan, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik. O da bizden müterâkim zekâtı aldı. Mükâfat-ı hâzıramız ise; fâsık, günahkâr bir milletten, humsu olan dört milyonu velâyet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatadan neş’et eden müşterek musîbet, mâzi günahını sildi. Yine biri dedi: — Bir âmir, hata ile felâkete atmış ise? Dedim: — Musîbetzede mükâfat ister. Ya âmir-i hatâdârın hasenatı verilecektir, o ise hiç hükmünde, veya hazine-i gayb verecektir. Hazine-i gaybda böyle işlerdeki mükâfatı ise, derece-i şehadet ve gaziliktir. Baktım, meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım. Terli, el pençe yatakta oturmuş kendimi buldum. O gece böyle geçti. * * * Bediüzzaman, yanında başka kitablar bulundurmuyordu. — Neden başka kitaplara bakmıyorsun? denildiğinde, buyururlardı ki: — Her şeyden zihnimi tecrid ile Kur’ândan fehmediyorum. Eserlerden nakletse de, ba’zı mühim gördüğü mesaili, tağyir etmeden alırdı. — Ne için aynen böyle tekrar ediyorsun? diye sorulduğunda:
Sayfa 134 - İhlâs Nur NeşriyatKitabı okudu
Ölü bir dünyada ilk kez uyandım. Bir başıma uyandım. Denizin yaktığı, yağmur sesinin arasından bile duyulan hüzünlü ağıt beni garibanlığım üzerine düşünmeye çağırıyordu. Ses, bir serzeniş gibi, alay edip küçümseme gibi, insanın ruhundaki vicdan azabı gibi geliyordu. Soluğum kesildi, boğazımdaki damarlar ve kaslar şişti, tıkandım. Kulaklarımı ellerimle kapadım, başımı yatağımdaki yaprakların arasına gömdüm, bu berbat iniltiyi duymamak için yerin dibine saklanmak istiyordum. Fakat başka bir görevim vardı; kahrolası sahile yeniden gittim, dört bir yanı boşuna arayıp taradım, seslenip durdum, yine yanıtsız kaldi haykırışlarım; bundan böyle, havayı, insan düşüncesini hecelemeye zorlayabilecek biricik insan sesini çıkaran haykırışlarım yanıtsız kaldı.
Karım, Mary'ciğim bir dolabın kapağını kapatırcasına dalıyor uykuya. Onu kaç kere gıptayla izledim. Güzel vücudu bir anlığına kıvrılıyor, sanki kendini bir kozaya yerleştirirmiş gibi. Bir kere iç çekiyor, iç çekişinin sonunda gözleri kapanıyor ve tasasız dudakları eski Yunan tanrılarının o bilge, mesafeli tebessümüne bürünüyor. Uykusunda gece
Sayfa 51 - SelKitabı okudu
ah nasıl uyandım uyandım sırf kan ve köpük bir gurubun şarap rengi buludan arasındayım gökyüzü ayva sarısı ve solgun sonbahar yaprakları saçlarıma dökülüyor yalnızım ah yalnızım son yolcularım da gitti ne kurt kaldı ortada ne kuş pencerelerde rüzgârın ıslıkları hiç böyle şey olur muymuş içimden birisi kulağıma yine birşey söylüyor açıklıkla bir türlü duyamadığım adamakıllı duygusal bir o kadar da ciddi aklımı başımdan alıyor anlattıkları kim olabilir bu kim olabilir bu kim olabilir belki ‘acemaşirân’ emin ağa belki antonio vivaldi
104 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.