Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
'Eğer sen, geride kalan zamanının çok az kaldığını bilebilseydin, kesinlikle uzak emel ve arzuların peşine düşmekten ayrılırdın. Daha çok iyi ameller yapma yollarını araştırır ve bu yolda uğraşırdın. Kesinlikle hırs ve hile gibi hiç bir şeyden sende eser kalmazdı veya en aza düşerdi....'
Aynı zaman içinde güvendiği insanların da ona ihanet edebileceğini ilk kez idrak edebildiği doğruydu ve bu her ne kadar üzücü olsa da aynı şekilde kaçınılmazdı, üstelik hayat onu ileri götürmeye devam edecekti çünkü onu bir biçimde yolda bırakan herkese karşı, hiç yolda bırakmayacak en az bir kişi vardı.
Reklam
Mutluluk, biraz da biz başka şeylerle meşgulken adeta yolda bulduğumuz bir duygu halidir.
Ve insanlar en güzel pazar elbiseleri içinde sallanarak geziyorlar çakıllı yolda. Uzaklardaki tepelerden taa ötelerde ki tepelere uzanan bu muazzam göğün altında.
Anılarım yolda ayağıma takıldı
Önümdeki engelleri ortadan kaldırdıkça Yoluma devam edeceğim Acı ve gülümseyişimle içinde yer alacağım
"Her zaman olduğu gibi boşlukta başıboş gezinen hayallerimin, uçuruma ihtiyacı yoktu ölebilmek için. En engebesiz yolda bile ayağı taşa takılırdı zaten yok olmaya meyleden düşlerim"
Sayfa 199Kitabı okudu
Reklam
Evet, bütün yaptıkları bu kadar. Bir insan alıp kopyasını çıkarıyorlar. Gerçeğe uygun oluyor diye övünüyorlar. Ama, hayat ne oluyor? Eserlerinde o yok işte, dünyayı kavrayış, insanlığı gerçekten anlayış yok. Boş şeylerle övünüyorlar. Hırsızları, düşkün kızları, yolda yskalayıp hapse atar gibi edebiyata sokuyorlar! Nerede sanatkarın gizli gözyaşları; kaba, zalim, alaycı bir gülüş!
Romantik misiin seen
"Bankside'dan dönerken yürüdüğüm, sokak köpeklerinden kaçıp çamurlara bata çıka kat ettiğim o uzun yolda beni avutan tek şeyin eve ulaştığımda onu göreceğimi bilmek olduğu, amacımın bu olduğu günleri hatırladım."
Sayfa 25 - Domingo Yayıncılık
Ah biçare kadınlar, neler çekermiş! Biz erkekler onları kukla değerinde kullanıyoruz. Yolda serbest ve rahat yürümelerine mani oluyoruz. Bu ne rezalet! Ne küstahlık! Bir erkek tanımadığı bir başka erkeğe rastlasa yüzüne bakmaz, söz söylemez. Lakin tanımadığı ve daha önce görmediği bir kadına rastladığı anda gülerek yüzüne bakmaya, söz söylemeye başlar ve kovsalar bile yanından ayrılmaz. Demek oluyor ki biz , kadınları insan sırasına koymuyoruz. Kendimizi eğlendiemek için onların ruhunu sıkıyoruz. Serbest gezip dolaşmalarına ve eğlenmelerine mani oluyoruz. Ve bir taraftan da kendimizi onlara güldürüyoruz. Çünkü bazı kurnaz kadınlar var "Bu ne budala şeymiş, dur bununla biraz eğlenelim" diyerek bizi maymun gibi oynatırlar. Seyir yerlerinden evlerinin kapısına dek arabanın arkasından toz duman içinde götürürler. Ahlak ve adetlerimizi bilmeyen biri, bir kimseyi bu halde görse elbette "delirmiş" diyecek.
Sayfa 45
TOLSTOY 28 Ağustos 1828 tarihinde Moskova'da doğdu. Babası Kont Nikolay Ilyiç Tolstoy, 1812 yılı Napolyon Savaşlarına katılmış emekli bir yarbaydı. Tolstoy romanlarında, insanoğlunun ne kadar değişik karakterli olduğunu vurgular. “Savaş ve Barış”, “Anna Karanina” insan tahlilleri ve canlı tasvirler bakımından birer baş eserdir. Tolstoy'un kendini arayış serüveni ölünceye kadar sürdü. Karısı bile onu anlamadı. Tolstoy, bir çocuk gibi hayata küstü ve kaçtı. Seksen iki yaşında, karanlık ve yağışlı bir Ekim gecesinde köyünden ayrıldı. Yolda hastalandı. 7 Kasım 1910'da küçük bir tren istasyonunda hayata veda etti.
Reklam
Yolda, taa Balipaşa yokuşunu çıkıncaya kadar hep bunu düşündü; kendi kendisi mi, yoksa başkaları için mi yaşayacaktı?
Hakim'in Müstedrek'inde rivayet edip sahih dediği ve Zehebi'nin de buna katıldığı şu rivayete bakınız: "Esleme Ebu Arman anlatıyor: Kostantiniyye'de savaşırken (İstanbul'un muhasarası esnasında) muhacirlerden biri kendini tek başına düşmanın içine attı ve yakılarak öldürüldü. Bunun üzerine bazıları dedi ki: "Kendi eliyle kendini tehlikeye attı." Ebu Eyyub el-Ensari de bizimle birlikte savaşıyordu. İnsanların böyle konuşmalarını duyunca dedi ki: "Ey insanlar, biz bu ayetin manasını en iyi bilenleriz. Bu ayet bizim hakkımızda indi. Biz Allah Resulüne arkadaşlık yaptık. Onunla birlikte birçok savaşa katıldık. Ona yardım ettik. Ne zaman ki İslâm muzaffer oldu ve her tarafa yayıldı, biz de Ensar olarak bir araya toplandık ve sevinerek şöyle dedik: 'Allah bizi Resulullah'a sahabî kılmakla şereflendirdi. Çok şükür İslâm muzaffer oldu ve Müslümanlar çoğaldı. Malımızdan ve evlatlarımızdan bu yolda uzak kalmıştık. Savaşlar da bitti. Öyleyse ailemizin ve evlatlarımızın yanlarına dönüp bağımızla bahçemizle meşgul olalım, artık İslâm'ın bize ihtiyacı kalmadı.' Derken “Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın..." ayeti nazil oldu. (Hakim, Müstedrek) İşte buradaki tehlike cihadı terk ederek aile ve mallarla meşgul olmaktır.
Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır, ama yine de herkes gücü yetti­ğince ilerler bu yolda, kimi biraz daha gözü açık kimi bi­raz daha gözü kapalı.
Bu yolu bir şeylerle doldurmam gerekmeyecek mi zaten? Bugüne dek öğrendiklerimi, bugüne dek yaşadıklarımı, yolda göreceğim her şeyle bir arada düşünmek, karşı karşıya getirip tartmaktan başka ne işim var doruğa çıkarken?
Polis olmasaydım katil olurdum çünkü sahici bir sarstıntı sahte bir dengeden iyidir. Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var. Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var. Bütün çaresiz insanlar gibi... Dağılan bir okul gibi... Acılarımız da birbirine benziyor artık. Birbirine benzeyen parmaklar gibi ama her birinin eşsiz bir izi var. Cesetler de benzemez... Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman. Koşan atlar düşen atları hatırlatır. Yağmur yağar.. durur.. tekrar başlar... Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar... Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum? Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.