Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
bilmem ki nesiyim o güvercinin artık nereye uçsa göğü benim içimdir
Aşıkların Sonsuzluğu
aşkımın, tümü benim değilse hala, hiç sevgilim olmayacaksın demek; ne soluğum kaldı, ne bir kere ah edecek halim yoluna, ne de bir damla gözyaşım var artık dökecek. olan servetimi harcadım senin uğruna, hıçkırık, gözyaşı, yemin, mektup, hepsi bitti; yine de daha fazlası düşmeyebilir bana, çünkü herhalde anlaşmamız böyleydi. bilmem aşk armağanına sınır koymuş muydun o zaman; öyleyse birazı benim olacak ve başkalarına düşecek kalan; sevdiğim, asla mümkün değil tümüyle benim olman.
Reklam
Katya, -Aşk geçti Mitya, diye devam etti, ama geçmişimiz benim için acı duymadan hatırlanmayacak kadar değerli. Bunu asla unutma. Olabilecek şeyi şimdi, sadece bir an için, gerçekmiş gibi kabul edelim. Dudaklarında acı bir gülümseme, gözlerinde sevinç ışıkları vardı. -Artık sen de, ben de başkasını seviyoruz, ama gene de sen beni, ben de seni sonsuzluğa kadar seveceğiz, bunu biliyor muydun? Ömrünün sonuna kadar sev beni, duydun mu? Sesinde âdeta tehdit titremeleri vardı. Mitya, her kelimede soluk alarak, -Seveceğim, dedi, ve... biliyor musun Katya, ben seni, beş gün önce, o akşam da seviyordum... Yere düştüğün... seni dışarı çıkardıkları zaman... Ömrümün sonuna kadar! Evet, hep böyle olacak... Böylece birbirlerine anlamsız, delice, belki de aslında ger çek olmayan şeyleri tekrarlıyor, o anda söylediklerinin her kelimesine inanıyorlardı.
Sayfa 1012 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
"Savaşta bunlarla cephane taşıdık, sen o zaman çocuktun, bilemezsin. Bu sandıklar benim için çok önemlidir. Şimdi o savaş bitti, yeni bir savaşımız başlıyor. O da kültür ve sanat savaşımızdır ve o okumakla, kitapla olur; işte şimdi cephane taşıdığımız o sandıklara kitaplarımı koy, bu sandıklarla taşınsın, cephanenin yerini artık kitaplar alsın."
Sayfa 16 - Mustafa Kemal AtatürkKitabı okudu
Konuşmacı, konuşmakta çok geç kaldınız. Biraz evvel kendi konuşmanıza kendiniz inanabilirdiniz; artık bu mümkün değildir. Bir dakika önce, devletin artık idare edilmediğini,en az benim kadar anladınız:ateşçiler kömürü yığmakta, fakat liderler, sadece, yürümekte olan lokomotifi idare eder görünmekteler. Ve sizin konuştuğunuz şu anda, ekonomi makinesinin nasıl alışmadık sesler çıkarmaya başladığını, benim kadar,siz de işitiyorsunuz; idare edenler size, şöyle yukarıdan tebessüm ederler, fakat içlerinde ölüm korkusu pusuda beklemektedir. Size, cihazı modern şartlara ayarlayamadıklarını anlatırlar; fakat o cihaz elverdiği sürece, bundan böyle, sadece kendilerini ona ayarlayabildiklerini fark edersiniz. Sözcüleri, devletin mirasını ekonominin devraldığını size öğretirler; siz bilirsiniz ki, O'yu çoğaltma despotizminden başka devralınacak hiçbir şey yoktur. Bu despotizmin hükmü altında gittikçe acizleşen BEN, hala kendi sözünün geçtiği hayalî içindedir.
Yatağı düşlerimle kirletiyordum, Betonarmenin üstünde gergin bir biçimde yatmakta olan ruhum bedeni terk edip küçük bir el arabasıyla gezintiye çıkıyordu. İdeolojik değişiklikler ve gezintiler yaptım; aklın ülkesinde bir aylaktım. Her şey tamamıyla kesindi benim için çünkü kuvarstan yapılmıştı; bütün çıkış kapılarının üstünde büyük harlerle İMHA yazıyordu, Yok olma korkusu beni sağlamlaştırdı; bedenim bir betonarme parçasına dönüştü . Gayet zevkli olanından kalıcı bir sertlikle süslenmişti. Bazı ezoterik tarikatların arzuladığı o hiçlik durumuna ulaşmıştım, Yoktum artık ben. Kişisel bir sertlik bile değildim.
Reklam
Bitkilərə bu aspektdən baxmaqçün görəsən Giovanni nə içib))
Madem ki beni dinliyorsunuz, şunu da söyleyebilirim ki çiçeklerin polenlerini dağıtmak üzere böceklere aracılık ettiren hayasız birer cinsel gösterilerden ibaret olduklarını öğrendikten sonra onlara karşı sönmez bir kin duydum. Sizler gibi akıllı, uslu, namuslu kimselerin büyük bir sevgi ile, zevkle kokladığı­nız, bakirelere ikram ettiğiniz o şairane çiçekler gerçekte ve sadece semiz, yapışkan, açık saçık birer cinsel organdır. Sonrası, yaşayabilmek için, bitkilerin bile müthiş bir savaştan, sonsuz bir ölüm kalım savaşından, birbirlerini parçalamaktan başka bir şey yapamayan sizin o güzel dağanızdan nefret ediyorum, öğürtüler duyuyorum. Artık her okumuş, terbiyeli, uygar insanın aziz, Tanrısal doğaya hayran olması kabul edilmiştir. Ama ben bu ikiyüzlü sıradan gerçeğe hep isyan etmişimdir. Benim için doğa, kendimi bir türlü kurtaramadığım, beni hapseden, varlığımı tehdit eden esrarlı, rahatsız edici bir kaostur, bana düşman ve kendisini zorla kabul ettiren bir temeldir, ondan ancak isyan ederek, tahrip ederek kurtulabiliyorum. Ama zannettiğiniz gibi bir deli değilim
“Validemin kaybından şüphesiz çok üzgünüm. O, artık bu toprağın altında. Fakat milli hakimiyet ilelebet devam edecektir. Milletin annesi benim annemdir.”
Sayfa 494Kitabı okudu
Olmaması gereken bir şey olduğunda kendini, başkalarını, hayatı ve dünyayı suçlamanın bir anlamı yoktur. Her zaman bir talihsizlik olabilir, bir hastalık girebilir yaşamınıza, emin olduğunuz bir kesinlik çökebilir. Niye benim başıma geldi? Bunu sahiden açıklamak değildir. Neden şimdi başıma geldi bu? Tamamen tesadüf olabilir. Ne zaman kurtulacağım? Belki de artık hiçbir zaman. O zaman ne olacak? O zaman olabildiğince iyi baş etmeye bakmak kalır geriye, mesela kendime şöyle demek: Şimdi hayatın önüme koyduğu ödev budur; tesadüfen ya da bilinçli, kim bilebilir. Ödevi kabul ediyorum, elimden geleni yapacağım, çünkü öyle veya böyle bir işe yarayacak olmalı...
Washington Diplomats'a geçtiğimde her deplasman maçından önce engelli çocuklarla antrenman yapmam gerekeceği söylenmişti. Başta çok zor geldi. Birkaç ay sonra hiçbir işe yaramadığı için bırakmak istediğimi söyledim. Topu, vurmalarını istediğim yönün tersine atıp duruyordu çocuklar. Organizatörlere bunu söylediğimde antrenmanlarımızdan
Reklam
"O kadar çalmış ki, artık ona hırsız denemez, soylu denir. O yemiş, karıları, çocukları yemişler, siz yiyorsunuz, biz yiyoruz hâlâ bitmiyor...Bu parada benim neden hakkım olmasın? Eskiden çalışmış olanların paraları bunlar, üstüne yatmayın!"
Sayfa 107
O bana göre bir sınavdı. “Hayır, artık buna ihtiyacım olmayacak." Bu gerçekten ender bir olaydı. Hayatımda bana sunulan bir şeyi ilk ve tek kez reddettiğimi söylemenin abartı olduğunu düşünmüyorum. Benim mutsuzluğum, hayır diyemeyen insanın mutsuzluğuydu. Bana sunulan bir şeyi geri çevirirsem, karşımdaki kişinin kalbiyle benim aramda asla sonsuza kadar onarılmayacak derin bir yarık açılacağı korkusuyla yaşamıştım. Yine de o anda vücudum tutkuyla morfini istese de reddettim.
Sayfa 104Kitabı okudu
Bir gün benim başıma da gelecek, o karanlık yani. Bir an her şey tüm sıradanlığıyla var olmaya devam ederken bir sonraki an artık var olmayacak.
Sayfa 115 - Yan PasajKitabı okuyor
Çok düşündüm. Duvar yükselirken, pencere dibine bir Borges, kapı yanına bir Vallejo, onun üstüne Kafka ve yanına Kant ile Hemingway’in Silahlara Veda'sının ciltli bir baskısı; her zaman hacimli kitaplar yazan Cortázar ve Vargas Llosa, Valle-Inclán ile Aristoteles. Camus ile Morosoli ve çimento harcıyla Marlow’a ölümcül bir şekilde bağlanmış olan Shakespeare yerleştirilirken oralarda yürüyor olmalıydı; hepsi bir duvarı yükseltmeye, bir gölge yaratmaya yazgılıydı. ‘Sıcak olacak, ha? Değil mi?’ diye bağırırdı duvarcı, onu neşelendirmek, sanki o harem içine kendisi de düşmüş gibi şüphesiz sertleşmiş olan yüzündeki keskin kederi dağıtmak için. Çünkü yüzüne artık kimsenin kapağını açmayacağı, arzuyla bakmayacağı ve hayran bakışların karşısında, ‘Doğrusu hepsini okumadım. Yıllardır bana eşlik ediyorlar. Bakın, burada bayılacağınızı düşündüğüm bir şey var,’ diyemeyeceği kitapların yalnızlığı istiflenmiş olacaktı. Fakat, ‘Hâlâ benim arkadaşım onlar. Kışın üzerimi Örtüyor, yazın gölge yaratıyorlar. Beni rüzgârlardan koruyorlar. Kitaplar benim evim,’ diyebilirdi. Her ne kadar sonuç tatsız da olsa ve kitaplarla kurulan böylesi narin bir ilişki onu uzak ve izbe bir kumsala sürüklese bile kimse karşı çıkamazdı bu cümleye. Bir hafta içinde duvarcı, Carlos Brauer’in eserini kireçle kaplayıp şekil vererek sayfa sayfa, cilt cilt, baskı baskı ördü evin duvarlarını Rocha’nın kumları üzerine. Başka bir eserin içinde yok olan bir eserdi bu. Sadece hapsolan değil, çimento ile yok edilen...
Sayfa 66 - Jaguar Kitap
Oysa o, bunların hiçbiri değildi. Başka bir şey hiç beklemediğim bambaşka bir şeydi. Ama ne? Emin değildim. İyi niyetli bir kurban, yaralı bir şifacı, kendi bütünlüğünü Thelma için feda etmiş olan bir İsa? Kuşkusuz onu artık suç işleyen bir terapist olarak görmüyordum. O da Thelma gibi hastaydı, üstelik çalışan bir hastaydı tam benim gönlüme göre bir hasta..
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.