Doğu bilgeliğinin en başta gelen kaynaklarından biri... Hintlilerin kutsal kitabı... Bir yaşam felsefesi... Bir şiir... Mahabharata destanının bir parçası... Savaş başlamak üzere... Savaş alanının ortasındaki bir atlı arabanın içinde, savaşmak istemeyen bir yiğit diz çökmüş, okunu yayını elinden bırakmış... Arabacısından Bhagavat-Gita'yı dinliyor... Uyanıyor, bilinçleniyor... Arabacı bilinç, atlar kamçılanan istekler, savaş yaşam, tekerlek zaman, araba beden, arabanın sahibiyse "ben"... Ya kendisini her şeyden ayrı gören bu "ben" kim? Bhagavad-Gita'nın adı bilinmeyen yazarı, Hint felsefelerini, inançlarını, uygulamalarını gözden geçiriyor, tartıyor ve bir senteze ulaştırıyor. Zaman ve sınır tanımayan görüşlerini açıklıyor ve yaşam savaşı içinde kendi kendini tanımanın öğretisi olan Karma Yoga'yı geliştiriyor. Eski çağlardan beri filozofları, bilgeleri, gizemcileri, gönül ve yol erlerini etkilemiş olan bir kitap Bhagavat-Gita.
Muhteşem bir eser ama maalesef çeviri berbat. Kitabın büyük bir çoğunluğunda felsefeyi açıklamaya çalışılmış. Bu yüzden bir süre sonra sıkmaya başlıyor.
Okumak isteyenlere bu kitabı öneririm ama başka bir yayın tercih etmenizi tavsiye ederim.
BhagavadgitaKolektif · Dost Kitabevi Yayınları · 2001300 okunma
İçimdeki Müzik
Sharon M. Draper’den okuduğum ilk kitap…
İçimdeki Müzik; 33 bölüm ve toplamda 255 sayfadan oluşuyor.
11 yaşındaki Melody adlı engelli bir çocuğun; aile, arkadaşlık, okul ve hayat mücadelesinin samimi bir dille anlatıldığı İçimdeki Müzik, okuru insan üzerine düşünmeye davet ediyor. Bir kelimeyi söyleyemediği için onu işaret yoluyla ya da yazılı olarak anlatmaya çalışan Melody’nin zor hayatı birçok satırda kendini hissettiriyor.
Okul ortamının, öğrenciler arasındaki dayanışma ve çekişmelerin, bu olaylar özelinde insan ilişkilerindeki iletişim problemlerini de arka planda tutan kitap okunmaya değer.
Çeviri kitaplarda iyi bir çeviri olamama ihtimali beni tedirgin etse de Zeynep Kürük’ün çevirisi bu tedirginliğimi boşa çıkarmış oldu.
Kitaptan bazı alıntılar:
“Düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardır. Kelimelerinse sese” (11).
“Bazen kafamda bir 'sil' tuşu olsun istiyorum” (17).
“Bir sürü kelime biliyordum ama kitap okuyamıyordum” (20).
“Normal, berbat bir şey” (242).
“Bebek için küçük tekerlekli bir sandalyeden daha kötü bir şey düşünemiyorum” (245).
“Şimdiye kadar tek kelime konuşamadım. Neredeyse on bir yaşındayım” (255).
Ortaokuldan itibaren hemen her yaşta bireye hitap eden İçimdeki Müzik okunmalıdır. :)
İçimdeki MüzikSharon M. Draper · Timaş Genç Yayınları · 202130,3bin okunma
İlk defa bir Goethe kitabı okudum. Bu yüzden diğer eserleriyle karşılaştırma yapamayacağım. Bence kitabı anlamak ve daha derinden hissetmek isteyenler bu kitabı depresyon dönemimde okumalılar çünkü ancak o zaman Werther’i anlayabilirler. Hani insanın sınanmadığı acı üzerine yorumlar yapması çok basit ve kolaydır. Werther’i de bence herkes
Mesleğinin kendisiyle örtüşmediğini, boş bir çaba içerisinde olduğunu fark eden genç bir şair Kappus ve çözümü Rilke'ye şiir denemelerini göndermekte buluyor. Kendisini en iyi o anlar çünkü, aynı yollardan geçmişti ruhsal sorunlar yaşayıp okuldan ayrılmıştı o da. Ve cevap geliyor. Genç şaire Rilke tarafından yazılmış on samimi mektup karşılıyor bizi, genç şairin içindeki buhranları Rilke o kadar iyi anlıyor ki bir dost olarak yaklaşıyor. Öyle ince bir ruha sahip ki Rilke, kırmadan incitmeden eleştiriyor genç adamın şiirlerini... "Kendimi de bir yabancı olarak, bir yabancıdan biraz daha değerli kılmaya çalıştım."
80 sayfalık incecik bir kitap olduğuna bakmayın, sonsuz kelime var içerisinde. Nelerden bahsetmiyor ki, çaresizliği anlatıyor, yalnızlığını anlatıyor bize. En çok da şiirin ne olduğunu ve bir şair için ne anlama geldiğini görüyoruz. Seni asla anlamayacak insanlara kendini anlatmaya çalışmak... İnsan daha güç durumda olabilir mi? Yapmayın, diyor kendinize yazık edeceksiniz. Biliyor Rilke, yürüyen bir mezarlık değil miydi şair?
Eseri Palto Yayınlarından okudum ve berbat bir çevirisi vardı. Bazı cümleleri anlamak için defalarca okumak zorunda kaldım. Neyseki kötü çeviri bile kitaba gölge düşüremedi, Rilke yazmış sonuçta. :) Seninle tanıştığıma mutluyum güzel adam, daha çok kişinin seni tanıması dileğiyle...
•
Emily Dickinson'la tanışmak için harika bir kitap fakat berbat bir çeviri...
Kitabın bir sayfasında şiirlerin orijinal metinleri verilmiş (Yani iyi ki, Allahtan verilmiş... ), diğer sayfasında ise çeviri metinler. Orijinal metni okurken duygulanıyorsunuz, mısralar üzerinde düşüncelere dalıyorsunuz, edebi bir zevk alıyorsunuz sonra
İki kitap da okuduğumuz Jules nerede. Şeyy çünkü neredeyse orada kalsın çünkü ben Çarpık Nefrette ki Jules’e bayıldım. Ne istediğini bilen, istediğini aldıktan sonra ona sımsıkı sarılıp asla bırakmayan birisiydi. Bayıldım kendisine. Kitaba başlamadan önce nefret ettiğim kız karakterlerin başında yer alıyor olabilirdi kendisi ama kitabı okuduğumda
Stephen King ve Richard Chizmar'ın birlikte oluşturduğu bir uzun öykü. Kitap akıcı ve bir saatte bitebilecek kadar kısa.
Lakin
Çevirmeni 96lı Sema Nur Toksöz, bunu çevirirken neden şimdiki zaman kullanmış anlamıyorum. Berbat bir çeviri. Kurgusu güzel olmasa gerçekten okunması çok zevksiz bir kitap. Kitabın orjinal dilinin bu şekilde olup olmadığını merak ediyorum.
Kitabın kurgusal olarak da mantık hatası vardı, aslında bu kitap sanki bir romanın kötü bir özeti gibiydi. Çok daha güzel işlenebilirdi, belki de öyledir, Türkçesinden ben aramadığımı pek bulamadım.
Normalde Stephen King Altın Kitaplardan çıkıyor bildiğiniz gibi. İnkılap yayınlarından çıkan bu kısa kitabı bu kadar kötü işçilikle sunmalarını yadırgadım.
King için kesinlikle bu yayınevini tekrar tercih etmem.
Beklentisiz okumanızı tavsiye ederim.
Bu ay okuduğum tüm kitaplar güzel, yaşasın demek gibi bir hata yapıp kendime nazar değdirdiğimin bir kanıtıdır Sessiz Kalma. Gerçek bir hayal kırıklığı içinde birkaç gün bekledim bu yorum için.
Ne söylemem gerektiğini gerçekten ama gerçekten kestiremiyorum.
Öncelikle şu konuda anlaşalım: Ben küfürden nefret ederim, tiksinirim, huylanırım, küfür
Ay başında "İnsancıklar" okurken karşıma çıkmıştı "Palto" ve en yakın zamanda okumalıyım demiştim ama okuma zamanı beklediğimden yakın oldu. Kitapta 6 öykü var ve hepsi birbirinden çarpıcı. En sevdiğim diye bir giriş yapacak olsam birini diğerinden ayıramıyorum. Ama bi'taneciği beni daha fazla heyecanlandırdı. "Portre" öyküsünü okurken "Dorian Gray'in Portesi" canlandı gözümde ve daha ilgiyle okudum.Öyküler fazlasıyla kaliteli, akıcı, olay örgüsü etkileyici. Fakat çeviri berbat! Özellikle ikinci öykü Türkçe'ye mi çevrilmiş eski Türkçe'ye mi çevrilmiş belli değil. Takip edenler hikayeden de görmüştür kullanılan kelimeleri. "Mamafih, estağfurullah, zatı âliniz, vesile, bahtiyar" vs vs. Güleyim mi ağlayayım mı aşamasına geldim resmen okurken. Üstelik arka kapakta çevirmenden "hiç tartışmasız son 3 5 yılın en önemli Rus edebiyatı çevirmenlerinden biridir" ibaresi son noktaydı.
*
Sonuç olarak kitap efsaneydi ama başka yayınevinden okumanızı öneririm. Benim gibi sinir harbi yaşamak istemiyorsanız çevirmeni araştırıp öyle alın. Kitapla kalın.
Kabil'in Çene Kemiği
Hayatımda ilk defa bir Kitap tarafından kazıklandığımı hissediyorum! Daha doğrusu en sevdiğim türde de olsa yazarı cevirmeni ve hatta yayınevi tarafından kazıklanıyoruz.
Bu kitabı instagramda izlediğim Reels üzerine koştura koştura D&R'dan satın aldım. Polisiye ve dedektifcilik oynamayı sevenler için resmen
Benim için sen her şeydin aşkım
Uğruna yüreğimin yandığı
Denizde bir yeşil adaydın aşkım
Çeşmeydin, bir sevda tapınağı
Masal meyveleriyle, çiçeklerle bezenmiş
Benim olan o çiçeklerdin aşkım.
"Kırsal bölge insanıyım ben: uzun süre köyde yaşayan geleneksel kırsal bölge insanlarından bir köylü. Çok küçük yaşta başladım çalışmaya. Savaş zamanıydı; okumayı tamamlayamadık. Yedi yıl okula gittim, sonra çalışmaya başladım. On dört yaşımda. Sonra da askere gitme zamanı geldi; donanmaya girdim. Sinematografi Enstitüsü ancak bundan sonra
Tolstoy evliliğin “kölelik, tokluk, tiksinti” olduğu ve “çirkinlik, kirlilik, koku, yaraların” yakınlığına katlanmak anlamına geldiği şeklinde yorumluyor.
Uzun bir zaman oldu ‘İşte Bunu Herkes Okumalı’ kategorisine girebilecek ‘çok’ (veya iyi diyelim) tanınmamış bir yazar yakalayamıyordum.
Yakınlaşmalar o eser işte.
Hikaye, müthiş bir doyuruculuk içeriyor. Evet; doyurucu. Bu kısmen bir hibrit bilim kurgu olmasından kaynaklanıyor. Uzay operası…değil. Kıyamet sonrası senaryosu gibi…ama değil. Sert bilim kurgu öğeleri var…sert bilim kurgu denmez. Hepsinden mevcut kısacası. Müthiş bir karışım var.
Eğer
Çocukluğun Sonu beğendiyseniz-bu not size özel- devamı veya tamamlayıcısı niteliğinde bir eser. Tabii ki bir
Arthur C. Clarke beklemeyin ama yazarın kalemi+kurgusu+olayları akıtma şekli çok çok çok çok benzer. Ve gerçekten kaliteli.
Çeviri…gerçekten kötü. Beter. Böyle cümle mi olur dediğiniz yer sayısı hiiiç az değil. Fakat hemen çevirmeni dövmemek lazım, bu kitap, son okuması yapılmış. Yani işi, bize bunu söyletmeden çevirmene bir kaç not sunmak olan kişinin kabahati daha fazla. Şaşırtıcı olan ise Ayrıntı’da rastladığım ilk kötü (dürüst olayım; berbat) çeviri.
Can Yayınları’na kızgınım diye
Malte Laurids Brigge’nin Notları Ayrıntı’dan aldım. Neyse…Fare dağa küsmüş ve göl tabii ki maya tutmazmış…olsun…tuttuğunda görüşürüz.
Yani pek keyfimi yerine getiren kitap oldu. Hemen kütüphanemde ‘Bunu Bilim Kurgu Sevsin Sevmesin Herkese Tavsiye Etmelisin’ rafına kaldırıyorum. Büyük alkış