"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Bu videodan Nermin Yıldırım'ın Misafir kitabı hakkında bilgi alabilirsiniz:
youtu.be/YOPYrsZhLD0
1000Kitap İstanbul Okuma Grubu : Romanı iki karakter üzerinden görüyoruz ve içerisini Esin karakteri üzerinden, dışarısını da Rikkat karakteri üzerinden görüyoruz. Ve düşünüyoruz, içerisiyle dışarısını ayıran duvar ne işe
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Birgun kadınlar günü etkinliğine katılmıştım. Katılmak derken de öyle okul yolu üzerinde olduğundan ötürü ordan geçmek durumunda kalmıştım. Ama katıldım. Çünkü baya bekledim o alanda. Neyse etrafı izlemeye gözlemlemeye başladim. Kötü bir huy mu desem bilmiyorum ama etraftakilerin konuşmalarına bazen odaklanır baya dikkatlice dinlerim. O gün yine
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
İmza Tesellisi
Hüznün kaynağı geçmiş,korkunun kaynağıysa gelecektir. Kur'ân-ı Kerîm'de "Allahın velilerine korku ve üzüntü yoktur" buyurulur (Yunus,62).Onların acıları ve korkuları hayatlarını olumsuz etkilemez.Onlar acıları ve korkuları hayatlarını olumsuz etkilemez. Onlar acı ve kederlerin kaynağı olan akıllarını imanla
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine.
_Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri.
_Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar.
_Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
_İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır!
_Sessizce bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, gevezeden daha üstündür.
_Her ormanı boş sanma, belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.
_Hastaya şeker vermek günah olur, çünkü ona acı ilaç fayda verecektir.
_İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok
_Amacımız kendi hayatlarımızın efendisi olmak.
_Bizler, ruhani deneyim yaşayan insanlar değiliz. Bizler, insani deneyim yaşayan ruhani varlıklarız.
_Konuşmadaki biIgeIik ve dinIemedeki kibarIık ile ruhun hazineIeri ve kişideki ahIaki oIgunIuk açığa çıkar.
_Cahiller yola gelmez. Cahilleri yola getirmektense parçalamak daha kolaydır.
_Her şey
Hepimiz Gogol'ün "Palto"sundan çıktık. -Dostoyevski
Nikolay Vasilyeviç, erken yaşta kurduğu hayalini sonunda gerçekleştirmişti. Gogol'ün 19 yaşında Petersburg'a yolculuğu ona şehrin güzelliklerini görme fırsatı vermişse de devlet memurluğu yapıyor olması bürokrasinin ne kadar laubali, yolsuz, klimalı kahvehane gibi bir sistem olduğunu
"Ben hasta bir adamım...Kötü bir adamım. Suratsız bir adamım ben." diyerek kitaba giriş yapıyor Dostoyevski. Bu cümlede duraksayıp yapılan özeleştiriyi benimsemeye çalışmıştım.Evet bazen bizi niteleyen cümle de olabiliyor bu giriş.
Yeraltından Notlar'ı iki bölüme ayrılablir. İlk başta zihinsel bir çatışma, gelgitler ve
SERDENGEÇTİ’NİN MÜDAFAASI...
“Serdengeçti"de neşrettiğimiz “Bir Fakültenin İç Yüzü’’ başlığını taşıyan yazılarımızdan dolayı, evvelâ bu fakülte tarafından tard, sonra da mahkemeye verildik. Biz bu yazımızla bir vicdan borcumuzu yerine getirmiş bulunuyoruz. Bir suçlu sıfatıyla, Allah’ın huzuruna çıkmaktansa C. Savcılan’nın karşısına