İnsanın mantıklı bir hayvan olduğunu kim söylemişti? Bugüne kadar yapılmış marifetlerin en hatalısı bu. İnsan her şey olabilir ama asla mantıklı hayvan değildir. İyi ki de değildir.
Hayvan başı ile, insan sırrı ve aklı ile dirilir. Her kim yalnız başı ile (akılsız kafası ile) yaşarsa, ölüm ona olsun. Ama sır ve aklı ile yaşayanlar Tanrỉnın kerem sahibi olarak yarattığı insanlardır.
'' Arifin her bir sözünü duymaya insan gerek
Bu cihanda sanma kim hayvan olan anlar bizi
Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün
Katre nice anlasın umman olan anlar bizi ''
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Benliğimizi tümüyle tanıdığımızı kim söyleyebilir? Ben, bir başkasıdır. Hayvan, benliğimizdeki başkasıdır. Onda bulduğumuz, kendi karanlık, tuhaf ve tekinsiz tarafımızdır.
Önce atadam gibi bir melez hayvana ve sonra da insan binicinin bineğine dönüşen Hayvan, insana yolculuğunda eşlik etmektedir. Yolcu yürüyüşünde yalnız değildir; kah bineği olarak kah ona yol gösteren kah peşinde koşulan av olarak ya da başka bir deyişle gölgesi olarak
hayvan insanın hep yanı başındadır.
Yüz bin yıl önce, kim derdi ki bu büyük maymun cinsi aya gidecek, Michelangelo’yu, Mozart’ı, Shakespeare’i ve Einstein’ı doğuracak, insan haklarını, hattâ hayvan haklarını icat edecek?
Kim bir fidan diker veya tohum eker de bunların vereceği üründen bir insan, bir hayvan, bir kuş, Hatta yırtıcı bir hayvan yerse bu o kimse için sadakadır.
“Uzun zaman öncesini capcanlı korurken geleceği katiyen kaydetmemekte ısrarcı. Sanki benim için bir gelecek olmadığını yineleyerek beni uyarıyormuş gibi hissediyorum. Sürekli düşünüyorum da, gelecek yoksa geçmişin de bir anlamı yokmuş gibi. Odisseus’un seyahatini düşünüyorum, o da öyleydi. Odisseus kendi topraklarına dönerken nilüfer çekirdeği yiyen insanların adasına uğrar. Oradaki insanların nazikçe ikram ettiği nilüfer çekirdeğini yedikten sonra memleketine dönmesi gerektiğini unutur. Sadece bu da değil, adamları da unuturlar. Neyi? Amaçları olan “eve dönüş”ü. Memleket geçmişe aittir ama oraya dönüş planı geleceğe. Sonrasında da Odisseus tekrar tekrar unutmakla mücadele eder. Sirenlerin şarkılarından kaçar, onu sonsuzluk boyunca bir yerde alıkoymak isteyen Kalipso’dan da kurtulur. Sirenlerin ve Kalipso’nun istediği şey Odisseus’un geleceği unutup şu ana çivilenmesidir. Ama Odisseus sonuna kadar unutkanlıkla savaşarak geri dönüşünü planlar. Sadece bugünde kalmak hayvan misali yaşanan bir hayata gerilemek demektir. Tüm hafızasını kaybedene daha fazla insan denemez. Şu an, geçmişle geleceği bağlayan bir temas noktası sadece, ama şu anın kendisi tek başına hiçbir şey değil. Ağır demans hastasıyla bir hayvan arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. Yiyip sıçıp gülüp ağlayıp böyle böyle ölüme varılır. Odisseus bunu reddetmiştir. Nasıl? Geleceği hatırlayarak, geçmişe doğru ilerleme planlarından vazgeçmeyerek.”
Hazret-i Mevlânâ buyurur:
“Her kim edepten nasîbini almamışsa, o insan değildir. Çünkü insanla hayvan arasındaki fark, edeptir. Gözünü aç da Allâh’ın kitâbı olan Kur’ân-ı Kerîm’e dikkatle
bak! Göreceksin ki o, âyet âyet edepten ibârettir.”
İlim dallarının en şereflisi Allah’ın sıfat ve fiillerini bilmektir. İnsan ancak bunları bilmekle kemale erer. İnsanın saadeti de, celal ve kemal sahibi olan Allah’a yaklaşması da kemalatı sayesinde olur. Beden, nefsin bineğidir. Nefis de ilmin karargâhıdır. İlim insanın haybesi ve onu ayrıcalıklı kılan hususiyetidir. Çünkü insan onun için
Şu ölçüde bir kuşkuyu: "İnsan" denilen hayvan, "kasıtlı", "ihmal sonucu", "kazarâ", "ceza sorumluluğuna sahip" kav- ramları ve bunların zıt anlamlıları arasında çok daha ilkel bir ayırım yapmaya, böylece de cezaları belirlemeye başlamazdan önce, gerçekten de insan olmanın yüksek bir basamağına erişilmeliydi. Şimdilerde, öylesine belirgin, görünüşte öylesine doğal, hatta öylesine kaçınılmaz, adalet duygumuzun yeryüzünde nasıl ortaya çıktığını açıklamaya yarayan şu düşünce, hani, "suçlu cezayı haketmiştir, çünkü başka türlü davranabilirdi" diyen, gerçekten de, insanın yargılanmasının ve akıl yürütmesinin son derece gecikmiş ince bir biçimidir; kim bu düşünceyi yanlış yere başlangıca koyarsa, daha ilkel insan psikolojisini kaba biçimde yanlış anlamaktan suçlu olur.
İkincisi, bir lezzettir ki, insan o lezzet hususunda birta- kım hayvanlarla ortaktır. Baş olmak, galebe çalmak, istila etmek lezzeti gibi... Bu lezzet aslan, kaplan ve bazı hayvan- larda da mevcuttur.