Yavaş yavaş ölüyorlardı; bu açıkça belliydi. Düşman değildiler, mücrim değildiler, artık bu dünyaya ait değildiler; hastalığın ve açlığın yeşilimtırak bir kasvet içinde karmakarışık yatan kara gölgeleriydi onlar. Can çekişen bu figürler hava kadar özgürdü; neredeyse hava kadar da ince. Sonra, bakışlarımı biraz aşağıya indirince, elimin hemen yakınında bir yüz olduğunu fark ettim. Bir omuzdan aşağı uzanan kara kemikler ağacın gövdesine yaslanmıştı, gözkapakları yavaşça kalktı, çukura gömülmüş kocaman, bomboş, körlerinkini andıran, derinliklerinde yavaş yavaş ölen beyaz ışıltılar olan gözler bana baktı.”
Kitabın olay örgüsü ismine çok uygun olmuş. Sömürgeciliğin iç yüzünü anlatan güzel bir eser.
Denizcinin anlatımıyla karanlığın yüreğine yolcuk yapıyorsunuz. Bu öyle bir yolculuk ki sömürenin aydınlığı, sömürlenin ise karanlığı olmuş. İnsanın doymak bilmeyen para hırsına sahit oluyorsunuz .Teni kendinden farklı olan insanlara ,hayvanlara yapılan eziyetleri okurken üzülüyorsunuz. Buna rağmen çaresizliğe boyun eğmeyen denizcinin başarısı ise okuyucuyu mutlu edecek nitelikte.
Kısa ama etkileyici bir kitap.....