Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Evet bundan ne elde ettik? Bizler, gerçek anlamsızlığın figüranları, biz şehitlikten ne elde ettik? Ben ölümü sahnede en azından 30- 40 kez oyna­dım, ve sizler kadife koltuklarda ön sıralarda beni seyredi­yordunuz, benim ölümü oynamam doğal ve gerçek görü­nüyordu. Oyunla gerçek ölümün ne denli ilgisiz olduğunu bilmek ürkütücü.
Ben hoşnutluk ve iç ra­hatlığımı yıldızlara borçluyum, ki benim için sen bunların en güzelisin.
Reklam
Biliyor musun ki, tutku, acı demektir? Oysa gerçekten sanıyor musun ki, çoğunluğunun yaşadığı, görünüşte son derece güçlü, gerçekteyse son derece zayıf olan bu aşklarda bir acı var? Hayır, manevi aşk ebedîdir, çünkü bunu hisseden varlık ölümsüzdür. Birbirini seven ruhlarımızdır, bedenlerimiz değil.
Sayfa 68 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları II.baskıKitabı okuyor
Son mektuplarımda sana karşı soğuk bir eda hissettiğini söylemekte de haksız­sın. Üzüntülerimin nelerden geldiğini biliyorsun. O sebepler olmadığı zamanlar sana daima iyi mektuplar yazdım. Hal­buki senden iyi mektup aldığım pek nadir oldu. Nahit, tekrar ediyorum, benim seni düşünecek vaktim seninkinden daha çok. Hayatımdan şüphe etmen de manasız. Hayatımı bütün gerçekleriyle bilmeni çok isterdim.
Senin eğitim sırasında kullandığın son derece etkin, en azından benim üzerimde asla başarısız olmamış konuşma araçların şunlardı: Hakaret, tehdit, alay, haince gülümseme ve –tuhaf bir şekilde– kendine acımaydı.
Sayfa 14
reşit galip..
Türk aydınlanmasının Kuvvacı fedaisiydi. Rodos doğumluydu. İtalyanlar Trablus Savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos’u işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını yaşadı. Kayıkla Marmaris’e geçti, İzmir’e geldi. Bugün Swissotel Büyük Efes’in hemen karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi olarak eğitim veren Fransız
Reklam
Cesareti olmayan şair...
Sana bu son mektubu, Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için yazıyorum Pollyanna Son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak.
Bu mektup yüz yüze görüşmeden önce benden aldığın son mektup olacak. Ve bu bir aydır işsiz güçsüz olan gözler seni görecekler.
Ölülerimiz Nerede?
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma te­laşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dö­nemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor: " ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölü­sünü de vermiyorlar. " ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora­ da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtı­ğı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine top­rakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için piş­man oldu. Ah! etti ... " Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri... İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için. Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Vey­sel'in mezarını ... Ölülerimiz nerede? Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık. Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı te­pemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onla­ra mezar yeridir.
Sayfa 114 - İletişim Yayınları / 10. Baskı 2016, lstanbulKitabı okudu
Neyse ki bunda da istisnalar vardı elbette; çoğunlukla sessizce acı çektiğin, sevgi ve iyiliğin karşılarına çıkan her şeyin güçleriyle üstesinden geldiği ve doğrudan duygulandırdığı zamanlardı bu. Ama nadirdi bu, ancak olağanüstüydü. Mesela eskiden sıcak yaz günlerinde öğlen vakti yemekten sonra seni mağazada yorgunluktan dirseğini tezgaha dayamış biraz kestirirken gördüğümde; ya da pazar günleri kan ter içinde yanımıza yazlığa geldiğinde; ya da annem ağır bir hastalık geçirdiğinde kütüphaneye tutunup sarsılarak ağladığında; ya da geçirdiğim son hastalık sırasında usulca yanıma, Ottla'nın odasına gelip, ama eşikte durup beni görebilmek için yalnızca boynunu uzattığında, ama saygıdan yalnızca elinle selam verdiğinde böyleydi. Böyle zamanlarda yatağıma uzanıp mutluluktan ağlardım ve şimdi bunları yazarken yine ağlıyorum.
Reklam
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım.
Sana bu son mektubu, Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için Yazıyorum
Güldürdü.
Muş dağlarındaki kumandanımızın manasız bir mektubundan bahsediyorsunuz. Müsaade buyurunuz, size haber vereyim ki, Hanımefendi, ben de bu kişiden her gün hiçbir mana ifade etmeyen mektuplar alıyorum. Anlaşılıyor ki, bu kişi, son zamanlarda Türkçeden Fransızcaya tercüme işiyle meşgul olmaya başlamış. Alayın bir kumandanı ve Nuri Bey'in başarılarının afişçisi Fuat Bey (Salih Efendi size bu mevzuda eğlenceli izahat verebilir) bana bir mektup göndermiş ki, orada edebiyatçımızın şu güzel tercümesi var: "L'air de l'amour souftle dans la tete-Monsieur ou, moi ou." Bu, şu beytin tercümesi imiş: "Hevayi aşk eser serde Efendim nerde ben nerde."
Sayfa 57 - Madam Corinne’e Mektup (30 Eylül 1916)Kitabı okuyor
İçinde tüketicilerin barındığı dünya 'aradığınız her şey burada' mağazalarından birine dönüştü. Kültürse artık o mağazada bir reyona dönüşüyor. Bu mağazanın diğer reyonlarındaki gibi raflar sürekli yenilenen mallarla tıka basa dolu. Tezgahlar son ürünleri tanıtan reklamlarla bezenmiş. Onlar da reklamını yaptıkları atraksiyonlarla birlikte pek yakında ortadan kalkmaya mahkumlar. Mallar ve reklamlar aynı şekilde, eskiyi korumaya dair her tür arzuyu ya da isteği bastırıp yeni ürünlere arzu uyandırmak ve istek yaratmak üzere (George Steiner'in meşhur tespitiyle "maksimum etki yaratmak ve anında gözden düşmek" üzere) tasarlanıyor. Tüccar ve reklam yazarı, ürünlerin baştan çıkarıcı gücüyle kronik 'üstünlük kompleksini' birleştirmeye güveniyor ve müstakbel müşterilerini 'avantaj kazanmaya' ya da en azından 'moda akımı' takip etmeye zorluyorlar. Akışkan modern dünyanın 'yetiştirecek' bir 'halkı' yok. Onun yerine baştan çıkaracak müşterileri var.
Bugün milletleri yönlendiren ideallerin, onları karşıt yönlere savurduğu son derece açıktır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.