Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
pta “İzole Uyku Felci” ve Rem Uykusu Halk arasında “Karabasan” diye tabir edilen bu olay, tıp literatüründe “izole uyku felci” olarak adlandırılır. Peki, neden böyle korkutucu bir durumu yaşıyoruz? İzole uyku felci, uykuya dalarken veya uyanırken ortaya çıkan, istem dışı, anormal durumlardan biridir. Genelde REM uykusu esnasında meydana gelir. Uyku ile uyanıklık arasında gerçekleşen bu durumu daha iyi anlayabilmek için, REM uykusunu bir hatırlayalım. Uykumuz ortalama 90 dakikalık döngülerden oluşur. REM, bu döngünün son evresidir. REM “Rapid Eye Movement” Türkçede “hızlı göz hareketi” manasına gelir. Çünkü bu evrede gözler, göz kapağının ardında sağa sola hızla hareket ederler. Uykunun en derin halidir ve rüyaların büyük çoğunluğu bu evrede görülür. REM evresinde, kalp, akciğer gibi hayatî öneme sahip kaslar harici vücut, kısmi bir felç halini deneyimlemektedir. Bu evrede uyanmanız veya birini uyandırmanız, oldukça güçtür.
İbn Sina bize Buhara Sultanı’nın kütüphanesinin bir tasvirini bırakmıştır. Her biri kitap sandıkları ile tepeleme dolu ve her biri tek bir branşa- dil,şiir,hukuk,mantık,tıp ve benzeri- ayrılmış pek çok odadan mürekkep bir kütüphane,bir de her bir branşın üzerinde eserler ürettiği antik yazarlarının genel bir resmini görmeye olanak sağlayan bir katalog bulunduruyordu. Batı’da ortaçağın sonuna kadar buna benzer -ruhban sınıfının dışında herhangi biri elbette buna yaklaşacak bir şeye sahip değildi- şey yoktu. S.23
Reklam
Başkalarının test edilmemiş fikirleri üzerine kurulan inkiraz duyguları, jakobenlik, yeryüzünde tek tip insan görebilme arzusuna kapılan zihniyetin, bütün renkleri silip, ruhsuz bir dünyanın temellerini atabilme düşüncesinden kaynaklanan yönelişlerdir...
Bana çok eski bir belge yolladılar. Zamanımızın olayları ve savaşları üzerine kehanetleri içeren, uzun yıllar önce yazılmış alegorik bir belge. Genç bir bilim adamı Londra Kraliyet Kütüphanesinde bulmuş, eski tip büyük boy "Kehanetler Kitabı" "Prognasticationes", yazarı Johann Lichtenberg, 1528'de basılmış, Latince. Az rastlanır bir eser, dünyada tek denebilir. Puslu görüntülerle Avrupa'nın ve insanlığın geleceği anlatılıyor.
Sayfa 794 - Yapı Kredi Yayınları
Çağımızda kitle üretimi nasıl eşyaların tek tip olmasını gerektiriyorsa, toplumsal süreç de insanları tek tip olmasını ister ve buna "eşitlik" adı verilir
Bunca olumsuz özellik arasında Türklerin ve Osmanlı'nın erdemlerini de atlamıyordu yazarlarımız. "İmparatorluklarının büyüklüğünü, ruhlarının büyüklüğüne bağlıyorum" diyen Blount diğer pek çok nesnel yorumunu iltifat dolu sözlerle destekliyordu. Genel olarak bu tip eserlerde iltifata layık görülen özellikler hoşgörü, cömertlik, misafirperverlik, disiplin ve saygıdır. D'Arvieux Türkleri iyi, dürüst ve Türk (Müslüman) ya da Hıristiyan olduklarına bakmadan dürüstlüğe değer veren insanlar olarak tanımlar. Hıristiyanları kazıklamanın kanuna aykırı olduğunu düşündüklerini, yardımsever, dini bütün, dinlerine saygılı olduklarını ve eğer bir Hıristiyan'ı çok sevecek olurlarsa onu Müslüman yapmak için uğraştıklarını söyler.
Reklam
Nerede Çokluk, Orada Yokluk..
Zira kanda ilgilenilmesi gereken şeker miktarı çok artmıştır. Fakat burada ilginç bir biyolojik fenomen ortaya çıkmaktadır. İnsülinin kanda artması sürekli hale geldiğinde, hücreler artık insülinle ilgilenmemeye başlarlar. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, bir şeyin miktarı ne kadar artarsa ona karşı o kadar duyarsızlık oluşur. Hücreler insüline karşı büyük bir vefasızlık örneği göstererek artan insülini görmezden gelir ve insülin duyarsızlığı dediğimiz bir durum oluşur. İnsülin duyarsızlığından dolayı kandaki şekerlerin hepsi hücrelere alınamaz. Bunun üzerine şekerin hücrelere alınmadığını gören ve duruma oldukça bozulan pankreas daha çok insülin salgılamaya başlar. Pankreasın bu çabası sadece kısır bir döngü yaratır çünkü hücreler insülini sallamıyorlardır artık. Özetle, hücreler insülin hormonuna karşı duyarsızlaşır ve biz tıp dilinde bunu "insülin direnci" olarak tanımlarız. Pankreas çok fazla çalışır ve azami miktarda insülin üretir ama hücreler bu insülin sinyallerine cevap vermez. Sonuç, "tip-2 diyabet" dediğimiz şeker hastalığıdır. Sistem tümüyle bozulmuştur ve kan şekerini dengede tutabilmek, artık sadece ilaçlarla mümkündür
Doktor, 'yara'nın daire biçiminde olup olmadığına bakmaz. Çün kü daire biçiminde olmanın yara ile yara olma bakımından bir ilişkisi yoktur, daha genel bir açıdan ilişkisi olabilir. Doktor, bu yara yumuşak bir yapıya sahiptir, çünkü daire biçimindedir ve daireler en geniş şekillerdir, derse; söylediği tıbbi bir bilgi ifade etmez. Bu ifade, onun tıp bilgisi- ne değil, belki geometriyi bildiğine delalet eder
Çünkü Tonyukuk, satırın ilerleyen bölümlerinde, sesi gür ve sözü çok kişilerin arasından seçeceği kağan adayını belirlemek üzere bir atasözü ile durumu açıklamaya çalışır: Toruk bukalı semiz bukalı ırakda böŋ<r>eser semiz buka toruk buka teyin bilmez ermiş "Zayıf boğa ile semiz boğa uzakta böğürse, semiz boğa mı zayıf boğa mı olduğu bilinmezmiş." Tonyukuk, kağan seçme işinin kendisine verilmesinin ardından sarf ettiği bu atasözünde bir şeyler anlatmak istemiş, ancak yazıt üzerinde çalışanlarca türlü biçimlerde anlaşılmıştır. Tonyukuk'un dediğine göre, çıkardıkları seslerle hayvanların semiz veya zayıf; güçlü ya da güçsüz olduğunu anlamak mümkün değildir. Yani Tonyukuk'un hedeflediği kağan tipi, çok konuşan veya sesi gür çıkan, her işin içinden çıkan bir tip yerine, akıllı ve kahraman bir hanedan üyesi olmak zorundadır.
- Evet, biliyorum, normal ailelerde babalar çocuklarının tıp okuması için ısrar eder, oğullarsa devrim yapmayı hayal eder.
Reklam
İnsan ırkının bir üyesi olduğunuz için şiir okursunuz, insan ırkı da tutku doludur! Tıp, hukuk, bankacılık bunlar hayatı sürdürmek için gereklidir. Peki ya şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna hayatta kaldığımız şeylerdir!
Sayfa 36 - Bilge Kültür SanatKitabı okudu
Komutan; hiç tanışmamış olsalar bile, Kurt ailesinin hangi üyelerinin, hangi görevler konusunda yetiştirildiklerini, uzmanlık alanlarını gayet iyi biliyordu. Ak Kurtlar; çoğunlukla kadınlardan seçilir, kimya, tıp, psikoloji bazen de lojistik konularında sıkı eğitim alırlardı.
Avukatlar cinayet davalarında müvekkillerini aklamak için, olay anında hiçbir şey hatırlamadıklarını ve bunun da güya bir hastalık olduğunu iddia ediyor. "Öldürdü ama hiçbir şey hatırlamıyor," diyorlar. Tıp da onları destekliyor, düşünebiliyor musunuz general? Gerçekten böyle bir hastalık olduğunu, geçici cinnet denen bu hastalığın etkisindeki birinin yaptıklarına dair neredeyse hiçbir şey hatırlamayacağını, en çok yarısını veya çeyreğini hatırlayacağını söylüyorlar.
Çocuğun görmesi ve duyması için, yani ilk zihinsel yapısını oluştururken kullanacağı unsurları çevresinden toplaması için bu unsurları ele geçirebilmesi, onları "yakalayabilmesi" gerekir. Çocuğun belli bir işte ellerini kullanarak yaratıcı bir biçimde hareket etmesi gerektiğinde eline alabileceği şeylere ihtiyacı vardır. Yani çevresinde onu "hareket etmeye iten devindiriciler" bulunması gerekir. Fakat onun bu ihtiyacı, yaşadığı evde göz önüne alınmamıştır. Kendisini çevreleyen nesnelerin hepsi yetişkinlere aittir ve onların kullanımındadır. Çocuk için bu nesnelere dokunmak bile yasaktır. Çocuk gelişiminin bu hayati sorununa verilen tek yanıt "Dokunma!" emridir. Eğer çocuk bu tip yasaklı nesnelere dokunursa, azarlanır ya da cezalandırılır. Şayet bir şeyi yakalamayı başarabilirse, bir kemiği kaçırıp bir köşede kemiren ve kovulmadan önce bu kemikten az da olsa beslenmeye çalışan küçük, aç bir köpeği andırır.
Sayfa 84 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
Babası Petersburg’da değişik bakanlık ve devlet dairelerinde kendine iyi kötü dünyalık yapabilecek mevki ve makamlarda bulunmuş bir memurdu; buralar öyle yerlerdir ki, böylesi koltuklara ulaşabilen insanların ellerinden doğru dürüst bir iş gelmeyeceği açıkça görülmesine karşın uzun hizmet geçmişleri ve sahip oldukları unvanlar düşünülerek bunların işlerine son verilmez, böylece hem gerçekte olmayan, yalnızca onlar için icat edilmiş hayalî makamlara sahip olurlar, hem de onlara elden ayaktan düşecekleri yaşlılık günlerine dek yetecek altıyla on bin ruble arası, hiç de hayalî olmayan bir maaşa konarlar. Değişik gereksiz kurumların gereksiz üyesi, üçüncü dereceden memur İlya Yefimoviç Golovin de bu tip memurlardandı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.