Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ömer trhn

Ömer trhn
@Temelreis
14 okur puanı
Ocak 2019 tarihinde katıldı
Döngüyü yine burada da bir kez daha yenilemeye, hayatın çarkını bir kez daha döndürmeye, obur ölüme yeni bir ganimet yetiştirmeye karşı direnç vardı içimde. İstemiyordum. Yeri boş kalsındı.
Reklam
Thoreau, ABD'nin Meksika'ya karşı yürüttüğü emperyalist savaş sırasında konan nüfus başına ver­ giyi «ödediği dolar bir adam öldürmek üzere, başka bir adam veya tüfek satın almaya yaramasın» ge­ rekçesiyle vermeyi reddedince bir gece hapiste yattı. Kendisinden ondört yaş büyük olan ve bir çok özgür­ lükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan Ralph Waldo Emerson, telâşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiğinde aralarında şöyle bir konuşma­ nın cereyan ettiği anlatılır: «-Henry, neden buradasın ? » «-Waldo, sen neden burada değilsin ?»
Metropolün kadife eldiveni perefirin işkence hanelerinde dokunur

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Topluluk içinde başkalarının fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Yalnızlıkta kendi fikirlerine göre yaşamak kolaydır. Ama toplulukta bağımsızlığını koruyabilendir sadece takdire değer kişi.” (Ralph Waldo Emerson)
. Bu onun uyum sağlama kabiliyetini, değişen koşullara kendisini ayarlayabilme yetisini gösteriyordu, bunların yokluğu zaten hızlı ve korkunç bir ölüm anlamına gelirdi. Bu hırsızlık aynı zamanda, acımasız var olma mücadelesinde anlamsız bir engel olan ahlak anlayışının çürüdüğünü veya parçalandığını da gösteriyordu. Sevgi ve arkadaşlık kanunlarının geçtiği Güney'de özel mülke ve kişisel duygulara saygı göstermek iyiydi; ama sopa ve diş kanunlarının işlediği Kuzey'de böyle şeyleri hesaba katan aptallık etmiş olur ve Buck'ın gördüklerine bakılırsa, ayakta kalmayı başaramazdı.
Reklam
Yeni evde, yeni maaşı alarak oturmaya başladılar. Her zaman, herkeste olduğu gibi evde bir oda, maaş da ihtiyaçlarından beş yüz ruble kadar eksikti.
"Ah! Elbette, tuhaf tabii. Ama bir yandan da değil. Bana inanınız ki, bu yaşlardaki genç kızlar için okudukları şiirle­ rin iyi mi kötü mü, sahici mi yoksa uyduruk mu olduğunun hiç önemi yoktur. Dizeler onlar için susuzluklarını dindiren kadehlerdir , içindeki şaraba dikkat etmezler , çünkü daha içmeden sarhoşturlar
'Muhammed her zaman Evangelizm'in (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor. O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor. Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir. Burada hiçbir muamma ve sır yoktur.' Lev Nikolayeviç TOLSTOY
kanını kaynatan o tuhaf tatmin duygusunun bitmesini bekliyordu. Uykuya daldığında zihni çalışmaya devam ederdi ve şu anda da beyaz bilinmezlikte dolaşıyor, bitimsiz yollarda köpeklerle boğuşuyor, erkeklerin erkek gibi yaşadığı, zorlu işler yaptığı ve erkek gibi öldüğü rüyalar görüyordu.
“Yeni bir Karanlık Çağ’dayız. Yüzyıllar önce, Avrupa sefalet ve açlık içindeydi; halk bir araya sıkışmış, günaha batmış ve ümitsizdi. Tıpkı Tanrı’nın yıldırım göndermesini bekleyen, ölü ağaçların boğduğu sık bir orman gibiydiler. Bu kıvılcım sonunda ateşi yakacak, alevler yayılarak ölü ağaçları temizleyecek ve sağlıklı köklere bir kez daha gün ışığını getirecekti. Ayıklama Tanrı’nın doğal emridir. Kara Ölüm’ün ardından ne geldiğini kendinize sorun. Cevabı hepimiz biliyoruz. Rönesans. Yeniden doğuş. Her zaman böyle olmuştur. Ölümün ardından doğum gelir. Cennete ulaşmak için insanın cehennemden geçmesi gerekir. Usta bize bunu öğretti. Buna rağmen gümüş saçlı cahil bana canavar mı diyor? Geleceğin matematiğini hâlâ anlamıyor mu? Getireceği felaketleri? Ben Gölge’yim. Ben sizin kurtuluşunuzum. Ve o yüzden bu mağaranın derinliklerinde durmuş, yıldızları yansıtmayan lagünün üstünden dışarı bakıyorum. Bu batık yerde, cehennem suların altında yanıyor. Yakında alev alacak. Ve bu gerçekleştiğinde, yeryüzündeki hiçbir şey onu durduramayacak.”
Reklam
günahı yasaklamayan, güç eline geçti mi, emreder günahı.
- Hiç boks maçına gitmediniz mi? İlk önce bakamayız bile! Sonra birdenbire heyecanlanırız, bir tarafı tutarız. Bir an evvel, kâfi derecede kuvvetli olmamasına kızarız, haykırırız. Haydi! deriz, daha kuvvetli! Daha müthiş! deriz ve öyle olmadığı için üzülürüz. Fakat hangimiz o esnada o adamın yerinde bulunmayı isteriz? Hiçbirimiz, değil mi? Bunlar da öyle işte… Mücadeleyi bizim tarafımızdan seyrettiler. Ve bizi alkışladılar. O anda çok samimî idiler. Fakat şimdi siz, “ringe buyurun!” deyince iş değişti. Burada kendi menfaatleri, kendi emniyetleri var!
-"Ölümün yüksek buyruğuna boyun eğse de bedenlerimizin tümü, Yaşamayı sürdürür tüm sonsuzluk boyunca ruh, Çünkü yalnızca o tanrılardan gelir. "
"yiğit ellerinde kırılan kılıcını çocukları yeniden dövecek."
V aat edilmiş Topraklardan bir miktar yanında taşıyacak; kimi kafasında, kimi kollarında, kimi kazandığı servetinde.
çünkü her türlü ihtimal düşünüldü. Bu kadar hata yapan, tedirginliğe, rahatsızlığa ve yıkıma yol açan, kendisine azap çektirmiş ve neredeyse kendisini yok etmiş birisi, yine hata yapacak, tedirginliğe, rahatsızlığa ve yıkıma yol açacak, kendisine azap çektirecek ve neredeyse kendisini yok edecek­ tir. Oysa sonuçta hiçbiri fark etmez.
Reklam
Doğada her zaman olduğu gibi, zayıflamış unsurların üzerine saldırılır; kanlan emilir, öldürülür ve yok edilirler. İnsan toplumu da bu açıdan en alçak, zira en sinsi ola­ nıdır. Yüzyıllar bunu hiç değiştirmemiştir, tersine, yöntemler daha da inceltilmiş ve dolayısıyla daha da korkunçlaşmış, daha da alçaklaşmıştır, ahlak bir yalandır
. Sonunda kendi başarısızlığına âşık oldu, hatta vuruldu, diye düşündüm, kendini bu başarısızlığının içine, kendi sonuna kadar gömmüştü. Gerçekten de onun kendi mutsuzluğu içinde mutsuz olduğunu söyleyebilirim, ama mutsuzluğunu ansızın kaybedecek ya da bir anda elinden alınacak olsaydı, daha da mutsuz olurdu, bu da öte yandan onun aslında mutsuz olmadığının, mutsuzluğu nedeniyle ve mutsuzluğu ile de olsa mutlu olduğunun kanıtı olurdu, diye düşündüm. Birçok kişi, mutsuzluğun derinliklerine battığı için aslında mutludur, diye düşündüm ve kendi kendime Wertheimer'in herhalde aslında mutlu olduğunu, çünkü mutsuzluğunun hep bilincinde olduğunu, mutsuzluğundan sevinç duyabildiğini söyledim.
Ah Sayın Peder, ne kadar da iyisin, Issız köşemde diz çöker dua edersin. Billy Budd gibilerine değer mi dersin? Bak, şaşırmış yolunu lombardan sızan ay, Kılıçların ucunda keskin ışığı, Köşeme kadar gelen, gümüş dolduran ay. Son günüm ağarırken solacaksa ışığı, Asılır sallanırım en yukardan aşağı. Hüküm gömleğidir giyilen, ipteki benim beden, Seren ucunda inciyim yarın pek erkenden. Güverte hıncahınç, ayakta herkes, seherdir, Aç karnına yolculuk sahiden de beterdir; Bir lokma peksimet revadır er gitmeden. Başlar çevrilecek gövdeden, ipten, ilmekten, Arkadaşlardan biri son yudumu verecek, Kimbilir kim yağlı urgana beni çekecek. Yazık, ne selâm, ne düdük, yısa çördek!173 Buğuludur gözlerim rüya görmekten... Trampete vurunca sayıları bir bir say. Çak urgana baltayı, gök kubbeye kay. Dostlar bana söz verdi yeni kefen dikmeğe, Yanaklarım gül pembe, levent gider ölmeğe. Derim deniz almadan elleri sıkmak var, Hamağımla bağlandım, derinlerde helal var. Kulaç kulaç inerim, ne bilirim uyudum, Gevşetin bileğimi, sıkıyor prangalar, Çevresinde başımın döner yosun balçıklar.
Fakat asıl yanılgı üretim ve idare sorunlarının birtakım görkemli yapıların kurulmasıyla çözüleceğini düşünmektir
durumunda etkili olabilecek, toplumsal niteliğin sonuç ürünleridir. Toplumsal değerlerin doğru olması için bireysel değerlerin doğru olması gerekir. Dünyayı düzeltmenin yeri ilk olarak kendi yüreğimiz, kafamız ve ellerimiz ve sonra onlardan çıkan iştir. Başkaları insanoğlunun yazgısını düzeltmekten söz edebilir.
Reklam
VLADİMÎR: Çizmelerin diyorum, ne yapıyorsun çizmelerinle? ESTRAGON: (çizmelere bakmak için dönerek). Orada bırakıyorum onları.(Bir an.) Başka biri gelir, tıpkı...tıpkı...benim gibi, ama ayağı daha küçük, o zaman mutlu edecek onu bunlar. VLADÎMİR: Ama çıplak ayakla yürüyemezsin! ESTRAGON: İsa yürüyordu. VLADİMÎR: îsa. İsa'nın ne alakası var bunla? Kendini isa'yla karşılaştırmayacaksın herhalde! ESTRAGON: Bütün hayatım boyunca kendimi onunla karşılaştırdım ben. VLADÎMİR: Ama onun yaşadığı yer sıcaktı, kuruydu! ESTRAGON: Evet. Hem de insanları hemencecik çarmıha geriverirlerdi. Sessizlik.