Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
* Gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı, ilan edilmemiş de olsa, doğa gereği bir savaşı vardır. * Kendi kendini yenmek zaferlerin en başta geleni ve en güzelidir, kendine yenilmek ise bütün bozgunların en çirkini ve en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir. * İçimizde haz ve acı dediğimiz,
Eyvah!.. Şimdi yatacağız ha!.. Beraber mi? Tabii beraber... Sanki buraya gelirken bunu bilmiyor muydum? Bilerek ve isteyerek geldim. Neden korkuyorum?.. Senelerden beri hiçbir insanla birlikte yatmamıştım. Fakat bu başka... Beni kollarının arasına alacak ha? Sonra güzel dudaklarını yakından, ta yanı başından göreceğim... Hatta öpebileceğim... Evet... Hem nasıl öpeceğim... Aman yarabbi, ne kadar utanmazca şeyler düşünüyorum... Neden utanmazca olsun... Ben artık bir kadın sayılırım... Bir kadın böyle şeylerden utanır mı? Onun halinde bir heyecan görmüyorum. Acaba aynı şeyleri düşünmüyor mu? Belki de odasının hali onu mahçup etti ve şaşırttı. Fakat bu dağınıklığın ne ehemmiyeti var? Ben her şeyi bilerek geldim. Yarın her şeyi düzeltirim. Ben onun temiz ve tertipli karısı olacağım... Ne demek? Karısıyım. Fakat nikâh olmadık ki... Ah, bu yaptığım hiç doğru değil... Herkesin nasıl ağzında dolaşacağım?.. Fakat herkesten bana ne demiştim!.. Öyle ya, bana ne!.. Sonra nikâh da oluruz... Olacağız tabii. Fakat bu anda bu nasıl söylenir? Aklına neler gelir?.. Bunu sonra düşünürüz...
Sayfa 112Kitabı okudu
Reklam
Türkiye Birincisi Asla yeterince iyi olamadım. Aileme, anneme babama, onların bana harcadığı paraya layık olamadım. Hayır, serseri değildim, geri zekalı da değildim, bir amacım da vardı ve bunu gerçekleştirmek istiyordum. Çalışkan olmak... istiyordum. Çalışkan olmak için oturup çalışmak lazım ben de biliyorum, söyledim ya geri zekalı değilim.
"Böyle şeyler duymuştum. Bazı kitaplarda böyle şeyler okumuştum, sonra evinize bakınca kitaplar gerçek oldu. Ama asıl ne diycem, bu hoşuma gitti. Bunu ben de istedim. Şimdi de istiyom. Bu evde sizin soluduğunuz havayı solumak istiyom. Herkes bağırmadan temiz temiz konuşuyo, insanların düşünceleri temiz; kitaplarla, resimlerle, güzel şeylerle dolu bir ev. Benim soluduğum havada çok çalışmak var, ev kirası var, kavga ve demlenme var. Herkes bunları konuşur. ..."
sinema bileti seni terk etmiyor mesela, kitaplar üzmüyor, aldığın kazak seni aldatmıyor. insan yalnızlığa alıştığında da onun elinden tutan şeyler var; onu hayata bağlayan, sevindiren, heyecanlandıran... sonuç olarak yalnızlığa alışmak hem güzel hem de kötü bir şey. ama emin olduğum tek şey var, o da arayıp zar zor bulduğum bir kazak kadar "bana yakışan", bir sinema bileti gibi "çok özel", dört gözle beklediğim bir kitap gibi "çok anlamlı" değilsen; ben böyle de mutluyum zaten...
46 yaş fark biraz fazlaymış.. Ama tabi herkesin özel hayatı.
Böcüm'le birlikteyiz. Böcüm, iki yıllık sevgilim. Yirmi beş yaşında. İkimizi görenler bana "Kızınız mı?" diye soruyor­lar. Aramızda kırk altı yaş var... Belki bu benim son güzel çılgınlığım. Hal ü keyfiyet işte böyle. Şimdi evde yalnızım. Böcüm, her sabah erkenden ve hergün öğleye dek İngilizce kursuna gidiyor. Bir yıl gide­cek? Sonra? Üniversiteye... Keyifliyim. Yaşamımın başka yönlerinden terslikler çıkmazsa, artık iyi çalışabilir, güzel şeyler yazabilirim. Belki de, çok kez olduğu gibi, sevi konusunda yine kendi­mi aldatıyorumdur. Böcüm'ün adı "N...".
Sayfa 108 - Düşün Yayıncılık, 1995Kitabı okudu
Reklam
~ Pencereden gördüğümüz gece, dışarıdaki katı gerçekliğin çizgilerini muğlaklaştırır. Karanlıkta hiçbir şey birbirinden kesin sınırlarla ayrılmaz. Siyah ve beyaz ortadan kalkar. Kesin yargılara varamaz insan. Gün ışığında insan tüm cevapları bildiğini ve her şeyi olduğu gibi görebildiğini zanneder. Oysa gökyüzü karardığında, önyargılar yumuşar,
Panama YayınlarıKitabı okudu
O kadar çok huzursuz ve kendini sevmeyen var ki şu dünyada,
bu insanların büyük bir çoğunluğu kendilerine olan nefretlerinin hıncını diğer insanlardan çıkarıyor. Yani çevrende olup biten şeylerin büyük bir kısmı bunu yapanların kendisiyle ilgili. Ben, kendi çevremde olan bitenleri değerlendirirken, hep kendime şunu soruyorum: Bunu yapan kişi acaba neler yaşadı da böyle oldu, neler hissetti de böyle şeyler yapıyor? Bu soruyu sorduğum zaman, o zehirli sözlerin bana ulaşmasından önce onları filtreden geçirerek bana ciddi zarar vermelerini engelliyorum.
Sayfa 106
limon, sen böyle uzun şeyler paylaşmazdın?
. . HIRSIZ Vaktiyle hırsızın biri, bir bahçedeki en güzel meyve ağacına çıktı; ama meyvelerin olmuşlarına uzanamadı. Dalları silkerek meyveleri yere dökmeye başladı. Bahçe sahibi durumu görünce, koşarak ağacın yanına gelip adama bağırdı: “Hey utanmaz herif, ne yapıyorsun? Kimsin? Bütün meyvelerim yere döküldü. Allah’tan korkmaz mısın?
Geçtiğimiz günlerde Londra' da bir kongreden dönüyordum, bir İngiliz gazetesi aldım. O kadar güzel bir şey yapmışlardı ki hayranlık duydum, '' keşke bizim gazetelerimiz de böyle bir şey yapsa'' dedim. İngiliz toplumunun en başarılı altmış kişisi diye bir liste yapmışlar. Bu listede ilim adamları, aktristler gitmiş yoksul mahallesinde bir merhamet eyleminde bulunmuş, başka insanlar için toplumsal duyarlılık faaliyetleri düzenlemiş, insan ve tabiat için cansiparane çalışmış insanlar var. Altmış insan da toplum için bir şeyler yapmış, kamusal iyinin ve merhametin peşinden koşmuş. Neden başarı öyküsü olarak merhameti yaygınlaştırmayı koymuyoruz insanların önüne? Neden merhametli insanları, insanlığa hizmet eden insanları başarılı saymıyoruz? Neden sadece kendine hizmet etmiş olan insanlar daha başarılı kabul ediliyor? İşte bizim top yekün bir dünya görüşü tazelemesine ihtiyacımız var. Merhamete daha saf, daha güzel bir nazarla bakabilmek için lütfen alıcılarımızla oynayalım.
Sayfa 80 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Bir zamanlar Silvan’da Şafi isminde bir adam vardı. Camcıydı. Dükkân sahibi olmak önemli, camcılık da nispeten teknoloji gerektiren bir işle meşgul olmak gibiydi. Camcı Şafi, bir gün Silvan’a Anadolu’dan gelen bir Türk öğretmen kadına âşık oldu. Fakat aşkına beklediği karşılığı bulamadı. Reddedilme sebebi her ne ise onu ortadan kaldırmaya azmetti.
Korkunç bir şey değil mi, bir kadının çevresine bakıp, evlenmiş kadınları görmesi, kimlerle evlendiklerini bilmesi, onların yaptığını yaparak kendi vücudunu da ruhunu da mahvetmek zorunda kalacağını görmesi! İnanın bana, bir hayata katlanıp görevlerini yerine getirmek için insanın her şeye boyun eğmesi gerektiğini düşünmesi bile cesaret işi. Her kadın yapamaz bunu. Sonra zaman akıp gider, yıllar yılları kovalar, gençlik uçup gider, bununla birlikte güzel şeyler de var bizlerde ama bir şeye yaradığı yok bunların, her gün biraz daha ölen şeyler, bunları birtakım budalalara, küçük gördüğünüz insanlara vermek zorundasınız!.. Sonra kimsenin de anladığı yok sizi! Sanki bir muammayız insanlar için. Haydi diyelim ki, bizleri anlamsız ve acayip bulan erkekler için bu böyle olsun. Ama bizden yaşlı kadınlar anlamalı değil mi? Onlar da bizim gibiydiler bir zamanlar, anımsamaları yeter. Ne gezer... Hiçbiri el uzatmaz genç kıza, annelerimiz bile tanımaz bizleri, tanımaya da çaba göstermezler hiç. Bütün düşünceleri bizi evlendirmektir. Alt yanı, ister yaşa, ister öl, canının istediği gibi işini yoluna koy! Toplum bizi tümüyle bir yana itmiştir. .
Sayfa 185 - Yapı Kredi yayınlarıKitabı okudu
Sokrates
Hippias! Sevgili dostum. Sen kurtulmuş ve mutlu bir insansın. İnsanların bilmeleri gereken şeyleri biliyorsun ve söylediğin şekilde bu bildiklerini çok iyi bir biçimde uygulamaktasın. Fakat benim kötü bir kaderim var ve bu nedenle de sürekli yoldan çıkıp şaşırıyorum. Sizin gibi bilge insanlarla karşılaştığım zaman bu şaşkınlığımı gösteriyorum ve sürekli olarak eleştiriliyorum. Çünkü sen şimdi söylediğin şeyleri benim için söylüyorsun. Değersiz boş ve aptalca işlerle ilgilendiğimi ifade ediyorsun. Ancak sana inanarak senin dediklerini yaparsam, yani güzel bir konuşma yapmak, bir mahkemeye ya da bir toplantıda amaca ulaşmanın temel şey olduğunu ifade ettiğimde, başkaları ve özellikle de sürekli olarak söylediklerimin aksini ispatlamaya çalışan o kimse bana çok kötü şeyler söylüyor. Bu adam hem benim çok yakınım, aynı evde yaşıyoruz. Evet her ne zaman evime gitsem ve benim güzelin kendisinin ne olduğunu bilmediğim apaçık ortadayken yine de güzel şeylerden söz etmeme kızıyor ve bu durumdayken halen utanıp utanmadığımı soruyor. "Sen güzelin ne olduğunu bile bilmiyorsun, buna karşın bir konuşmanın ya da başka bir şeyin güzel olup olmadığını nasıl bilebilirsin? Durum böyleyken halen yaşamanın ölmekten daha iyi mi olduğunu sanıyorsun?" diyor. Evet tam da bu böyle, hem o hem de sen beni küçük görüp eleştiriyorsunuz. Ancak yine de tüm bu duruma katlanmalıyım çünkü bundan da belli yarar sağlayacağım. Hippias! Her ikinizle olan konuşmalarımdan bir sonuca vardım. Evet artık güzelin zor olduğuna dair sözün anlamını bildiğimi sanıyorum.
Ah biz büyükler...
Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz, asla önemli şeyleri sormazlar. Arkadaşının sesinin nasıl olduğunu? Hangi oyunları tercih ettiğini? Kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını? Hiçbir zaman sormazlar. Kaç yaşında? Kaç erkek kardeşi var? Babası kaç para kazanıyor? gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları öğrenince onu tanımaya başladıklarını düşünürler. Onlara, ‘Pembe tuğlalardan yapılmış güzel bir ev gördüm, pencerelerinin kenarında sardunyalar, çatısında güvercinler vardı,’ diyecek olsanız, böyle bir evi hayal bile edemezler. Onlara, ‘Yüz bin frank değerinde bir ev gördüm,’ demeniz gerekir. O zaman, ‘Ah, ne kadar güzel bir ev!’ diyeceklerdir.
Çorak bir arazi mi gördün bilki Yahudi geçmiştir.
(Hristiyanlığı bozan yahudi vezir. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.) Taassub yüzünden hıristiyanları öldüren yahudi pâdişahın hikâyesi • Yahudiler arasında, Îsâ düşmanı ve hıristiyanları öldüren zâlim bir hükümdar vardı. 325 • Halbuki peygamberlik zamanı ve nöbeti Hz. Îsâ'ya gelmişti. Mûsâ devri geçmişti. Öyle olmakla beraber o
Sayfa 33 - ÖtükenKitabı okuyor
1.418 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.