Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ulusa sadakatle hizmet edecek yetenekli ve itaatkar vatandaşlar yetiştirmek için okullar kuruldu. On sekizine ulaşan gençler yalnızca vatansever olmak için değil, komutanların emirlerini okuyup bir sonraki günün savaş taktiklerini düzenleyebilmek için de okuryazar olmalıydı. Topların menzilini hesaplamak ya da düşmanın şifrelerini kırabilmek için matematik bilmeleri; telsiz kullanabilmeleri, tank sürebilmeleri ve yaralı yoldaşlarına bakabilmeleri için elektrik, mekanik ve tıp alanlarına da bir miktar hakim olmaları gerekliydi. Ordudan ayrıldıktan sonra da katip, öğretmen ve mühendis olarak uluslarına hizmet etmeleri, bol bol vergi ödeyip modern ekonomiyi kurmaları bekleniyordu.
Tavla Oyununun Hikâyesi
“6. yüzyılın sonları, Hint imparatoru Pers imparatoruna satranç oyunu hediye gönderiyor. Yanında da bir not: "Kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. İşte hayat budur." Pers imparatoru Nevşiyan da çağırıyor en alim veziri Buzur Mehir'i, oyunu çözmesini ve yeni oyun icat etmesini istiyor. Zaman kavramından ilham alan vezir, gece gündüz uğraşarak icadını sunuyor şahına: 4 köşesi mevsimleri, karşılıklı 6'şar haneyle yıldaki 12 ayı, pulların toplam sayısı 15 gece- 15 gündüzle aydaki 30 günü, siyah-beyaz taşlarla gündüzü ve geceyi, karşılıklı 12'şer haneyle de günün 24 saatini simgeliyor. İçine yazılan bir notla tavla gönderiliyor Hint imparatoruna: " Evet, kim daha çok düşünüyor, kim daha iyi biliyor, kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. Ama biraz da şanstır, işte hayat da budur…”
Reklam
Şu günler...
Birden dayanılmaz bir yor­gunluk duydu. Kaç günün uykusuzluğundan çırpınmala­rından batıp çıkma çalkantılarından gelen gerçekten dayanılmaz bir yorgunluktu bu.
Sayfa 268 - Tekin Yayınevi, 8. Basım, 2001.Kitabı okudu
"Bartu... Ocak ayının hangi günündeyiz?" "Sanırım on ocak. Neden sordun?" "Bugün senin doğum günün olsun. Tam da düşündüğün gibi kış mevsimi, karlar yağıyor ve soğuk. On ocak senin doğum günün olsun." "On ocak... Doğum günüm olsun. Sanırım en çok bu tarihi sevdim."
Sayfa 824Kitabı okudu
Çok derinlerde bir yerde gene de bir kuşku vardı aslında: Ya Tanrı varsa? Binlerce yıllık uygarlık tarihi, intiharı tabulaştırmış, tüm dinler bunu yasaklamıştı. İnsanoğlu yaşam mücadelesi vermeli, boyun eğmemeli, üremeli ve üretmeli. Toplumun çalışacak birilerine ihtiyacı var. Bir çift aralarındaki aşk bitmişse bile birlikte kalmak durumundadır, her ülkenin askerlere, politikacılara, sanatçılara gereksinimi vardır. "Tanrı varsa -ki ben olmadığına gerçekten inanıyorum- insan aklının sınırları olduğunu da bilir. Yoksulluğu, haksızlığı, açgözlülüğü, yapayalnızlığı, bütün bu karmaşayı o yaratmadı mı? Mutlaka çok iyi niyetlerle girişmiştir bu işe, ama sonuçlar bir felaket. Tanrı varsa bu dünyayı erkenden terk etmeyi seçen yaratıklara karşı cömert davranacaktır, hatta bizi burada vakit harcamaya zorladığı için özür bile dileyebilir." Tabuların, boş inançların canı cehenneme! Pek dindar olan annesine soracak olsanız, Tanrı'nın, geçmişi, şimdiki zamanı, geleceği bildiğini söyleyecektir. İyi ya, onu bu dünyaya gönderirken, günün birinde intihar edeceğinin de kesinlikle bilincindeydi öyleyse. Dolayısıyla bu intihar, onu şaşkınlığa, şoka uğratmayacaktır.
Sayfa 20
Sonsuza değin ayrılmak üzere el sıkışalım, tüm yeminlerimizi yok edelim, ve günün birinde gene karşılaşırsak, eski sevgimizden bir tek zerrenin kaldığı ne senin yüzünden anlaşılsın, ne benimkinden. Michael Drayton
Reklam
"Âd kavminin kardeşi (Hud'u) an! Hani o, Ahkâf denilen yerde kavmini uyarmıştı. Ondan önce ve sonra da nice uyarıcılar geçmiştir. Hud kavmine şöyle demişti: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Çünkü ben sizin için büyük bir günün azâbından korkuyorum.' " ••Ahkâf, 46/21
Sayfa 206Kitabı okudu
Bugünkü kanıtlar evrenin büyük bir olasılıkla sonsuza dek genişleyeceğine işaret ediyorsa da, şundan da eminiz ki, evren günün birinde çökecekse bile, en azından on milyar senedir genişlemekte olduğundan, bu, on milyar seneden önce gerçekleşmeyecektir. Bundan boş yere endişelenmemeliyiz: o zamana dek insanoğlu Güneş Sistemi'nin dışında koloniler kurmamışsa, sönen güneşimizle birlikte çoktan yok olup gitmiş olacaktır!
Benim hesabıma göre günün tarihi 36 Aralık 1984, yani yeni bir yıla girdiğim falan yok.
dünyanın her ülkesinde milliyetçiliğin, milli kimliğin ortaya çıkışı ve kabul edilişi kendine özgü şartlarla, gelişmelerle olur. fransız'ın milli kimliği doğrudan doğruya fransa krallığı, fransa birliği, fransız ihtilali gibi olaylara bağlıdır. italya'nınki (irredantizm) birleşmedir. türk'ün milli kimliği ise imparatorluğun parçalanması sırasında kan, barut, ateş, ter ve gözyaşıdır. yani kaç asırdır oturduğu rumeli'nin köylerinden birkaç günün içersinde sökülüp atılması, perişan olması, yollarda ölmesi, mahvolmasıdır. kuşkusuz balkan muharebesi feci bir olaydır. biz söz konusu savaşları kitaplardan şöyle bir okuyup geçiyoruz. ama aslında sonuçları itibariyle tarihteki etkisi çok daha derindir. öyle ki daha öncede belirttiğim gibi balkan savaşlarıyla türkiye sadece imparatorluğu değil, anavatanının önemli bir parçasını kaybediyor
Sayfa 28 - 29-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Reklam
Sonuna kadar okuyun
İnfazın yapılacağı yere doğru yolda giderlerken Melikşah "atası"na sordu: - Sence daha ne kadar yaşarsın? Cevap verirken Nizam'ın kılı bile kıpırdamadı: - Uzun, çok uzun süre. Sultan ne diyeceğini şaşırdı: - Haydi bana karşı kibirli davranıyorsun diyelim, ama Allah'a karşı bu kibir de ne oluyor? Ağzından böyle laflar
Sayfa 125 - YKYKitabı okudu
Daniel'in büyük bir fikri daha vardı. Tanrı onlara sonun yaklaştığını göstermek için Mesih adında çok özel bir gizli ajan gönderecekti. Mesih onları nihai saldırı için hazırlayacaktı. Mesih "kutsal yağ sürül­müş kişi" anlamına gelir. Geçmişte Yahudiler kendi­lerini yönetmesi için bir kral tayin ettiklerinde onun Tanrı'nın hizmetkarı olduğuna dair bir işaret olarak başına yağ sürmüştü. Daniel, İsrail halkına zamanın ve çekilen acıların çok yakında son bulacağını söy­lüyordu. Sonun yaklaştığının işareti de Mesih'in ge­lişi olacaktı. Ancak Mesih dış uzaydan gelmeyecekti. Gökyüzünden yere inmeyecekti. Kendi aralarında yaşayan biri olacaktı. Günün birinde ortaya çıkacaktı, kimliği deşifre olacaktı. Belki de halihazırda bura­daydı - bu nedenle gözünüzü dört açın! Böylelikle Daniel, İsrail halkına bir süre sonra acılarının sona ereceğini ve Tanrı'nın onların gözdeki gözyaşlarını sileceğini söyleyerek umut aşıladı. Halk gözünü dört açıp Mesih'i beklemeye başladı. Ama Mesih hiçbir zaman gelmedi. İşler daha da kötüye gitti.
İnsanlar doğal olarak dış etmenler ve tesadüflerden etkilenir ama günün sonunda her birimiz özgürlüğün büyülü rüzgarı­na kapılır ve kendi adımıza karar veririz.
Sayfa 293Kitabı okudu
1.413 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.