"Mearic suresi dördüncü ayette Kıyamet Günü'nün elli bin sene uzunluğunda olacağını okudum. İrkildim, yüzüm düştü. Doğru mu görüyorum dedim, bir daha okudum. Mealin Arapçasına da baktım; 'Fi yevmin, kâne mikdaruhû hamsine elfe senetin,' diyor. Doğru okuyordum yani.
Bir sıkıntı bastı yüreğimi. Altmış yetmiş senelik ömürde bir anlık mihnetlere dayanamayan kalbim, elli bin seneye, hem de 'göklerin eriyip bakıra, dağların atılıp rengarenk yüne dönmesine, gözlerin fal taşı gibi açılmasına' nasıl dayanacak?" dedi iki gözü iki çeşme Feride.
Dedim, "Dur hele bir araştıralım, gel otur şöyle, üzülme hemen."
Araştırıyorum. Ayetin açıklamalarına bakıyor ve görüyorum ki Kıyamet Günü'ndeki elli bin senelik zaman kâfirler topluluğu içinmiş. Rivayetlerde Kıyamet Günü'nün uzunluğunun herkesin imanına ve ameline göre değişeceği yazıyor.
Mü'min için Kıyamet Günü'nün farz namazı eda etme süresinden daha hafif olacağı müjdesini de Peygamberimizden okuyunca Feride'ye koşup durumu izah ettim. Gözyaşlarını silip heyecanlandı; "Sahi mi?" dedi, tebessüm etti. Heyecandan, az kalsın boynuma sarılacaktı.
"Dur heyecanlanma. Bu müjdenin hayatında devam etmesini ve bir sonsuzda bu tebessümle uyanıp yüzünün az önceki gibi düş- memesini istiyorsan unutmaman gereken bir şey var:
İmanın ve amellerin..."