Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Her birimiz eski bir yaşamın tekerrürüyüz. Yaşam, kendisini doğum aracılığıyla kurabildiği için daima bir tekerrürdür. Herhangi bir kökenin olması mümkün değildir; yaşam daima bir önceki yaşamın yeni bir halidir. Bu sebeple de canlıların kökeni üzerine tartışmalar aporetik ve paradoksaldır. Her yaşam, bir tekrar olduğundan geçmişle muğlak bir ilişki içindedir. Geçmişin hem sembolüdür hem de onun içindekileri kapsar. Geçmişi kendi içinde barındırır ve onun bedenlenmiş ifadesidir. Fakat bu ifadedeki geçmiş yalnızca hafıza ve hatıra anlamına gelmez, farkı bir yere taşınmış, yeniden inşa edilmiş, keyfi olarak biçim değiş tirmiş bir geçmişten söz ediyoruz burada. Aynı sebeple, tüm yaşamın sembolik bir mahiyeti vardır. Kaldı ki bu, sözlü dilin ortaya çıkışından önce de böyleydi: Her yaşam, kendi bedeni içinde, hâlihazırda dildir. Anatomik ve fizyolojik formları, gösterge statüsüne sahip bir şeye dönüştüren ise doğumdur.
Sayfa 15
25 Mart 1974
Bireye ne oluyordu? Yahya Kemal kendisinc soru sorulmasından hoşlanmazdı. O, geleneği temsil ediyordu. Onunla tartışılamazdı. Kendisinc bir toplantıda genç bir adam soru sorunca yanındaki. ınc dönerek, 'Kim bu adam?” demişti. Osmanlı gosterişi sevmiyordu. Kuçuk saraylarda, ahşap evlerde oturuyordu. Tiyatroyu soytarılık, resmi küfür sayıyordu,
Reklam
Kendimde, türlü haller içinde bulmadığım karşıtlık yok; utangaç ve yüzsüz, çekingen ve atılgan, sessiz ve geveze, kaba ve ince, ahmak ve zeki, babacan ve aksi, yalancı ve doğru sözlü, bilgili ve cahil, cömert ve cimri; yerine göre bütün bu halleri az çok kendimde görüyorum,
Sayfa 194 - İş Bankası Kültür Yayınları
Kuzey dilleri ise, sert, kulak tırmalayıcı, eklemlenmiş, cırtlak, tekdüze, iyi bir kuruluştan çok sözcükler yardımıyla anlaşılır olmak zorundaydı. Yüz kez birbirine karışıp yeniden ayrılan modern diller, bu farklılıklardan bazılarını hala korumaktadır: Fransızca, İngilizce, Almanca yardımlaşan, kendi aralarında soğukkanlılıkla akıl yürüten insanların ya da kızan, öfkeli insanların özel dilidir; ama tanrıların kutsal gizleri bildiren elçileri, halklara yasalar koyan bilgeler. kitleleri sürükleyen liderler, Arapça ya da Farsça konuşmak zorundadırlar. Bizim dillerimiz, yazılı olarak sözlü olarak olduğundan daha değerlidir ve bizi okurken bizi dinlerken olduğundan daha çok zevk alınır. Tersine, yazılı Doğu dilleri canlılıklarını ve sıcaklıklarını kaybetmektedirler. Sözcükler anlamlarının ancak yarısını verirler, dilin bütün gücü vurgulardadır; Doğuluların dehasını kitaplarıyla yargılamak, bir insanı cesedine bakarak tasvir etmek gibidir.
Kendimde, türlü haller içinde, bulmadığım kar­şıtlık yok; utangaç ve yüzsüz, çekingen ve atılgan, sessiz ve geveze, kaba ve ince, ahmak ve zeki, babacan ve aksi, yalan­cı ve doğru sözlü, bilgili ve cahil, cömert ve cimri; yerine gö­re bütün bu halleri az çok kendimde görüyorum.
Sayfa 194 - Türkiye iş bankasıKitabı okudu
_Tanrıları, tıpkı insanlar gibi sevgi ve nefretle harekete geçen, armağan ve kurbanlarla etkilenen duygulu ve zeki varlıklar diye biliriz. İşte, dinin kökeni budur. Dolayısıyla, puta tapıcılığın ya da çoktanrıcılığın da kökeni budur. Tanrısal varlıkları yetkinliğin en son sınırlarına değin yücelte yücelte, sonunda birlik ve sonsuzluk, yalınlık ve
Reklam
Ondan sonra, her nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Demişlerdir ki, susmak ikinci sağlıktır, çünkü çok kişi sağ yürürken sözü yüzünden hasta olur. İmdi az söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır, çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa -sözleri hep yerinde olsa bile- ayak takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.
Sayfa 139Kitabı okudu
Kürt dili de çok zengin bir edebiyat dilidir. Onun da Mellé Cizrevisi, Fakiyé Tayranı, Kürtlerin Homerosu Abdalé Zeynikisi var. Büyük destanları var. Kürt yazılı ve sözlü edebiyatı Mezopotamyanın en büyük edebiyatıdır. Belki de Kürt dili bu bölgenin en zengin dilidir.
Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Bu eğitim bilim ve sanat için de geçerlidir. Kur'an-ı Kerim'in âyetleri ile Hz. Peygamber'in söz ve uygulamaları yazılı-sözlü bir tebliğ, bir "Ahlâk Nizamı"dır. Eğitim için yine Kur'an'ın emri olarak insanların kâinata-tabiata bakmaları, orada Cenab-ı Hakk'ın âyetlerini görmeleri esastır. Bu hususta onlarca âyet bulunmaktadır.
Sayfa 114 - Dergah yayınlarıKitabı okudu
Roman ya da şiir, yâni kitap okumayı, asıl hayatın dışında sayan dostuma, nedenini anlatamazdım; anlatsam da, anlar mıydı, doğrusu kuşkuluyum. Oysa edebiyat hayatın içindedir, kendisidir; yekdiğerini iyi anlamak ya da yaşamak, ancak ikisini bir arada götürmekle mümkün: Paris'in tadını çıkarmasına ben de çıkardım ama, Carco'dan Colette'e, Zola'dan Proust'a, Creven'den, MacOrlan'a sürü sepet yazarın kitabını okumuş olmasaydım, acaba aynı tadı alabilir miydim? Hiç sanmıyorum. Okumanın yeri ve zamanı yoktur, bir kitap medeniyeti olan Batı Avrupa bunu çok iyi anlamıştır; gören bilir, kahvede, parkta, sokakta, metroda ve plajda, hasılı her yerde okurlar; belki görmüşsünüzdür, TV5 yayınlarında, hemen her programda -hâttâ 'haberler'de- mutlaka bir kitaptan söz edilir, yazarı da orada bulunur, konuşurlar. Eğer kitabı 'boş vakti geçirmek' ya da ‘eğlenmek için okumak uygundur diye alıyorsanız, yanlış bir yoldasınız; çünkü sanayi toplumu insanı öyle meşgul edici toplumdur, 'eğlence' diye öyle çeşitli fırsatlar ve imkânlar sunmaktadır ki, zaten ne o vakti ayırabilir ne de o keyfi tadabilirsiniz. Unutulmaması gereken ders, bence şu: O toplumu da onun abes (saçma/absurde) ya da beşeri olmayan niteliklerini anlayabilmemiz de ancak kitap okumakla mümkündür. … Konu aynı, sözler aynı, söyleyen aynı; fakat o, 'tahriri/yazılı' olursa anlamıyor, aklında yer etmiyor; ancak 'şifahi/sözlü' olursa anlayabiliyor çünkü konuşma ve dinleme onun için hayatın içinde, hayatın kendisi oysa okuma değil!
Sayfa 200 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basımKitabı okudu
Reklam
Yoksa Kadercilik mi?
Edebiyat çevrelerinde, değişmeyen tartışma: “Tanrıların Arabaları” diye yarı masal yarı efsane bir kitap, nasıl olur da Türk okurları arasında bu derece ilgi görebilir? Daha açık sözlü olanlar, söze başka bir kitabı, Erol Toy'un “İmparator”unu ya da Yusuf Atılgan'ın “Anayurt Oteli”ni karıştırıyorlar, birincisini yalınkatlık, ikincisini
Sayfa 163 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. basımKitabı okudu
Bildiğim şu ki, türküler, hikâye ve roman yazmaya çalışan biri olarak benim sık sık koklama ihtiyacı duyduğum sözlü kültürümüzün derin gülleridir.
İletişim yayınlarıKitabı okudu
Çünkü, onlar kendi şan ve şereflerini, kendi keselerinin dolmasını düşünüyorlardı. Sen sıcağın, kurağın, eşkıyanın elinde kırılırken, onlar saraylar, köşkler yaptırmak, buzlu rakılar içip çırçıplak karılarla sazlı sözlü ahenkler etmek sevdasında idiler. Bu hep böyle sürdü. Sana bazan "kulumuzsun", bazan "efendimizsin" demelerine rağmen, hiçbir şey değişmedi, değişemez de. Sen kendi bahtını kendi eline almadıkça, sen sana yabancılaşmış olanların hâlâ senin adına konuşmalarına göz yumdukça, hiçbir şey değişmez. Bak, derdine derman olacaklarını umup peşlerine takıldıkların, dün seni ezenlerle bugün canciğer oluverdiler, yan yana gezip tozuyor, bir sofrada kadeh tokuşturuyor, aynı odada kadınların kucaklarında yatıyorlar.
Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
Bir şeyi anlamakla anlamlandırmak arasındaki fark kadarız aslında.
Sayfa 158
Önemli olan dil ve gramer değil, dilin kullanımından gelen prestij ve meşruiyettir. Her sözlü iletişim kişiler arasında bir sosyal statü mücadelesidir ve bu iletişimde kelimelerin sözlük anlamlarından çok daha fazlası takas edilir.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.