Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Eski şüphelerin hala devam ettiğine inanmıyordu, ama yine de yakın zamanlarda çiftliğin rutininde kendilerine duyulan güvenin artırılmasını sağlayacağını bekledikleri bazı değişiklikler yaptıklarını söyledi. Şimdiye kadar çiftlikteki hayvanların birbirlerine "Yoldaş" diye hitap etme gibi aptalca bir gelenekleri vardı. Buna bir son verilecekti. Her pazar sabahı bahçedeki bir direğe çivilenmiş, erkek bir domuzun kafatasının önünden uygun adım geçtikleri, kaynağı bilinmeyen garip bir gelenek daha vardı. Bu gelenek de diğeri gibi sona erecekti, zaten kafatası da çoktan gömülmüştü bile. Ziyaretçileri, gön- derde dalgalanan yeşil bayrağı da fark etmiş olmalılardı. Eğer dikkatli bakmışlarsa ilk başlarda üzerine çizilen beyaz toynak ve boynuz resimlerinin kaldırıldığını göreceklerdi. Artık sadece düz yeşil bir bayrak olacaktı. Bay Pilkington'ın mükemmel ve candan konuşmasına yönelik tek bir eleştirisinin olduğunu söyledi. Bay Pilkington, konuşması boyunca çiftlikten "Hayvan Çiftliği" diye söz etmişti. Elbette ki "Hayvan Çiftliği" adının kaldırıldığını bilemezdi çünkü bunu Napoleon henüz şimdi, ilk defa açıklıyordu. Bundan böyle çiftlik artık yeniden "Beylik Çiftliği" olarak anılacaktı; Napoleon'a göre bu isim, çiftliğin doğru ve asıl adıydı.
Sayfa 127 - Spoiler!Kitabı okudu
Burada bitsin mi hikaye Başlasam mı yeniden her şeye Yine tanrı mı olsam Yaratsam mı kendimi
Reklam
_Mantık, mutlak varlığın bilimidir. Varlık, sonsuzluğun tedirginliği dürtülen mutlak tinin kendini evrene açmasıdır. Mantık bilimi, kosmos’un nedeni olan mutlak tini ortaya koymaya çalışır. Mutlak tin, Tanrı’dır, İdea’dır.(Kendinde varlık). Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir idea. Mantık bilimi mutlak
Siddhartha pek çok şey öğrendi Samanaların yanında, kendisini Ben’den uzaklaştıran pek çok yolu yürümesini öğrendi. Acılara katlanarak, gönüllü ıstırap, açlık, susuzluk ve yorgunluk çekip bunları yenerek nefsini öldürme yolunda yürüdü. Meditasyonla, tüm imge ve düşünceleri kafasından uzaklaştırarak benliğini öldürme yolunda yürüdü. Bu yollarda ve daha başkalarında yürümesini öğrendi, kendi Ben’ini terk etti binlerce kez, saatler ve günlerce Ben’sizlikte yaşadı. Ama yollar kendisini ne kadar Ben’den uzaklara alıp götürse de, bir yerde durup ileri geçmiyor, onu yine alıp Ben’e getiriyordu. İsterse Siddhartha binlerce kez Ben’den kaçıp gitsin, hiçlikte yaşasın, hayvanda, taşta kalsın bir süre, sonunda yine Ben’e dönüşün elinden kurtulamıyor, vakti gelince yine kendini bulmaktan kaçamıyordu, güneş ışığında ya da mehtapta, gölgede ya da yağmurda yeniden Ben oluyor, Siddhartha oluyor ve zorunlu çevrimin sıkıntısını duyuyordu yine.
Kumsalda bir çakalın leşini gören Siddhartha'nın ruhu ölü çakalın vücudundan içeri süzülüyor, ölü çakal oluyor, kumsalda uzanmış yatıyor, şişiyor, pis kokular saçıyor, çürüyor derken, sırtlanlar tarafından didik didik ediliyor, atmacalar tarafından derisi yüzülüyor, bir iskelete dönüşüyor, un ufak oluyor, giderek kıyılara, bayırlara savruluyordu. Ve Siddhartha'nın ruhu dönüp geliyordu geriye, ölümü yaşamış, çürüyüp kokmuş, toz olup savrulmuş, yaşam çevrimindeki o buruk esnekliği tatmış oluyordu ve yeni bir susamışlık içinde bir avcı gibi bekliyor, çevrimden kurtulmasını sağlayacak, nedenleri sona erdirip çilesiz bir sonsuzluğu başlatacak boşluğu gözülüyordu. Duyularını öldürüyor, belleğini öldürüyor, binlerce yabancı kalıpta Ben'inden sıyrılıp çıkıyor dışarı, hayvan oluyor, leş oluyor, taş oluyor, tahta oluyor ve her defasında yeniden uyanarak kendi kendisine kavuşuyor, gökyüzünde ister Güneş parlasın, ister Ay, yine Ben olup devridaim içinde salınımı sürdürüyor, susuyor, susuzluğunu dindiriyor, yeniden susuyordu.
Çok Uzun Süre Kalmak
“Eve gitmenin birçok yolu vardır: Birçoğu dünyevidir, bazıları ise kutsal. Hastalarım bana, bu dünyevi çabaların onlar için bir eve dönüş olduğunu söylerler... yine de sizi uyarırım, eve giden çıkışın tam yeri zamandan zamana değişir, bu nedenle konumu bu ay, bir önceki aydakinden farklı olabilir: Bunlara değinen şiirleri ve kitap pasajlarını yeniden okumak. Bir nehrin, bir derenin, bir koyun yanında birkaç dakika olsun zaman geçirmek. Yıldızlı bir gecede yere uzanmak. Etrafta çocuklar olmadan sevdiğinle birlikte olmak. Bir şey soyarak, örerek, kazıyarak revakta oturmak. Bir saat süreyle herhangi bir yöne doğru yürümek ya da araba sürmek, sonra geri dönmek. Gidilen yeri bilmeden herhangi bir otobüse binmek. Müzik dinlerken tempo tutmak. Gün doğumunu selamlamak. Şehir ışıklarının geceleyin gökyüzünü perdelemediği bir yere gitmek. İbadet etmek. Özel bir arkadaş. Ayaklarını sarkıtarak bir köprünün üstünde oturmak. Bir bebeği kucaklamak. Bir kafede pencere kenarına oturup yazı yazmak. Ağaçlardan oluşma bir halkanın ortasında oturmak. Güneşte saçları kurutmak. Yağmur suyu dolu bir fıçıya ellerini sokmak. Saksılara bitkiler dikmek ve bu arada ellerin çok kirlendiğine emin olmak. Güzelliği, letafeti, insanların dokunaklı zayıflıklarını gözlemek. Öyleyse, eve gitmek için karadan çetin bir yolculuk şart değildir; yine de bunu basitmiş gibi göstermek istemem, çünkü ister kolay, isterse zor olsun, eve geri dönmenin karşısında dikilen çok sayıda direnç vardır.”
Sayfa 312
Reklam
Tevbe Sûresi’nin 126. Ayeti’nde Rabb’imiz şöyle buyuruyor: “Onlar her yıl bir veya iki defa, çeşitli belâlara uğratılıp sınandıklarını görmüyorlar mı? Böyleyken yine de tevbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar.” Bu ayetin ifadesiyle insan, yılda bir iki defa, türlü acılara gark olur; ancak o acılar dindiğinde sanki hiçbir şey olmamış, hiç acı çekmemiş, yıpranmamış ve üzülmemiş gibi, hayatına kaldığı yerden eski halleriyle devam eder.
Bende bir taraflar yaşlanıyordu. Bir taraflar çökertilerek safdışı bırakılı­yordu. Kaba bir kopuş mu yeniden devreye sokmuştu bu di­rençsizliği. Hayır. Biriktirmek, biriktirilmişlik, yine biriktirilecek olma riski tedirgin ediyordu benliğimi. Bir hatıraya dönülüp sabitleşmek; işte beni kemiren buydu. Ne bana benzeyenlerin yanında mutluyum, ne bana benzemeyenlerin yakınında.
Biz Fetih Yargıcı ve Amelya Efnan'dık. Maya ve Kumral'dık. Birbirimize kimsenin vermediği zararları verir, günün sonunda yine birbirimize sarılırdık. Ertesi gün intikam baltalarımızı yeniden elimize alırdık. Sonra yine birbimize sarılırdık.
Martı YayınlarıKitabı okudu
Tabiat ve Sanat Tabiat ve sanat, sanki kaçarlar birbirlerinden, Ama buluşurlar yine de, insan daha düşünemeden; Şimdi ben de arıyorum artık bu isteksizliği üstümden, Çekicilikte sanki farkı yok birinin ötekinden. Önem taşıyan, dürüst bir çaba olmalı herhalde! Ve kendimizi titizlikle ayırdığımız saatlerde Tüm benliğimizle ve gücümüzle sanata verdiğimizde, Tabiat yüreklerde yeniden ateşlenecektir özgürce. Eğitimin her türlüsü de böyledir aslında: Varmaya kalkışırlarsa salt yetkinliğin doruklarına, Özgür kafaların tüm çabaları çıkacaktır boşa. Kendini toplamak zorundadır isteyen büyük şeyleri; Kendini sınırlayabilmekle belli olur ustanın hüneri, Ve ancak kurallarla ulaşabilir bize özgürlüğün sesi.
Sayfa 23 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsan bir zaman tüketicisidir. Üstelik bize ayrılan bu zaman oldukça sınırlıdır da. Ama yine de çoğumuz yapmak istediklerimizi sonsuza dek zamanımız varmışçasına erteleriz. Yaşamımız boyunca yitirdiğimiz bazı şeyleri yeniden elde edebilir ya da yerine başka şeyler koyabiliriz. Ama tükettiğimiz zamanı asla!
Sayfa 107 - MetisKitabı okudu
KİM BİLİR
Kim bilir yine bahar gelir topraklarımıza, yapraklarımız rüzgarla sevişirken yeşeririz belki yeniden. Kim bilir… Belki de geç kalınmış bir vedadır bizimki. Her konuşmaya üzülerek başlamamız bundan değil midir sevgili? Cümlelerimizin yüklemsiz kalması çaresizliğimizden değil mi? Gözlerimiz sözlerimizden çok susuyor artık. Uyanırken hangi uykuda unuttuk biriktirdiğimiz düşleri. Aşka pusarken ayrılığa teslim olduk! Sustuk, sustuk, sustuk… Biz en çok susmaktan yorulduk…
Sayfa 10
Hasetin ilksel iyi nesneyi bozduğu ve memeye yönelen sadist sal­dırıları daha da şiddetlendirdiği savının başka sonuçları da vardır. Böyle bir saldırıya uğrayan meme değersizleşir, ısırıldığı, idrar ve dışkıyla zehirlendiği için kötüleşir. Aşırı haset bu tür saldırıların şid­detini artırır ve süresini uzatır; böylece bebeğin yitirilmiş iyi nesneyi yeniden kazanmasını zorlaştırır. Oysa hasetin memeye yönelen sadist saldırıları daha az belirlediği durumlarda bu saldırılar da daha kısa sü­rer ve daha kolay aşılır; böylece bebeğin zihninde nesnenin iyiliğini de o kadar şiddetli ve kalıcı bir biçimde bozmaz: Memenin geri gel­mesi ve bebeği yine memnun edebilmesi, zarara uğramadığını ve iyi­liğini koruduğunu gösterir.¹¹
Biraz daha uzağa gidince Francis, Leo'yu yeniden ç ğırdı ve dedi: "Eğer kardeşlerimiz dünyadaki bütün dilleri öğrenmiş ve bilmiş; bütün yıldızların geçtikleri yerleri ve onların bütün hareketlerini bilmiş ve öğrenmiş; dünyanın bütün hazinelerini açabilmiş; bütün kuşların, balıkların, her bir hayvanın, insanın, ağaçların, taşların, suların ve varlıkların her birinin hayatlarının sırlarını tamamıyla çözebilmiş olsaydı -ne yazık ki yine- tam ve mükemmel bir sevince ulaşamazdı."
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.