Bu şehir yarıda kalacaksa ıssız kalsın
isterim, benim de sessizlikten başka
bir anlam bulamayan şu kelimelerim
ve kağıttan bedeni şiirden ince
ruhuna iliklensin “Yerleşik Yabancı”nın!
Hiçbir zaman söyleve düşmez. Bir duygu sağnağı, imgeler halinde, sıra sıra mısralar kurar. Ana düşünce, dipte, her zaman belirli, ama sakin durur; çoğalır, büyür belki, ama kalın bir damar halinde hep dipte durur.
Pir Sultan Abdal'ı, Urfalı Nazif'i, Köroğlu'na, Bedrettin'e götürüyor. Büyük bir sevgiye, bir umuda çağırıyor Anadolu insanını; gözlerinden öperek, çıldırasıya severek. Evet, halk türkülerinden yararlanıyor Ahmed Arif. Yalnız, halk kaynağının, edebiyat için, şiir için, türkülerden öte daha bir sürü olanak taşıdığını, hatta öbür halk kaynakları içinde türkülerin o kadar da büyük bir ağırlık taşımadığını iyi biliyor. Bu yanıyla halk kaynağına eğildiklerini sanan başka şairlerden ayrılıyor. Onlar gibi sadece türkülere yaslanmıyor. Özellikle destan türü için vazgeçilmez olan tavrı ta temelden takınıyor. Çalışmalarını ona göre yapıyor.
İÇKİYE BENZER BİR ŞEY
İçkiye benzer bir şey var bu havalarda.
Kötü ediyor insanı, kötü...
Hele bir de hasretlik oldu mu serde;
Sevdiğin başka yerde,
Sen başka yerde;
Dertli ediyor insanı, dertli.
İçkiye benzer bir şey var bu havalarda,
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.
Hayatın bu geçmişinin
gülleri soldu
suyun susuzluğumu görür
bu yaramı sarmadan emzirir
bana ne verdin
bu tabuttan ve
yankısının anısından başka?
Ayşe Basri / Fas
Erkek ve kadın, iki farklı hayvan.
Ve kuraldır öldürür hayvanlar aleminde güçlü olan.
Mesele bu değil, mesele başka.
Niye sevsin pembe tülleri kırmızı pancurlan
Ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela
Aha kırılacak bir vazo birazdan.
Garip, hazin hışırtısı ipek al perdelerin
İşliyordu içime, ürkütüyordu beni;
Yürek çarpıntılarını bastırmak için
Yineliyordum sürekli: "Bir konuktur bu
Odama girmek isteyen gecikmiş bir konuk-
Odur ancak, başka bir şey değil asla."
"Kimse geçemez onun yerine. Benden başka.
Ben geçerim. Çünkü hiç kimse benim gibi
varmadı her şeyin sonuna. Ne kaldı
o eski benden? Ölmekten başka nedir ki bu?"
Kim Allah'ın kelamını akıl kulağı ile dinler ve kalp şuuru ile inceleyip kavrarsa, bu buyruk larda -şiir olsun nesir olsun- başka bir sözde bulamayacağı ölçüde kavram zenginliği, haz, hidayet ışığı ve kalp şifası bulur. Kim seher vakitleri gibi, rekat secdeleri gibi ve namaz sonraları gibi meşru zamanlarda dua etmeyi devamlı bir alışkanlık haline getirirse, artık gerek özleri ve gerekse bir kısım nitelikleri bakımından bid'at olan dualara gerek duymaz olur."
Bildiğin gibi değil, anlatmadığım gizler. Tamam zannettiklerin, sandığın gibi değil. Su benzemiyor suya, kederliyken denizler. Ateş bile bir başka, yandığın gibi değil.
İçime sığmayanlar, bırakıp da gitmiyor. İçimden atabilsem, âleme de yetmiyor. Ya ömür çok uzadı ya nefesler bitmiyor. Âlem, çürük nefsine kandığın gibi değil.
Ben susuyorum çünkü söz beni anlatmıyor. Zamanı hep bıraktım, o da beni tutmuyor. Bir kuş telaşı kalbim, ya durdu ya atmıyor. Sen de uç git bu dallar, konduğun gibi değil.
Fırtına sanıyorsan, bir nefestir kederin. Asırlarca yağmursun, bir köşeciktir yerin. Gerçi sen yine de yağ, dinmeden serin serin, Hem bende de bu efkâr, dindiğin gibi değil.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlayamayan çocuklar gibi.
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.
Sayfa 17 - Kayboluyorum, ve kendimi buluyorum dizelerinde...Kitabı okudu
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı.