Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Obez hastalarda depresyon gelişme riski yaş, cinsiyet, medeni durum, kronik hastalıklar, düşük sosyal destek ve ekonomik güçlükler gibi diğer risk etkenlerinden bağımsız olarak toplumun geneline göre 5 kat daha artmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalara göre obez kişilerde depresyon riski %55 oranında, depresif kişilerde obezite riskiyse %58 oranında artmaktadır. Depresyonla obezitenin bu karşılıklı ilişkisini açıklamak için birçok görüş öne sürülmüştür. Biyolojik etkenler arasında nöroinflamasyon, nörometabolizmadaki değişiklikler ve oksidatif stres yer almaktadır. Bedenimizin homeostatik dengedeki bozulmalara ve stres yaratan uyaranlara verdiği tepkiyi düzenleyen sistem hipotalamo-pituiter-adrenal (HPA) eksenidir. Hem depresyon hem de obezitede bu ekseninin aşırı aktif olduğunu gösteren belirteçlerin varlığı bu iki hastalık da benzer biyolojik mekanizmaların devreye girdiğini düşündürmektedir. Artmış inflamasyon yanıt ve buna bağlı olarak nörometabolik yanıtlardaki değişimler her iki hastalık için de ortak bulgudur. Leptin ve insülin gibi enerji metabolizmasını düzenleyen hormonlardaki düzensizlikler yine her iki hastalık için de benzerdir ve bu düzensizliklerin, her iki durumdaki aşırı yeme davranışlarında sorumlu olabileceği öne sürülmüştür..
1929 dünya ekonomik krizi nedeniyle, dünya pazarlarında hemen her malın olduğu gibi şekerin de fiyatı aşırı derecede düştü. Bu durum Alpullu Şeker Fabrikasını da olumsuz yönde etkiledi. Fabrika, 1929-1930 yıllarında ekonomik krizinde etkisiyle sadece toz şeker üretti, kesme şeker ise çıkarmadı. Kesme şekerin tamamı yurt dışından geliyordu. Anadolu'nun doğu bölgelerinin tamamına yakını kesme şeker tükettiğinden piyasa, küp şeker de istiyordu. Fabrikanın kesme şeker tesisatı, 1931 yılında tamamlandı. Böylece, 1931 yılından itibaren üretilen şekerin önemli bir kısmını, kesme şeker oluşturmaya başladı.
Sayfa 121 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, 1956 yılında Germsar’da yoksul bir ailede doğmuştur. 1 yaşında iken ailesi Tahran’a taşınmıştır. İlk ve orta öğrenimden sonra üniversiteye yönelip Şehir Planlama Bölümü’nde okumuştur. Siyasi faaliyetlerinin başlangıcı bu döneme rastlamaktadır. İslam Devriminden sonra Müslüman Öğrenciler Birliği’nin kuruluşunda yer alan
Sayfa 82 - Mahmud AhmedinejadKitabı okudu
Ordos Moğolistan coğrafyası ile Çin arasındaki geniş bölgenin adıdır. Burası Türklerle Çinliler arasındaki tampon bölge görevini görüyordu. Moğolistan'nın ağır kış şartlarında ekonomik açıdan zorlanan Türk boyları Gobi Çölü'nün gü­neyine yani Ordos bozkırlarına geçiyorlar ve hayatlarını sürdürebiliyorlardı. Durum düzeldiğinde özellikle bahar aylarından sonra Moğolistan'ın yüksek yaylaları yeşillenince geri dönüyorlardı. Ordos bölgesinde hakimiyet için çekişme Türklerle Çinliler arasında binlerce yıl sürmüştür.
İktisadî durum ve seviyeye
Günümüzde iktisadî rekabet ve ekonomik savaş, beşer hayatına yön veren, silahlı çatışmalara dahi temel teşkil eden amiller arasına girmiştir. Geri kalmış, kalkınmış, kalkınmakta olan vasıfları daha ziyade iktisadî durum ve seviyeye bağlanmakta; buna göre devletler, zayıf veya güçlü, geri veya ileri sayılmaktadır.
ABD'nin Ortadoğu’daki hedeflerine dair 1952 tarihli bir Ulusal Güvenlik Konseyi analizi şu tavsiyede bulunuyordu: “Devrimci değişiklik için bastıran güçlerin gücü­nü azaltacak ve böylelikle kontrol edilemeyen bir istikrarsızlık yaşanmadan gerekli değişiklikleri gerçekleştirilebilecek noktaya gelmemizi sağlayacak uygun toplumsal ve ekonomik araçları bulmalıyız. Bu durum, çoğunlukla, halihazırdaki yönetici grup­lar vasıtasıyla çalışmamız ve bir yandan bu grupların iktidarda kalmasını desteklerken, bir yandan da bu grupları devrimci deği­ şiklik talebinde bulunan kuvvetlere gerektiği şekilde uyum sağla­maları konusunda ikna etmek üzere nüfuzumuzu kullanmamız anlamına gelebilir.
Reklam
Diğer bir ifadeyle dinler, ya savundukları ilkeler doğrultusunda ya da dindar insanların iktidar mücadelesi eşliğinde siyasetle ilişkili olmuşlardır. Dolayısıyla, Amerikalı sosyolog Talcott Parsons'in (ö. 1902) ifadesiyle, tarihsel süreçte din ve siyaset birbirinden ayrılmış ve farklı araçlarla farklı işlevleri yerine getirmişlerse de,249 yani siyaset “güç” kullanarak; dini otorite de “teslimiyet”, “adanma” gibi değerleri kullanarak bireyi ve toplumu yönlendirmeye çalışmışsa da, genel olarak gerek bireysel gerekse toplumsal açıdan dinin siyasetten ayrı düşünülmesi imkânsızdır. Zira gerek ekonomik koşullar, ahlâki değerler, aile düzeni gerek dinsel telkinler ve gerekse siyasal hedefler birbiri içerisine geçmiş unsurlardır. Din, sosyal dünyanın bir parçasıysa, bu parçanın bütün içindeki diğer parçalardan etkilenmesi ya da diğer parçaları etkilemesi kaçınılmazdır. Bu durum, az sonra işaret edeceğimiz gibi, birebir siyasi sistemi ifade anlamında olmasa da, bir sosyolojik gerçeklik olarak İslâm dini için de geçerlidir.“
Siyasi demokrasi, ekonomik bakımdan kuvvetli ve üstün olanların demokrasisidir. Bir ülkede liberal-kapitalist sistem yürürlükte ise, bu ülkenin demokrasisi sermaye sahiplerinin çıkarına işleyen bir demokrasidir. Bu çeşit demokraside devlet organları, özellikle yürütme ve yaşama organları kapitalistlerin hizmetindedir. Durum marksist ülkelerde de bundan farklı değildir. Marksist devlette ekonomik güç ve değerler devletleştirilmiştir. Devlet bir nev'i kapitalist ve hem de tekelci bir kapitalist haline gelmiştir. Devlet gücünü elinde tutan bir avuç komünist partisi yöneticileri, bir nev'i mâlik durumunda olduklarından, devlet organları bu kimseler lehine işlemekte, bunlara hizmet etmektedir.
Test yanlılığı, ölçüm sonuçlarına ölçülmesi amaçlanmayan bir özelliğin karışmasına neden olan bir durumdur. Test puanlarının geçerliğini tehdit eden önemli faktörlerden biridir. Bu durum ölçülen özellik yönünden testi cevaplayan bir grubun doğru yanıtlama olasılığının diğer gruba göre daha az ya da daha çok olmasına neden olmaktadır. Testte bir gruba diğer gruplara göre avantaj ya da dezavantaj sağlayan yanlı maddeler, ölçmenin sistematik hata içerdiğinin bir göstergesidir. Testi yanıtlayanların bulunduğu gruba göre diğer gruplardan farklı özellikleri (cinsiyet, sosyo- ekonomik düzey, etnik köken, anadil farklılığı gibi), test ortalamalarında sistematik bir fark oluşturur. Bu da testin eşitlik ilkesinin bozulmasına neden olur. Dolayısıyla test yanlılığı, testin geçerliğini buna bağlı olarak da güvenirliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda eğitim ve psikolojide, yanlılık çalışmalarına yer verilmesi oldukça önemlidir. Yanlılık çalışmaları, ölçme araçlarının geçerliğine ilişkin kanıtlar toplanmasına yardımcı olmaktadır.
Ancak özellikle Sedan Savaşı ile Almanya ve İtalya'nın birliklerini kurmaları ve bunların büyük devlet olarak devletlerarası ilişkilerde yer almak için girişimde bulunmaları, Viyana Kongresi statüsünü ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirdi. Özellikle ekonomik yarış sömürgeciliğe hız kazandırdı. Bu durum devletlerarası ilişkilerin gerginleşmesine neden olurken, yeni denge kurma girişimleri Avrupa'da yeni blokların ortaya çıkmasına yol açtı.
Reklam
Osmanlı tarihçileri 1839 ve 1876 yılları arasında yapılan ve Tanzimat olarak bilinen bir dizi teşebbüsü nasıl niteleyeceklerine dair tartışırlar. Batılılaşma ve modernleşme gibi terimler bazılarının gözünden düştüğü için, son zamanlarda "ıslahat dönemi"nin daha uygun, önyargısız bir tanımlama olduğu konusunda bir görüş birliği
Sayfa 174Kitabı okudu
Marksist kuram'ın altın kuralı sayesinde devrim başarılı olmuştur.
Siyasal sınıf mücadelesinin; ekonomik sınıf mücadelesinin, kitlelerin maddi talepleri için verilen sendikal mücadelenin el­den geldiğince en derinlerine kök salmasını sağlamak, işte dev­rimci mücadelenin altın kuralı budur. İşçi hareketi, bu altın kuralı uluslararası işçi sınıfının adı sa­nı bilinmeyen kurbanlarını feda ettiği mücadeleler boyunca, Marksist kuramla kaynaşırken öğrenmişti. Işçi hareketi işte bu altın kurala saygılı davrandığı içindir ki, tarihteki o büyük zafer­lerini (1917 Rus Devrimi, 1949 Çin Devrimi) kazanabilmişti. Sözünü ettiğimiz altın kural önemsenmediğinde, açıkça görülebildigi gibi, gerçekten de, halk kitleleri şu ya da bu bunalım ortamını fırsat bilip "harekete geçebilirler", hatta çok güçlü bir hareket başlatabilir, daha da ileri gidip, "devrimci" bir durum içinde bulunuluyorsa, devlet iktidarını bile ele geçirebilirler. An­cak, bir aksaklık ya da başka bir nedenden dolayı, Parti, siyasal sınıf mücadelesinin ekonomik sınıf mücadelesine kök salmasını amaçlayan uzun süreli bir pratik sayesinde söz konusu kitlelere derinden bağlanmamışsa, halk kitlelerinin hareketi, iktidarın ele geçirilmesiyle sonuçlanamayacağı gibi, talihi yaver gidip devlet iktidarının ele geçirilmesiyle sonuçlansa bile, bu iktidan elinde tutamayabilecektir.
Yaşama biçimimiz ve duygumuz arasındaki derin bağ
Ekonomik hayatın üzerinde kontrolün yok,çünkü iş sahibi olman bile pamuk ipligine bağlı; bir işin varsa da, işyerine gidip orada haftada kırk,elli,altmış,seksen saat geçiriyorsun. Özgürce konuşma hakkın yok. Herhangi bir konuda oy verme hakkın yok.Kaygı ve depresyon bir tür biyolojik arıza filan değil, bu durum karşısında gayet akla uygun tepkiler. .... oysa kontrol sahibi olduğunuzda, o işe anlam vermeye başlayabiliyorsunuz. Hayatınızda neyi neden yaptığınıza rehberlik eden tüm değerleri bir pasta gibi düşünmeniz gerekiyor. Materyalizmi ve statüyü saplantı haline getirdiğinizde o dilimin boyutu artıyor. Örneğin: ofiste kalıp çalışmaya devam edebilirim ya da eve gidip çocuklarımla oynayabilirim. İkisini birden yapamam. Materyalist değerlerime büyükse ofiste kalıp çalışırım. Aile değerlerim daha büyükse eve gidip çocuklarımla oynarım. Bu materyalist insanların çocuklarını önemsemiyor anlamına gelmez ama materyalist değerler büyüdükçe diğer değerler ister istemez daha az yer kalacaktır. Bir reklam ajansı müdürü '' en iyi reklamcılık inanlara o ürüne sahip olmadıkları takdirde kendilerini ezik hissettirir. Reklamcının işi duygusal zaafları deşmek '' demiştir. Kültürümüzün bebeklikten başlayarak bize yapmamızı öğrettiği şeyleri yapıyorlar. Reklam sloganlarının ete kemiğe bürünmüş hali gibiler.
Evdeki eğitim durumu veya ekonomik durum he olursa olsun, ebeveyn konuşmasının çok fazla olduğu evlerdeki çocuklar daha iyi sonuç elde ediyorlardı.
Kur'an ve Kadın
Bu Batılı "fanatizm”in tipik bir örneği, İslâm'da kadının durumuyla ilgili polemiklerdir. Bir kere daha, şöyle ikili bir ayırım yapmamız yararlı olacak: Kur'ân'ın hükümleri ile Müslüman ülkelerdeki uygulamayı birbirinden ayırmak, bu birincisi; ikincisi de, Hıristiyan halkların gerçekteki uygulaması ile Müslüman halkların
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.