Kabına sığamaz olunca bana koşardı eskiden,şimdi bunu yapmıyor.
Kırgın.
Kırgınlığının nedenini çözemiyorum bir türlü.
Artık gözleri çok uzaklaştı,okunmuyor...
Kelimeler yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
Sesinin fotoğrafı, boşluğun fotoğrafı.
Parmak uçlarındaki karıncanın,
Ruhtaki üşümenin fotoğrafı...
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.
Tıp, hukuk, işletme, mühendislik… bunlar asil meşgalelerdir ve hayatı sürdürmek için gereklidir. Ama şiir, güzellik, romantizm, aşk. Bunlar, hayatı, uğruna sürdürdüğümüz şeylerdir.”
Giderken yanına birkaç çiçek almak ister misin?
Ben evet dedim. Yazı masasının üstündeki mavi vazodan dört tane beyaz gül çıkardın (ah evet, onları çocukluğumdaki o tek hırsızlama bakıştan tanıyordum) ve bana verdin. Onları günlerce öptüm...
Seni yalnızca bir defa olsun görmek,yalnızca bir defa sana rastlamak,yalnızca bir defa daha bakışlarımla uzaktan olsun yüzünü kucaklayabilmek,tek arzumdu.
” Tanı beni, tanı beni artık!” diye haykırıyordu bakışlarım. Fakat senin gözlerinde sevimli ve hiçbir şey bilmeyen bir gülümseme vardı. Beni bir defa daha öptün. Ama beni tanımadın.
Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben...
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.
Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben...
Bir yere gidiyorum,
Delice...
aklımda sen.
Ben seni seviyorum,
Gizlice...
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.
'' "Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız." ''
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta.
Ağlayabilenler ne bahtiyardır! Onlar asla bedbin değildirler. Felaket her zaman zannedildiği gibi fena değildir... Çünkü ona ümitler ve vehimler kalıyor. Zengin olanlar sizsiniz,ey zavallı açlar ve arzusu olanlar! Çünkü dünya saadetlerinin hiçliğini hissedemiyerek arzularınız müthiş bir hırsla ona bağlanıyor.