Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendisini çağıranlar, bu üç katlı ve ahşap binada olmalıydılar. Allah nasip ederse bu defaki tahmini daha isabetli olacaktı. Yine de, sol taraftaki mezar taşlarının yanından geçerken içinde bir şüphe yok değildi. Açık bırakılmış kapıdan içeri girdiğinde kendini, tavandan sarkan avizedeki onsekiz kandilden çok, kelimelere dökülmesi gayrı kabil bir
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Reklam
Dandini dandini dasdana. İki dandini bir dasdana. Ortaçağların bu ürkütücü kardeşleri, artık bir ninninin uyutucu kelimeleri olmuşlar. Kutlug Dandini (ya da Batılı tarihçilere göre Dandin) ve Farsus Dasdana, İsa’dan sonra VII. yüzyılda Anadolu’da yaşadığı sanılan efsaneler kahramanı Hartug Dandin’in oğulları. Hıristiyan azizlerinden Gordalos’a
Sayfa 169
günseli son günlerde öyle bir durumdayım ki bir iki dakika bile aklımı toparlayıp düşünemiyorum sevgilim şeytan bilir nelere takılıyorum neler düşünüyorum günlerdir yatıyorum hastalıktan mı bilmiyorum şimdi biraz düşünebileceğimi hissediyorum ve uzun süredir aklımda yüzen belirsiz bir cismi aydınlatmaya karar verdim evet aklım gene karışmadan
Temmuz - Kitaplarımız
Dönem bitmişti, babamın tüm ısrarlarına rağmen Ankara'da kalmıştım. Türkan Teyzeler bütün yazı Antalya'da geçireceklermiş, ev boşmuş, bir gün gidip Suna'yla arda kalacak, resimlere bakacaktık. Işık lstanbul'da avukatlık yapıyormuş. "Aramızda her şey aynen bildiğin gibi devam etti" diye anlattı Suna. Tam okumayı
Sayfa 123 - İletişim
SAHAFLAR ÇARŞISI Bugün, günlerden salı... Usuldan usuldan bir kar serpeliyor. Sulu sepken. Bir soğuk var ki, deme gitsin... iki genç kız, on yedişer yaşlarında gösteriyorlar, büzülerek, birbirlerine sokularak çarşıya girdiler. Başkaca çarşı ıpıssız, in cin top oynuyor. Başka günler yırtık pırtık kitaplar kaldırımdan taşardı. Kar altında kalacak
Reklam
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
Şamil, bölgeye ilk temsilcisini 1843 yılında göndermişti. 1850 yılında daha güçlü bir ismi, Naip Muhammed Emin'i görevlen­dirdi. Bu kurnaz adam, aşiretleri birbirine düşürdü. Korkunç bir şiddetle hükmeden Muhammed Emin, bir yandan düzeni sağla­ma kisvesi altında katliamlara girişiyor, diğer yandan aldığı rüş­vetlerle cebini dolduruyordu. En
ÜNAL YALTIRIK Diyarbakır'da İlkokul 8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz? Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Reklam
Onlar için uzun bir gece olacak. Önce tartışacaklar. Birbirlerini suçlayacaklar. Sedef ağlayacak. Belki abim de ağlar. Ağlamaktan utanan biri değil. Saatlerce tartışmak­tan usanıp susacaklar ve o anda ellerinde birbirlerinden başka bir şey kalmadığını fark edecekler. Belli belirsiz bir yalnızlık korkusu ikisini de paniğe sürükleyecek. Geçmiş güzel günlerden konuşmaya başlayacaklar. Naz'ın doğu­mu, evlenmeden önceki tatilleri, ilk öpüşmeleri. Evlilik­lerini kurtarmaya, tekrar birlikte olmaya karar verecek­ler. Sonra sevişecekler on beş yıllık yataklarında. Sabah mutlulukla uyanacaklar. El ele kahvaltıya gidecekler. Akşam Naz'ı karşılayacaklar. Naz ikisini bir arada görünce uçacak sevinçten. Ama uzun sürmeyecek bu yanılsama. Ölmüş olan her şey gibi aşkları da çürüdü çünkü. Yine de bir süre, sarsıntıyı atlatmışlar, her şey yolundaymış gibi yapacaklar. Birbirlerini hala sevdiklerine inanmaya zorlayacaklarken­ dilerini. Birkaç ay sonra bir gün Sedef orkidelerinin topra­ğını değiştirirken ansızın ağlamaya başlayacak. Bu defa bir daha toplanmamak üzere dağılacak her şey. Sonra za­man geçecek. Başka O'larla evlenecekler. Başka yaşamalar bulacaklar, aşkı daha az, kabullenişi daha çok. Naz bir orada bir burada, sonra kendi başına.
Ona mektup yazmam çok uzun sürüyor bu yüzden. Defterimde, aklımdan geçenlere yetişemeden yazdıkla­rımı okuyorum, sonra kelimeleri tek tek seçip topluyo­rum. Hepsini yeniden bir araya getirip yeni cümleler yazıyorum . Yazacağım her kelimenin ruhunda yaratacağı etkiyi düşünüyorum. Onu umutsuzluğa sürüklemek istemiyo­rum, anlamsızca umutlu şeyler yazmak da istemiyorum. Kelimelerden ördüğümüz zincirin öbür ucundasın diye yazıyorum. Bu kelimeler zincirinin dünyayı dolaştığını, geceden gündüze gündüzden geceye geçtiğini, dağların zirvelerine değdiğini, okyanusu aştığını anlatıyorum. Ama bana yetmiyor diyorum. Dünyanın bütün dillerini bilebilsek ne iyi olurdu . Sana daha çok ve daha güzel şeyler yazabilirdim.
_Tinin Görüngübilimi, bilincin değişiminin yolculuğunun betimidir. _Her şey kozmik tinin görüngüleridir. Bu gerçekliklerin dışında aşkın bir varoluş bulunmaz. Her şey bu dünyada olup biter ancak bilen özne ile bilinen şey mesela bilinç ve dünya aynı şeydir. Hepimiz her şeyi kapsayan kozmik ruhun parçalarıyızdır. O tekil ve tüm olan tin'dir.
Bir çemberdir aşk...
“Gittiğine göre bir derdin olmalı...” dedi utandırmak istemiyor gibi yüzüme bakmadan. “Dünya istediğin yönde gitmiyorsa, sen gittiğin yönü değiştir” derler... “Bu kitaplar tam sana göre... Aradığın cevapları verirler mi bilmiyorum ama yoldaşlık ederler merak etme. Güzel sakla kitapları... Kıymeti bilinmeyen insan nasıl üzülürse kitaplar da kıymeti
_Küçük kılıbık adam. Korktuğun için bağırıyorsun. _Ben kim oluyorum ki kendi görüşüm olacakmış. reis ne derse o’dur. _Düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç? _20 yıllık olayları anımsayacak beynin yok, bu nedenle, iki bin yıl öncesinden aptalca dini sözlerini tekrar söylüyorsun. _Beni ahlaksızlıkla suçlarken doğrudan
221 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.