Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Kimim ben ? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.” “ Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını… bilmemiz lâzım hiç değilse.” “Yaşamak için kendime bir dünya inşa etmek zorundayım.” “Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.
İletişim yayınlarıKitabı okudu
Kitap okumanın bir zevki var
Yani başka hiçbir şeyde olmayan bir tattan bahsediyorum. Ben bu yaşa geldim, okumaya doyamadım. Cemil Meriç, kitapta tanıdığım insanları sokakta gördüklerimden daha çok sevdim, diyor. Okursunuz, aranızda bir aşk doğar. Çok ciddi, hayat düsturu teşkil eden kitaplardan söz etmeyeyim. Mesela otuz yıl önce bir roman okudunuz, sonra kitabı kaybettiniz, yıllar sonraysa tesadüfen elinize geçti. Eski bir dosta kavuşmanın heyecanını duyarsınız; kitabı elinize alırsınız, sarılırsınız, mutlu olursunuz. Ekrandan okusaydın böyle olmazdı, mümkün değil. Kitabı kitap gibi okumanınsa böyle bir gizemi, böyle bir tadı ve böyle bir kokusu var. İnsanımızın da günümüzde buna çok ihtiyacı var. Kitap insanlaşmak demektir. Şöyle deniyor ya: İnsan okur. İnsan dediğin okur yani, robot değiliz ki biz; ver, yükle, programlandığı gibi hareket et filan...
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
verdiğin her kederin yüreğimde yeri var hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır hangi aynaya baktıysam seni gördüm gel desen gelemem git desen gidemem öl desen kanım akmaz anladım artık seni sevmek yüce bir şey anladım seni sevmek tanrı'ya yaklaşmak gibi insanlar içinde bir sana inandım bir seni sevdim kendimden başka uykularımın
everest yayınları, pdfKitabı yarım bıraktı
"Konfüçyüs, artık iyice yaşlanmıştır. Bir gün evine genç bir ziyaretçi gelir. Delikanlı bir bakar ki yerden tavana kadar devasa bir kitaplığı var. İçi tıklım tıklım kitap dolu. Dayanamayıp, 'Bunca kitabı gerçekten okudunuz mu?' diye sorar. Konfüçyüs, 'Evet!' yanıtını verir. Delikanlı hemen atılır ve 'Bu kadar çok kitaptan kim bilir neler öğrenmişsinizdir?' der. Konfiiçyüs tekrar cevap verir; "Evet, ne kadar cahil olduğumu öğrendim.'
Kitabı çok sevdim, temsiller çok güzel:)
Şöyle bir hikâye anlatılır: Zalimlerden biri, kendi halin de bulunan bir dervişin başına taşla vurdu. Zavallı adam, bu güçlü kuvvetli zalime karşılık verecek güce sahip değildi. Mecburen sustu ve taşı alıp bir tarafa sakladı. Bir gün bu zalim, sultanın kahrına uğrayarak hapse atıldı. Zindan da yatmakta iken, derviş, "Sıra bu sıra" diyerek zalimin yanına vardı, saklamakta olduğu taşı başına vurdu. Adam sordu: "Kimsin ve bu taşı bana niçin vurdun?" Derviş, "Falan vakit, falan yerde benim başıma haksız olarak bir taş vurmuştunuz, benim o gün size karşı koyacak gücüm yoktu. Bugün zaman fırsat verdi, intikamımı aldım. Ben o fakirim, taş da o taştır" dedi.
Reklam
Kitabı okudum, bitirdim ve okuyanların yorumlarına baktım. Herkes ayıla bayıla okumuş. Bu yorumları okuduktan sonra ben nerede yanlış yaptım diye kaç gün düşündüm. Herkes gibi ahh çok sevdim, benim için kült eser, çok sarsıldım diyeyim dedim ama olmuyor yazamadım. Nicholas Urfe, küçük bir Yunan adasına öğretmen olarak gider ve orada kendisini Maurice Conhis'in ( değişik bir adamdı, düzenbazdı sanırım) yarattığı psikolojik yanılsamaların içinde bulur. Roman yayımlandığı dönemde en çok satanlar listesine girmeyi başarmış. Sanırım çok sevilmiş. 1968 yılında Guy Green tarafından sinema filmine alınmış. Filmin senaryosunu da John Fowles yazmış. Film Mayorka adasında çekilmiş, uyarlama başarısız bulunmuş. Michael Caine, filmin içinde bulunduğu en kötü film olduğunu çünkü oradaki hiç kimsenin eserin ne hakkında olduğunu anlamadığını belirtmiş. Sanırım ben de filmde rol alsaydım aynı şeyi söylerdim. Yazarın Koleksiyoncu kitabını çok severek okumuştum. Fransız Teğmenin Kadını kitabını da çok okumak istiyordum ama artık istemiyorum. Birçok arkadaşımla birlikte okuduk. Arkadaşlarıma da eşlikleri ve topluca sevmediğimiz için çok teşekkür ediyorum:)
Şimdi burada, verdiğiniz kitaptaki "Menzil Müfetişi"ni de okudum; size şunu söyleyeyim, canım, insan yaşayıp gidiyor, ama hemen yanında böyle bir kitabın varlığını, bütün hayatının içine ilmek ilmek işlendiği bir kitabın varlığını bilmiyor. Daha önce hiç fark etmediğim şey, işte burada, daha kitabı okumaya başlar başlamaz karşısına çıkıyor insanın, yavaş yavaş hatırlıyor, düşünüyor, anlıyor insan. Dahası, işte şu yüzden sevdim sizin kitabınızı: İçinde her şey olan, başka bir eseri, okuyorsun okuyorsun, kendini zorluyorsun zorluyorsun; fakat ne kadar kurnaz olursan ol, anlamıyorsun. Sözgelimi, ben, kütük gibiyim, doğuştan kütük gibiyim, hatta çok önemli eserleri okuyamam; ama bunu okudum, sanki kendim yazmışım gibi, sanki bu, misal olarak söylüyo rum, benim kendi gönlümden çıkmış gibi, gönlümde ne varsa almış, insanı ters yüz etmiş, oturup ince ince her ayrıntısıyla yazmış, kesinlikle böyle olmuş! Tanrım, kolay da bir iş değil bu; vay vay! Gerçekten, ben bile yazabilirdim bunu; neden yazmamışım? Sonuçta aynı hissediyorum, kesinlikle tam kitapta yazdığı gibi hissediyorum, tam olarak aynı durumdayım üstelik, misal olarak söylüyorum, hikâyedeki zavallı Samson Virin gibiyim. Kim bilir kaç Samson Vırin dolaşıyor aramızda, yaralı yüreğiyle! Üstelik nasıl rahat yazmış her şeyi
Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Ben sevdim eller alsın!
Dublörün Dilemması(İkilemi) Bugüne kadar hiç Murat Menteş okumamış biri olarak açılışı bu kitapla yaptım. Afili Filintalar ekibinden Emrah Serbes, Alper Canıgüz’ü daha önceden okuduğum için büyük bir şok yaşamadım. Lakin bunlardan birini okumamış olsaydım “ben ne okudum öyle?” diye hafiften bir afallardım Nuh Tufan, İbrahim Kurban, Umur
Reklam
Size kitabınızı gönderiyorum, küçük dostum benim, Varenka, eğer siz, küçük dostum, kitabınız hakkındaki görüşümü soracak olursanız, hayatım boyunca böyle harika bir kitap okumadığımı söyleyeceğim. Soruyorum size canım, bu vakte dek nasıl bir budala gibi yaşamışım ben, Tanrı affetsin? Ne yapmışım? Hangi ormandan gelmişim? Hiçbir şey bilmiyormuşum,
Sayfa 95 - 96Kitabı okudu
2+2=5
Düşünüyorum... Bu kitabı düşünüyorum, yazılanları düşünüyorum, kahramanı düşünüyorum, Dostoyevski'yi düşünüyorum. Kitapta yazılanları zihnimde şekillendirmem için kafamı bir hayli zorlayıp daha çok düşünmem gerek. Evet, çünkü anlamam için fazlasıyla düşünmem gerek. Neden bu kötülüğü yaptı bize Dostoyevski? Yeraltından Notlar kitabını okuyanları silkelemek mi istiyor? Kendi iç dünyasına savaş açarken bizi de mi bu düelloya davet ediyordu? Ama yanıldığı bir nokta var.. Onu kendi silahıyla ve kendi alıntısıyla vuracağım; "Bir insanın görüşleri değişebilir ama yüreği daima aynı kalır." İlk bölümü okuyunca akıl tutulması yaşadım, yaşamak durumunda kaldım. Çünkü Dostoyevski bunu bana yaşattı, bilerek yaptı. "Madem ben yeraltındayım seni de kendime doğru çekmem lazım" dedi. Direkt olarak söylemese de zımnen yaptı bunu. Direniyordum. Biraz daha ve biraz daha... Aklım da direniyordu yazılanları "anlamamak" için, yeraltına inmemek için. Ama sonunda pes etti. En güzel pes ediliş şekliydi bu. Kitabın içine girebildim, yeraltına inebildim... Kitaptaki kahraman artık bendim. O ezilince ben ezildim, o aşağılanınca ben aşağılandım, o acı çekince ben acı çektim, o sevince ben sevdim, o nefret edince ben ettim. O "yeraltına" indikçe beni de kendisiyle beraber çekti. Belki de ben onu çekmişimdir... Yeraltından Notlar kitabının kahramanı "BENİM"
Peki ya okumazsan?
Okursan yargılamazsın; affedersin, daha az kırılır daha az alınırsın… Daha net anlarsın karşıdakinin cümlesini. Okursan hayallerin bitmez; uzun uzun yapacaklarını düşünürsün bir çocuk heyecanıyla… Okursan, düşünürsün; sorular sorarsın kendine “Ben bu cümlenin neresindeyim?” diye… Soruya dönüştürülmüş “sorun”ların cevabını bulursun. Okursan, okuduklarını yaşamak istersin; hâl diline yansısın öğrendiklerin… “Bilgi yüklü merkep” olmaktan Allah’a sığınırsın… Okursan mutlu olursun; hiç olmazsa mutsuz olduğunda sığınacak bir limanın olduğunu bilirsin. Okursan; kitaplardan söz etmek istersin, durmadan, her defasında… Okursan, en iyi “hediyen” kitap olur. Çocuğa verilecek masallar, büyüklere verilecek kitaplar hazır bulunur çantanda… Okursan; okusun istersin etrafındakiler… Aynı lezzeti alsın onlar da kitaplardan… Uzun uzun konuşurken onlarla bir kitabı, “Ben en çok bu cümleyi sevdim” demek istersin… Okursan; dua edersin… “Derdimin dermanı cümleleri görmemi nasip et Ya Rab!” dersin… Arayanlardan olursun… Okursan; kâinatı ve insanı okumayı öğrenirsin… Ve en önemlisi kendini okumaya başlarsın… Kaldırırsın içindeki örtüleri tek tek… Velhasıl okursan, sen olursun… Kendin… Dünyada eşin benzerin olmadığını anlar, değeri başka yerde aramazsın…
Sayfa 83 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
İmtihan...
Delikanlının biri bir gün başlamış aşkı aramaya. "Ben âşık olacağım." deyip sokağa çıkınca da insan tak diye âşık olamaz ki kardeşim. Olunmaz. Aşk çıkar gelir. Ve o anda yapabileceğin bir şey de yoktur. O hakikaten aşksa ona "hayır" deme şansın yoktur. Değilse senin herhangi bir "evet" deyişinle onu aşka çevirme
Ben bu kitabı çok sevdim
Hangisini istersen onu ziyaret edebilirsin, sonuçta ikisi de deli.
Sayfa 49 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
109 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.