Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İyi bir işçi tığla dakikada ancak beş ilmek atar, bazı döngüsel dokuma makineleri ise aynı sürede otuz bin ilmek atıyor. Yani makinenin çalıştığı her dakika işçinin yüz saatlik çalışmasına bedel ya da makinenin çalıştığı her dakika işçiye on günlük dinlenme süresi kazandırıyor. Dokuma sanayisi için geçerli olan bu durum, modern makinelerle yenilenmiş her sanayi kolu için de az çok geçerlidir. Ama biz ne görüyoruz? makine kusursuzlaştıkça ve el emeğine sürekli artan bir hız ve kesinlikle üstünlük sağladıkça işçi de kendi dinlenme süresini o ölçüde uzatacağı yerde makineyle rekabete girişmek istercesine misliyle çabalıyor. Ah, saçma ve ölümcül bir yarış bu!
Sayfa 29 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
“Saçma sapan laflarla kafalarına sokulmuş o küçük ahlaklarıyla lak lak konuşur,ama yaşamaktan korkarlar.Seni seveceklerdir Martin,ama kendi küçük ahlaklarını daha çok seveceklerdir. Senin istediğinse bütün görkemiyle hayata teslim oluştur, büyük ve özgür ruhlardır, alev alev yanan kelebeklerdir,o küçük gri güveler değil.”
Sayfa 334 - Brissenden
Reklam
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Moral konuşmasına ihtiyaçları varsa, o zaman ikimiz de mezuniyet gününde bölükten uçamayacaklarını biliyoruz demektir. Gerçekçi olalım. Uyumalarına yardımcı olacaksa ellerini tutup herkesin başaracağına dair bir sürü saçma sapan boş vaatte bulunabilirim ama benim tecrübelerime göre gerçek çok daha değerlidir." Başını çevirdi, herhalde panik içindeki birinci sınıf öğrencisine bakıyordu. "Savaşta insanlar ölür. Bu öyle ozanların söylediği gibi görkemli bir ölüm de değildir. Boyunları kırılır ve altmış metreden düşerler. Kavrulmuş toprak ya da kükürt kokusunun romantik bir yanı yoktur. Bu" -eliyle kaleyi işaret etti- "herkesin sağ kurtulduğu bir masal değil. Sert, soğuk, umursamaz bir gerçek.
Sayfa 121Kitabı okudu
Aynı temayı devam ettirirsek, dördüncü kötülük, altı yaşındaki bir çocuğun, ister Yahudilik, ister Hristiyanlık isterse de başka bir din olsun, bir dine sahip olduğunun söylenmesinin uygun olduğu şeklindeki varsayımdır. Bunu başka şekilde söylemek gerekirse, hiçbir şeyden haberi olmayan ve hiçbir şeyi anlamayan minnacık bir çocuğun vaftiz edilmesinin onu tek hamlede bir dinden diğerine geçirebileceği fikri saçma görünür ama daha da öncesinde minnacık bir çocuğu herhangi bir özel dine ait olarak etiketlemekten kesinlikle daha saçma değildir. Edgardo için önemli olan şey “kendi" dini değil (üzerinde düşünmüş olduğu birtakım dini görüşlere sahip olmak için çok gençti) anne babasının ve diğer aile üyelerinin sevgi ve ilgisiydi ve bunlardan, dini nedenlerden dolayı bekar kalmış olan ve anlamsız zalimlikleri sadece insan duygularına incelikten yoksun duyarsızlıkla (dini inanç tarafından gasp edilmiş bir zihne son derece kolay gelen bir duyarsızlıkla) yatıştırılan rahipler tarafından mahrum bırakıldı. Fiziksel kaçırılma olmasa bile, üzerinde düşünmek için çok ufak kaldıkları inançlarla onları etiketlemek, daima bir tür çocuk istismarı değil midir? Ancak bu etiketleme uygulaması neredeyse tamamen sorgulanmadan günümüze kadar sürmüştür
Reklam
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime anne dedim, hadi çay koy da içelim.
İthaki yayınlarıKitabı okudu
Bazı dalların memlekette tutunması en az iki asır ister. Eğer modern çağların gereklerine ayak uydurabilmiş bir ordu varsa, bu geleneği çok eski bir kurum olmasından ileri gelir. Onun üzerinde tartışılmaz. Hatta, bir memlekette bürokraside, meselâ evrakın kaybolmaması gibi –insanlar bunun farkında değiller, fakat Türkiye’de evrak kaybolmuyor– yazılan dilekçelere cevap verilmesi gibi –geç veya saçma cevap veriliyor olabilir, ama veriliyor– belirgin alışkanlıklar yerleşmişse, bunlar bürokrasinin de köklü bir geleneği olduğunu gösterir. Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkelerin büyük çoğunluğunda böyle hukukî bir yapı ve kanun düzeni yoktur; şayet burada var ise, bir gelenek söz konusudur.
“Bugünkü kuşaklar daha çok hayatla değil de, hayat üzerine görüşleriyle meşguldü. Bu anlaşılmaz saçma bir şeydi ama böyle idi. Onun için de hayat değerini kaybediyor, kelimelerle harcanıp gidiyordu…”
Reklam
Sevgilim denmez uzaktaki sevgiliye Sevgilim denmez çok ayıp ama sevdiğim diyebilirim Sevdiğim belli olmaz saçma sapan bir zamanda Bir çocuk gülüşünde ya da eski bir türk filminde Farkında bile olmadan aklına gelebilirim.
"Haklı olabilirsin ama" dedi, "binlerce yıllık ilkel bir düşünüş biçiminin yarattığı bir alışkanlık olsa da, saçma sapan bir yanılsama sayılsa da, insana mutluluktan çok acı verse de aşksız geçmiş bir ömür bence fakir bir yaşamdır."
Ağlamaklı Şiir
adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime anne dedim, hadi çay koy da içelim.
İdealizm yolunu seçtiğimizi varsayarsak, o zaman felsefenin ilk ilkesi için kendinde-anlığa dönmemiz gerekir. Ama bu hantal terimi düşerek Fichte'nin de yaptığı gibi 'Ben'den söz etmeyi yeğleyebiliriz. Böylece deneyimin doğuşunu bir bakıma 'kendi' yanından açıklama girişimine bağlanmış oluruz. Gerçekte Fichte genel olarak
Sayfa 53
-Öylece durmak kimseye yetmez. Öyle olsa öküz ve tren çoktan işi pişirmiş olurdu. Sevgi hareket ister, kanıt ister. Kendine tutunacak bir dal ister. Seviyorsan sevdiğin de seni sevsin istersin. Burakalım şimdi saçma aşk masallarını. Karşılık görmeden kimse kimseyi sonsuza kadar sevmez. Bir çicçek büyüyecek ise sulanmalı. Yoksa hayata tutunamadan ölür. Beslenmeyen her can, her duygu ölür. Tutunacak dal vermezsen en büyük aşk bile direnemez. Yok olur. +Kimse... Kimseyi sonsuza kadar sevmez zaten. Bence de bırakalım saçma aşk masallarını. İstediğin kadar sev, aşk biter. İstediğin kadar sula, her çiçek solar. İstediğin kadar besle, her bebek büyür. Her duygu, her canlı yok olmaya mahkûmdur. -Ama çiçeğin tohumu, insanın da adı kalır geriye. Ama bir konuda katılıyorum sana. Aşk biter, kesinlikle biter. Lakin gerçek bir aşksa ondan da geriye sevgi kalır. Ve bence sevgi, aşktan çok daha güçlü bir duygudur. Aşk bağlar, sevgi düğümler. Aşk ani bir duygudur ama sevgi bir ömür sürer. Misal, Murathan ve Gökçen... Sence onların arasındaki sadece aşk mı? Yıllar sonra bile yan yana olabilmelerinin sebebi sadece bu mu? Değil, sevgi. Onları birbirine bağlayan şey tamamen sevgi. Sağlam temeller üstüne atılmış bir sevgi.
Sayfa 187Kitabı okudu
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.