Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bünyamin

Bünyamin
@dostolstoyeevski
Sıkı Okur
Sanki bizi bir sepete tıkmışlar ve bu anın kapağı da üstüne kapanmış gibi.
Sayfa 457
Reklam
Doğal ayrımlara ve ortaklıklara büyük değer verilir; olan’a nasıl olursa olsun, bir ölçüde doğal gözüyle bakılır ve dokunulmasından hoşlanılmaz; zorunlu hale gelen değişiklikler, ancak çekingen bir tutumla ve duraklamalarla ilerleyen süreçte gerçekleştirilir. Ve biri kalkıp da örneğin salt vejetaryen bir tutumla bir ineğe siz diye hitap etse, delilikle olması bile en azından züppelikle suçlanır: bunun nedeni, onun her şeye karşın insanca diye nitelendirilen hayvan dostu ya da vejetaryen tutumu değil, fakat bu tutumun doğrudan gerçeklik düzlemine taşınmasıdır. Kısacası, düşünce ile yaşam arasında karışık bir ödeme sözleşmesi vardır; bu sözleşme çerçevesinde düşünce, alacaklarının ancak binde yarımını alabilir , buna karşılık kendisine onursal alacaklı unvanı verilir.
Sayfa 478
+Varsın her gün tekranan şeylerden olsun, varsın yüz binlerce kişi bu hisleri hayatında bir defa, yüz defa tatmış olsun; bundan hiçbir şey çıkmazdı. O da biliyordu ki, sevmek, mesut olmak, sevmeden evvel tanışmak, sevdikten sonra unutmak, hatta düşman olmak olağan şeylerdi. Fakat denizde yıkanmak da öyleydi; uyumak da öyleydi. Her şey, herkeste olduğu gibiydi. Tecrübenin yeni ve ilk olmaması onun ruhundaki şevki eksiltmiyordu. Kendisinde madem ki ilk defa oluyordu; madem ki ilk defa teni ve ruhu beraberce harekete gelmişler, tam bir terkip, bir anlaşma içinde mesuttular. O halde yeniydi. Fakat o da böyle mi düşünüyordu; o da mesut muydu? - Gitse, diyordu; ne olur, bıraksa ve gitse…. Gelişi o kadar ani oldu ki, kendi kendime kalmağa ihtiyacım var. Ne sanıyor beni, dalaştığı arkadaşlarından biri miyim? Hayatını yapmış, sonra bozulduğunu görmüş bir kadınım. Bir kızım var. Aşk, benim için yeni bir şey değil. Bu tecrübeyi ondan o kadar evvel geçirdim ki. Ben bir kere geçtiğim yoldan bir daha geçeceğim. Bundan büyük azap olur mu? Niçin bu kadar hodbin oluyorlar? Niçin bizi kendileri gibi serbest sanıyorlar..” Onun bir yığın lezzet bulacağı yerde, o, sadece azap bulacaktı…

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrı dürüst kullarını korumak için onları çarpık yollarda muzaffer kılmıyor.
Sayfa 160
Düzgün, ağır düşüncelerin yükü altında susuyordum.
Sayfa 179
Reklam
Yalnız bir opera
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim imrendiğin, öfkelendiğin kızdığın ya da kıskandığın diyelim yani yaşamışlık sandığın
Hoppala! Serkan hocamızda yeni kitap çıkarmış, hayırlı uğurlu olsun diyelim. Bu aralar çok mutluyum sevdiğim yazarlar yeni kitaplarını çıkarıyor peşpeşe :)
"Yere hiç büyük boy bir ayna yatırıp üstüne de köpek koydun mu?" diye sordu Trout Billy'ye. "Hayır" "Köpek aşağı bakar, ansızın altında hiçbir şey olmadığını fark eder. Havada durdurduğunu sanır. Bir kilometre yukarı sıçrar." "Sahi mi?" "Sen de öyle görünüyordun-ansızın havada durduğunu fark etmiş gibi."
Her şeyin değişimle meydana geldiğini durmadan gözle; evrenin doğasının en sevdiği şeyin var olanı değiştirmek ve ona benzer yeni şeyler yapmak olduğunu düşünmeye çalış. Çünkü var olan her şey bir bakıma olacak olanın tohumudur.
Dilemek hak edilmiş hüsrandan başka bir şey getirmez insana.
Reklam
Hikayemiz tek bir hikaye. Bütün romanlar, bütün şiirler, içimizdeki hiç bitmeyen iyi-kötü çekişmesi temeli üzerine kuruludur. Ayrıca bana öyle geliyor ki, kötülük hiç durmadan yeniden canlanıyor; oysa iyilik, erdem ölümsüzdür. Kötülüğün hep yeni, taptaze bir çehresi vardır, oysa erdem dünyadaki her şeyden köklü ve saygındır.
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
Söyle Küçük Saadetini
Söyle saadetini, çekinme Bir ekmek, bir kadın, birkaç çocuk. Tatlı gerinmelerin peşisıra sabahleyin Evinle işin arasında bir tatlı yolculuk... Cigara içerekten alacakaranlıkta Kapını çalmışsın. Alınterin, göznurun, el emeğin, karın. Turfanda portokal görüp çarşıda Tadımlık birkaç tane almışsın... Alırsın kardeşim, almalısın Dünyadan o kadar az ki istediğimiz Senin, benim, hepimizin, çocuklarımızın İki olmamalı bir dediğimiz.
Balıklar için deniz lazım, Sevişmek için işsiz olmak. Ve geceleri yatakta duymamak için tabanlarının sızısını, Zengin olmak lazım. Halbuki ıslık çalmak için bir şey lazım değil.
Sesinde ne var biliyor musun Ev dağınıklığı var İkide bir elini başına götürüp Rüzgarda dağılan yalnızlığını Düzeltiyorsun
"Sende biraz öfke uyandırabilir miyim diye bakıyorum. Ben herkesin işine burnunu sokan bir adamım. Karşımda nadasa bırakılmış koskoca bir arazi duruyor yanımda da nadasa bırakılmış koskoca bir adam. İsraf gibi geliyor bana. İsrafa gücüm yetmediği için de kötü bir his verir. Hayatını nadasa bırakmak iyi bir his mi? "
Sayfa 325
Reklam
Sadece bir kitapta rastladığım küçük bir cümle nedeniyle, yıllar önce, o zamandan beri unutmuştum, ama bugünlerde yeniden hatırladım, Hangi cümle, Doğarız ve o an sanki ömür boyu sürecek bir pakt imzalamış gibiyizdir, fakat gün gelir, Bunu benim adıma kim imzalıdı, diye sorarız, Gerçekten de hoş sözler, düşündürten cinsten, kitabın adı ne, Utanarak itiraz etmeliyim ki, hatırlayamıyorum.
"Aman efendim, nasıl itiraz edersiniz, bu iki kere ikinin dört ettiği gibi açıktır." diye çıkışırlar size, " Doğa size danışmaz; beğenmediğiniz, şahsi istekleriniz ona vız gelir. Tabiatı olduğu gibi , bütün sonuçlarıyla kabul etmek zorundasınız. Duvar, duvardır vs. vs. "Hey Tanrım, ya herhangi bir sebeple bu kanunlardan ve iki kere ikinin dört etmesinden hoşlanmıyorsam, tabiat kanunlarından, iki kere ikinin dört etmesinden bana ne? Şüphesiz böyle bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim, ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.
Ama sıradan bir adam için üstünlüğün yer yüzündeki en yoğun yalnızlık olduğunu bilmek iyi bir şey.
Sayfa 291
Üst kata çıkan basamakların sayısı tek ise Canan üst kattadır. Kapıdan ilk bir kadın çıkarsa bugün Canan'ı göreceğim. Yediye sayıncaya kadar tren hareket ederse beni bulup konuşacak. Vapurdan ilk atlayan ben olursam bugün gelecek. Vapurdan ilk ben atladım. Kaldırım taşları arasındaki çizgilere hiç basmadım. Kahvede yerlere atılmış gazoz kapaklarının sayısının tek olduğunu doğru saptadım. Paltosuyla aynı mor renkte bir kazak giyen bir kaynakçı çırağıyla çay içtim. Rastladığım ilk beş taksinin plakalarındaki harflerle adını yazılabilecek kadar talihim oldu. Hiç nefes almadan Karaköy yeraltı geçidinin bir girişinden girip ötekinden çıkmayı başardım. Nişantaşı’na gidip evlerinin pencerelerine bakıp dokuz bine kadar şaşırmadan saydım.
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.
Bir sürü aptalın saldırısına uğrayan, daha fazlasının da yok saydığı ahlaki vicdan, var olan ve daima var olmuş bir şeydir, yoksa ruh denen şeyin bulanık bir fikirden öte olmadığı dördüncü zaman filozoflarının icadı değildir. Zaman geçtikte, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkar etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.
Reklam
Fotoğraf
Durakta üç kişi Adam kadın ve çocuk Adamın elleri ceplerinde Kadın çocuğun elini tutmuş Adam hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü Kadın güzel Güzel anılar gibi güzel Çocuk Güzel anılar gibi hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi güzel
Evleneceğim sonra. Bir cesedi tek başına taşımak zor iştir çünkü ve aşk, karşılık bulmayan iki sevgi. Mahsustan yanlış yerlere bakacağım, çiçeklere değil vazolara şiirler yazacağım, inanmadığım şeylere, inanmadığım manalar yükleyeceğim, doğru hayatı yanlış yaşayacağım. Göz önünde görünmez olacağım. Zamanın kanlı ellerini seninle bağlayacağım, insafsız dudaklarını seninle mühürleyeceğim.
Sonra yıldızlara baktım ve soğuktan donarak ölen bir adamın yüzünü yıldızlara çevirdiğinde bunca parıltıdan en küçük bir deva ya da merhamet bulamayacak olmasının ne korkunç olduğunu düşündüm.
Dünyanın kendisi dahil üzerindeki hiç bir şeyi kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki!
İnsanoğlunun doyumsuzluğu hakkında
Beklemediği bir saadete erişenler için memnuniyetin o derecesiyle yetinmeyip ''arzuların ötesine'' heveslenmek neredeyse genel bir kuraldır.