Güzelliğin yerine çirkinliği, zenginliğin yerine sefaleti, ünün yerine namusuzluğu, bilimin yerine cehaleti göreceksiniz. Zayıflığı kuvvet, alçaklığı yüce gönüllülük, hüznü neşe, gözden düşmeyi teveccüh, kini dostluk sanacaksınız; nihayet, her şeyin hangi taraftan ele almak isterseniz, ona göre her an değiştiğini göreceksiniz.
İnsanın ilkçağı olan çocukluğun, bütün zamanların en mutlusu, en hoşu olduğu doğru değil midir? Çocukları severler, öperler, kucak- larlar, okşarlar, onlara bakarlar, bir düşman bile onlara yardım etmekten kendini alıkoyamaz. Niçin? Çünkü daha doğum anında, doğa, bu sağduyulu ana, onların çevresine bir delilik havası yayar, bu hava, çocukları büyütenleri büyüler, zahmetlerinin karşılığını verir, ve bu küçük yaratıklara gereksinim duydukları iyilikseverliği ve koruyuculuğu sağlar.
Ama ayıp, rezalet, namussuzluk, hakaret ancak zarar vermesini isteyenlere zarar verir. Bir dert onu duymayana bir dert değildir. Herkes sana ıslık çalıyor; sen, kendini alkışlandıktan sonra sana ne? İşte insanın kendini alkışlamasına sebep, yalnız deliliktir.
“Savaş söz konusu oldu mu hiçbir masraftan ve zahmetten kaçınmazlar, hiçbir sakınca önemli değildir onlar için; ister hukuk, din, isterse barış çiğnensin, hatta insanlık batsın, umurlarında olmaz”
Rica ederim, söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? Kendi kalbi ile barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? Kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi?