Öne Çıkan Herta Müller kitaplarını, öne çıkan Herta Müller sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Herta Müller yazarlarını, öne çıkan Herta Müller yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Büyülendim en baştan, afalladım sözcük seçimi karşısında... Bu olayı anlayamıyorum, aynı kelimelerin kullanımları üç beş noktalamayla, söz dizilimiyle nasıl bu hale gelebiliyor... Serdar Ortaç'ın bir zamanlar dediği 'Topu topuna 7 nota var kaç ayrı beste yapılabilir ki?' şaşkınlığı içerisindeyim. Gerçi benimki güzelleme onunki farklıydı ya neyse.
Dört arkadaşın Çavuşesku dönemi Romanya’sında, üniversite yılları ve sonrasında yaşadıklarının anlatısı. Bir üniversite öğrencisi olan isimsiz anlatıcımızın kendisiyle aynı yurtta kalan bir arkadaşının intiharıyla başlayan kitap, olaydan sonra üç yeni arkadaş edinen karakterin ve arkadaşlarının hikayeleriyle devam ediyor. Herta Müller’in kendi hayatından çokça izler taşıyan bir otokurmaca Yürekteki Hayvan. Yazar, ailesiyle duygusal hesaplaşmasını, çocukluğunun iz bırakan anlarını, affedemediği babasını, Çavuşesku diktatörlüğünde başından geçenleri kendine has, zekasına hayran bırakan sembollerle aktarıyor. Neler yok ki bu semboller arasında: berberlerle makaslar, ham erikler, düğmeler, fındıklar, dut ağaçları… Her birini keşfetmek, Müller tekrar ettikçe ne kadar yerinde ve derinlikli anlamlar taşıdıklarını fark etmek çok keyifliydi. Müller’in yine kendine has, parça parça kesitlerle ilerleyen bir anlatımı var. Birinci tekil şahıs anlatımıyla bugünü okurken, üçüncü tekil şahıs anlatımıyla karakterin çocukluğundan sahneler çıkıyor karşınıza. Bu parçalarla yazar yoksulluğu, köyden kente göçü, insanın kökleriyle olan bağını, aile bağlarını, azınlık olmayı, kadın olmayı ve en çok da totaliter bir rejimde yaşayan bir insan olmayı son derece şiirsel bir dille anlatıyor. Çok beğendim.
Geçen sene olduğu gibi bu sene de yine mart ayında kadın yazarlarımızın kitaplarını okumayı planlıyorum. Sizler de elinizde bulunan kadın yazarların kitaplarını okuyarak farkındalığı arttırabilirseniz sevinirim.
Elimde halihazırda bulunan;
Garip bir sanat edebiyat! Bir gün karşınıza edebi bir eser çıkıyor ve kendinizi öyle bir kadının zihninde buluyorsunuz ki kaybolup gidiyorsunuz orada. Yazarın şiirsel anlatımına kapılıp akıyorsunuz kitap sayfalarında.
Müller’in biyografik öğeler taşıyan roman kahramanı Irene tüm açıklığı ve karmaşıklığıyla karşımızda. Tüm algıları açık, hassas ve yalnız bir kadın Irene. Vatanından sürülmüş, geldiği ülkeyi benimsemeye çalışıyor, aslında artık ülkesi olarak ayağındaki ayakkabıyı görüyor. Belki de var olmaya çalışıyor, ya da var olanları anlamlandırmaya, ya da her şeyi sorgulayıp anlamlandırarak bırakıyor boşluğa.
Okuyucunun zihnini allak bullak eden, şiirsel, imgelerle dolu farklı bir anlatımı var yazarın. Cinselliğini anlatırken abartılı tasfire girmeden, süslü erotizmi kullanmadan öylece anlatıyor yazar. Okuyucu bazen düşünüyor bazen utanıyor. Tuhaf işte...
Farklı bir kadın, iki şehir, üç erkek, bir roman “Tek Bacaklı Yolcu”...
Sırf en sevdiklerim, tam da onlara tahammül edemediğim anlarda kendi mutsuzluklarıyla yüzleşmesinler diye ne çok yalan söylemem ya da çenemi tutmam gerekmişti. Duyduğum nefretin sonsuza dek sürmesini dilediğimde tiksinti onu yumuşatıyordu. Bir gıdım sevgi ile kendime yönelttiğim onca suçlamanın arasında yeni bir nefreti buyur ediyordum. İş başkalarını sakınmaya geldi mi sağduyum her zaman yetmişti. Kendi mutsuzluğum söz konusu olduğundaysa asla…