Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Murat kahraman

Murat kahraman
@Higshopes
Gastronom
Anadolu üniversitesi
33 okur puanı
Ekim 2017 tarihinde katıldı
tütünle seyrelen zamana çömeldik, taşlara verdik belimizi. En çabuk eksilme bu! Ya ufalmak azar azar, ya bitmek temelli! Ve sonra yeniden, Yeniden büyümek, toprağa ve poyraz yeline aykırı! Sincap gibi solumak kuşkuda, en sürekli kuşkuda!
Reklam
İnsan şehirde kalabalık içinde yalnız olabilirdi ve şehri şehir yapan şey de zaten kalabalık içinde insanın kafasındaki tuhaflığı saklayabilme imkanıydı
Deniz analarının gözlerini çaldım Sana bakmak için Güneşi üçe böldüm Al biri senin olsun Yüzümde beş bıçak yarası var Bir de sen vur Barut kokusunu severim Bir portakalı dilim dilim soy Acıktım Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde Tut ki bir marul yaprağıydım Öldüm

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gerçek güzellik, entelektüel ifadenin başladığı yerde biter. Akıl, kendi içinde bir aşırılıktır ve herhangi bir yüzün uyumunu yok eder
Üzümün suyunu biz çıkarıyoruz, ama şarabı başkaları içiyor. Buğdayı biz ekiyoruz, ama boş kilerimiz. Prangaya vurulmuşuz, ama gören yok zincilerimizi. Köleyiz, ama bize her insan özgürdür diyorlar...
Sayfa 47
Reklam
Belki
Sen istinyede bekle ben burdayım İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım Çünkü ben buradayım karanlıktayım Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor Şarabım bütün ekşi suyum soğuk Yanımda olmadın mı seni daha bir çok seviyorum Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu Ben senin olmadığını arıyorum Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa Hiçbiri benim değil Belki ölmek hakkımı kullanıyorum Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
Önemli olduğun ve çok büyük sorumluluklar taşıdığın içindir ki, küçüklüğün ve anlamsızlığın son derece tehlikeli ve korkunç. Sana aptal olduğunu söylüyorlar. Bense akıllı ama korkak olduğunu söylüyorum. Sana insan toplumunun süprüntüsü diyorlar. Bense onun tohumu olduğunu söylüyorum. Uygarlığın kölelere gereksinmesi olduğunu söylüyorlar. Ben, hiçbir uygarlığın kölelerle kurulamayacağını söylüyorum. Bu korkunç yirminci yüzyıl, Platon'dan bu yana ortaya çıkan her kültürel kuramı anlamsız hale getirdi. İnsan kültürü henüz varlık göstermiş bile değil, Küçük Adam! İnsan denen hayvanın korkunç sapmasını ve hastalıklı yozlaşmasını daha yeni yeni anlamaya, çözmeye başlıyoruz.
Sayfa 122
Yaşamda ve sevgide mutlu olmanın iktisadi koşullarını makinalarla karıştırıyorsun; insanların kurtuluşu, devletin büyüklüğüyle sağlanır sanıyorsun; milyonların ayaklanması demek, top arabalarının geçit töreni yapması demek diye düşünüyorsun; sevginin bağımsızlığa kavuşmasını, Almanya'ya geldiğinde elini uzatabileceğin her kadının ırzına geçmekle karıştırıyorsun; yoksulluğu önlemek için yoksul, zayıf ve çaresizleri ortadan kaldırmak gerektiğine inanıyorsun
Sayfa 54
Kendini öldürmek, bir anlamda, melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir
Uy Havar
Düşün, uzay çağında bir ayağımız, Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri Düşün, olasılık, atom fiziği Ve bizi biz eden amansız sevda
Sayfa 75 - metis yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ay Karanlık
Dört yanım puşt zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım puşt zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş. Etme gel, Ay karanlık.
Sayfa 49 - metis yayınlarKitabı okudu
Soyut zehir
Bulanık dertlerimiz ve dağınık enJişelerimiz bile fizyoloji içinde yozlaştıklarından, ters yönde bir yaklaşımla onları zekiinın manevralarına İndirgemek önemli bir şeydir. Ya Sıkıntı dünyanın gereksizce tekrarlı algısı, sürenin iç karartıcı dalgalanması, tümdengelimli bir ağıt mertebesine yükseltilir, ona eşsiz bir kısırlık eğilimi sunulursa? Ruhun üstünde bir düzene başvurulmadıkça, bu ruh tenin içinde kaybolur ve fizyoloji, felsefi sersemleşmemizin son sözü haline gelir
On kalır benden geriye dokuzdan önceki on Dokuz değil on kalır On çiçek, on güneş, on haziran On eylül, on haziran.. On adam kalır benden, onu da Bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan On adam kalır. Ne kalır ne kalır Tuz gibi susayan, nane gibi yayılan Dokuzu unutulmuş on yüz mü kalır Onu da unutulmuş bir şiir belki kalır On çizik, on çentik, on dudak izi Bir çay bardağında on dudak izi Aşklardan sevgilerden Suya yeni indirilmiş bir kayık gibi Akıp geçmişsem, gidip gelmişsem Bir de bu kalır. Ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır Asıl bu kalır.
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar.
Descartes kuşku yolunda ilerlerken, deliliğe rüyanın , ve bütün hata biçimlerinin yanında rastlamıştır. Bu delirme olasılığı, tıpkı dışarıdaki dünyanın hata içinde sıvışabilece ği veya bilincin düş içinde kendinden geçebileceği gibi, onu kendi bedeninden yoksun bırakma tehlikesi taşımakta değil midir?
Sayfa 87
Gerçek saygı, ancak kendini aramayanlara gösterilir” Goethe’den Rat Schlosser’e.
Reklam
Birbirimizi anlayamayacağız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz.
Dogmatizmin ders kitabında bir insanın tıpkı ötekisi gibi olduğundan söz edilir kuşkusuz, ama durum hayatın içinde böyle değildir.
Sayfa 47
“İyi bir cinayet, tam bir cinayet, güzel bir cinayet. Bundan iyisi can sağlığı artık. Ne zamandır böyle güzeli düşmemişti.”
yemek sözcüğünün de büyülü bir gücü vardır, özellikle bomboş mideler için, gözyaşı yalayan köpek bile bizim konuştuğumuz dille hiç ilgisi olmadığı halde bu sözcüğü duyduğunda kuyruğunu sallamaya başladı
İnsan elinin altında ne varsa onunla icra ediyordu sanatını. O da, bütün yaşantısı boyunca takma dişleri konusunda girmişti estetik çaba içine
Robert Musil’e yazdığı bir mektupta Thomas Mann, şöyle demişti: “Ölümsüzlüğünden sizinki kadar emin olduğum bir başka yaşayan Alman yazarı yok!” Ne yazık ki ölümsüzlük, borç karşılığı gösterilebilecek bir ipotek değildir ve karın doyurmaya da yaramaz.
Reklam
Tenha bir eylül bahçesinde Bir bardak konyak, kitap ve kahve Otururken dalmış kendi kendime, Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden Ot kokan nefesiyle.
Bazıları ıstırabın varligini güneşi göstererek reddeder ; o ise ıstırabı göstererek güneşin varligini reddediyor
Herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
Su ve havanın etkisi ile erimiyor,rüzgar ile kuruyup savrulmuyor muydu,Tüm yaşam maddesi dünyaya eşit ve iz kalmayacak şekilde sacilsin ve unutulsun diye insan ?